Rahmi Dede’nin romanlarıyla kısa bir Türkiye tarihi

Rahmi Dede, aslında her biri ayrı, ama bir açıdan da uç uca etlendiğinde kısa bir Türkiye tarihi diyebileceğimiz romanlar yazmış…

Temelinde devletin desteğini uman, Köy Romanı diye adlandırılan, köylülüğün belirleyici olduğu dönemin romanı, çok okundu. Zaman geçip de kentleşme oranı artınca, bu devir de kapandı. Şimdi pastoral tatlar veren betimlemeler söz konusu.

O dönemden kalma diye düşünebileceğimiz, ama devletten bir şey ummayan, aksine “gölge etmesin, başka ihsan istemez” diyen üç kitap okudum arka arkaya. Rahmi Dede, aslında her biri ayrı, ama bir açıdan da uç uca etlendiğinde kısa bir Türkiye tarihi diyebileceğimiz romanlar yazmış…

Öğretmen Rahmi Dede, bir yandan öğrencilerini eğitirken bir yandan köylülerin de bilinçlenmesini sağlamış, mesleki haklarını korumak için sendikal çalışmalara katılmış, yaşadıklarını da yazmış.

Özyaşam öyküsü diyebileceğimiz, ama aslında hemen her yerde, bir şekilde karşımıza çıkan bir yaşam öyküsünü romanlaştırmış. Bunu yaparken de yerel kültürden yararlanmış. Söylenceler, masallar, mitolojik öykülerle girmiş söze… Okuru sarıp sarmalıyor böylece. Merak ediyorsunuz okurken: Ne olacak? Nereye evrilecek?

Sıra Bizde

“Allah’ın kendisine ayırdığı yer”de başlayan bir yaşam öyküsü… Anadolu’nun dört bir yanı, kışın sert soğukların, yazın yakıcı güneşin altında insana eziyet çektirir. İnsanı Anadolu’nun, bilir hepsini de tutuculuğunu bırakamaz bir türlü. Eziktir yıllar boyu baskıdan, vergisini verir, askere gider, ürününü ucuza satar, yine de çözüm yolu aramaz. Oysa bir kaldırsa başını neler yapacaktır, kendisi bile şaşar.

Osmanlı döneminden günümüze gelirken, bu gün hayretle, şaşırarak okuduğumuz bütün olaylar ve olgular gerçektir aslında. Resmi tarihin yazmadığı, halkın türkülerle, ağıtlarla dile getirdiği acılar, aradan geçen yıllara rağmen yine oturuyor insanın içine…

Tutkun

Cumhuriyetle birlikte köylü gençlerin iş bulabilmek için kente göçmelerini konu edinen Tutkun’da Rahmi Dede, çalışanların özlük haklarını elde etmek için ne denli dişe diş, kora kor mücadele verdiğini anlatıyor.

Köyde yaşanan sıkıntıları unutmak için, kuşkusuz daha çok para kazanmak amacıyla göçülen kentte daha farklı, daha büyük, belki de hiç bilinmeyen, ilk kez karşılaşıldığı için çözüm önerisi de bulunamayan bir süreç bu… Kolay değil, yılların birikiminin bir çırpıda atılabilmesi, kolay değil, bir araya gelip de geleceğe umutla bakabilmek. Köy romanlarının idealist öğretmen örnekleri her geçen gün azaldığı için, öğretmenlerin işi de zor.

Bir de ispiyoncular var; hani şu “muhbir vatandaş” diye itibar kazandırılan. Anadolu kültüründe müzevirlik olmasa da devletin ihbar etmesi için ödüller koymasıyla ortaya çıkan haksızlık. Bir zaman sonra, çoğu yalan ve asılsız ihbar olduğu için takipsizlikle sonuçlansa da, olan ihbar edilene oluyor. Muhbir ise bir dönem hor görülse de unutuluveriyor her şey yaşaman zorlu gündemi arasında.

Balımıza Tuz Attılar

Rahmi Dede’nin, “…içilen suyun berrak damlaları temizliğinde”ki insanların 12 Eylül’ün hışmına uğramış, hatta idamlarla katledildiği bir süreci anlattığı, bir anlamda sözlü tarih çalışması olarak görülebilecek Balımıza Tuz Attılar, yakıcı bir roman.

İlgili ilgisiz herkesin tutuklandığı, idamla yargılandığı, haklarının ellerinden alındığı, hukukun ise hiç olmadığı bir dönem 12 Eylül dönemi.  Ancak Rahmi Turan, farklı bir yere bakıyor bu romanında. Hapsedilmiş, ama suçsuz insanların koğuş yaşamını anlatıyor. Okuma, tartışma dışında üretim de yapan