
YKY’den yayımlanan Yavaş Ateş adlı kitabıyla oyunbazlığını farklı bir kurmacayla, türler arası yolculuklarla, metinlerarasılıkla, göndermelerle yeniden sınıyor İlhan Durusel.
Raftan
Yavaş Ateş
İlhan Durusel günümüz öykücülüğünün en muzip, en oyunbaz kalemlerinden biridir kanımca. Oyunbaz olmayı hafife alır kimileri oysaki yazıda muziplik, oyunbazlık güçlü bir kalem ister, sözcüklerin dünyasına tutkulu olmayı gerektirir, zekice bakış, yaşama karşı ironi her zaman diri tutulmalıdır. İlhan Durusel’in öykülerinde bizi içine çeken, sadeliğin, tanıdıklığın içinde oyunbazlığın kendine has dünyasını kurabilmesidir. İster tarihsel imgelere, ister günümüz dünyasının teknolojik tutsaklıklarına yaslasın öyküsünü o zekice muziplik hep yanı başındadır. Bir de elbette dili, söyleyişi önceleyen anlatımı. Sadece cümlelerin değil, tek tek sözcüklerin tadını almadan okuyamazsınız öyküleri. Dil işçiliği, okuyucuyu da dilin kuytularına yolculuk etmesi için kışkırtır. Şiirselliği sözcüklerin ezgilerinde arar. Daha adlarıyla başlar ezgisi öykülerin. “Hana Girdik Yağmur Dindi”den, “Gül Öksüren Melek”e, “Tekbaşına Subaşına Gazel”e…
Geçtiğimiz ay yayımlanan Yavaş Ateş adlı kitabıyla oyunbazlığını farklı bir kurmacayla, türler arası yolculuklarla, metinlerarasılıkla, göndermelerle yeniden sınıyor İlhan Durusel. Yazarlığında izi olan, okuyup etkilendiği, kimi zaman sarsıldığı, kimi zaman baştan sona okunmasa da imgesine karşı koyamadığı yazarlar, yapıtlar, kahramanlar üzerine serbest çağrışımlı metinlerden oluşuyor kitap. Anlatı olarak anılmasına karşın bir türe indirgemek zor bana göre. Çünkü kimi metinler birer kısa öykü, kimisi bir deneme tadında, kimisiyse şiirin izinde.
‘Sonsöz’le birlikte elli metin yer alıyor kitapta. Her metnin altında o metnin gönderdiği yazarın, karakterin, masalın adı yazılmış. Biri var ki kitapların dünyasından sıyrılıp girebilmiş kitaptan içeri: Neşe Karaböcek. Yazarın çocukluğundan, ilk gençliğinden gelen bir ses, bir imge olarak. Pek çok sesi geride bırakarak, kendini davet ettirir, “Artık Sevmeyecek” adlı öykü tadında metnin kahramanı oluverir Neşe K.
Kerem ile Aslı’dan Grimm Kardeşlere masalların dünyası “Yavaş Ateş 2 ya da Ateşi Sizin İçin Yarattık” ve “Kurt Isırığı” adlı metinlerle göz kırpıyor. Homeros ve Dante çağrışımlarla birer metne kaynak oluyorlar. Penolepe “saçının bir tutamını vermiş rüzgâra”. Klasikler bir yazarın dünyasında hep baş tacı. Tolstoy, Flaubert, Fitzgerald, Bronte Kardeşler, T.S.Eliot, Austen, L.Durrell, E.A.Poe bazen kendilerine, bazen kahramanlarına göndermelerle selamlanıyor. Elbette daha modern klasikler de oyuna dahil ediliyor: G.Stein, S.Plath, Nabokov, T.Williams, V.Woolf, K.Blixen, L. Hellman, Kafka, S.Milhauser, Y.Kawabata, C.McCullers… “Gündelikçi Romancı Kızlar”, “Elveda İnsaniyet”, “Bir Leydi”, “Kitapta Yeri”, “Mutfak Robotu” beni en çok etkileyen, kısa kısa öyküye daha yakın metinler oldu. Sadece yazarlara ya da karakterlerine göndermelerle oluşturulmuyor metinler. Günümüz insanına, çağımızın insanı ezen yaşam koşullarına, yaşamın açmazlarına da dokunuyor. Kısa ama vurucu cümlelerle, kimi kez sarsan sözcüklerle yapıyor bunu. Kısa metinleri etkileyici kılıyor.
Bizim edebiyatımızın da unutulmazları yerini alıyor metinlerin arasında. Halide Edip, Reşat Nuri, Mehmet Rauf edebiyatımızın klasikleşmiş isimleri olarak göz kırpıyor. Sait Faik, Attila İlhan, İlhan Berk, Behçet Necatigil, Tarık Dursun K., Vedat Türkali, Vüs’at O. Bener, Sevim Burak, Leyla Erbil, Turgut Uyar, Tezer Özlü, Tomris Uyar, Selçuk Baran geliyor hemen ardından. Nazlı Eray, Orhan Pamuk, Latife Tekin, Pelin Özer daha bugüne yakın yazarlar.
“Nadas Yılının Yılkı Hikâyeleri” alt başlığını taşıyor kitap. Kendisini nadasa bırakmış bir yazarın serbest bırakılmış çağrışımlarıyla oluşturulmuş metinler mi, bilinmez? Bir yazarın nasıl yavaş ateşte pişip var olduğunun kanıtı metinler bunlar. Nasıl bir yol izlediğinin, kendi yazı dünyasının nerelerden geçerek kurduğunun göstergesi. Elbette bir yazarı var eden okumalar, yazarlar, kahramanlar bu kadarla sınırlı olamaz ama kimisi kendini öne çıkarıp yazdırır, kimisi ise kendini gizler, ele vermez. Kendini gizleyen yazarlar için de birer metin oluşur mu, bilinmez. Ama İlhan Durusel kendi yazı dünyasını oluşturan yazarlarla, metinlerle, kahramanlarla, masallarla, seslerle kendi çağrışım zenginliğini, dil şölenini, içtenliğini kullanarak okuyucusunu tanıştırıyor. Farklı bir kurmacayla, oyunbaz, muzip kimliğiyle göz kırpıyor, ‘anlatı’nın kışkırtıcılığına çağırıyor.
Sahaftan
Samim Kocagöz
Bu yıl Samim Kocagöz’ün yüzüncü doğum yılı. 1916 yılında İzmir’de doğmuş, 1993’te gene İzmir’de yaşama veda etmiş. 1942 – 45 yılları arasında İsviçre’de sanat tarihi eğitimi görür. Yeditepe Yayınları’nda bir süre H. Bozok’la ortaklık yapar. Türkiye İşçi Partisi’nin yönetim ve yürütme kurullarında çalışır. İzmir’de babasından kalan çiftçilik yaşamını sürdürür.
Toplumcu kuşağımızın önde gelen yazarlarından biridir Samim Kocagöz. Sadri Ertem, Sabahattin Ali çizgisini sürdürecektir. Ege yöresinin toplumsal yaşamını, insanın iç dünyasını da unutmadan konu edinir yapıtlarında. Keskin bir gözlem gücü vardır. Yalın bir dil, klasik bir kurgulama kullanır. Bazı öykülerinde biçim denemelerine giriştiği söylenebilir. Makineleşmenin yarattığı sorunlar, çok partili döneme geçişin sıkıntıları, köylülerin güç yaşam koşulları, işçilerin dünyası, aydınlara yapılan baskılar, askeri cunta dönemleri yapıtlarının izleklerini oluşturur.
İlk öyküsü 1935 yılında Yücel dergisinde yayımlanır. Dönemin önemli dergilerinde ardı ardına öyküleri yayımlanacaktır. “Sam Amca” adlı öyküsüyle Yeni İstanbul ve H.Tribune gazetelerinin 1950’de ortaklaşa düzenlediği öykü yarışmasında birinciliği alır. İlk öykü kitabı Telli Kavak 1941’de yayımlanır. Daha sonra Sığınak 1946’da, Sam Amca 1952’de, Cihan Şoförü 1954’te, Ahmet’in Kuzuları 1958’de, Yolun Üstündeki Kaya 1964’de, Yağmurdaki Kız 1967’de (1968 TDK Hikâye Armağanı), Alandaki Delikanlı 1978’de, Gecenin Soluğu 1985’de, Baskın 1990’da yayımlanacaktır. 1991 yılında Cem Yayınevi, Bütün Öyküleri adıyla yayımlayacaktır öykülerini. Bu baskıdaki öyküleri yazarın kendisi seçer ve bir elemeden geçirir. İlk kitaplarındaki bütün öyküler yer almaz kitapta. İlk iki kitabından birer öykü alır. Son üç kitabındaki öykülere ise yer vermez. Bütün öykülerinin topluca yer aldığı bir baskı ne yazık ki yok.
Benim için öyküleri bir adım daha öndedir romanlarından, ne yalan söylemeli. Romanları arasından Yılan Hikâyesi, Kalpaklılar – Doludizgin, İzmir’in İçinde, Eski Toprak öne çıkarlar. Ama Sam Amca’daki, Cihan Şoförü’ndeki, Yağmurdaki Kız’daki, Gecenin Soluğu’ndaki öyküler unutulabilir mi?
Son dönemde Literatür Yayınları Samim Kocagöz’ün romanlarını yeniden yayımlıyor. Sıranın öykülerine gelmesini dört gözle bekliyorum. Bir an önce bütün öykülerinin bir ya da iki ciltte toplanması ne güzel olur. Literatür Yayınları sanıyorum ilgilenecektir Samim Kocagöz’ün öyküleriyle. Yüzüncü yaşına armağan olarak…
- Karton Ev ve Kör Karga - 23 Ekim 2016
- Özcan Karabulut ve Şahap Sıtkı - 18 Eylül 2016
- Raftan; Yavaş Ateş, Sahaftan; Samim Kocagöz - 25 Haziran 2016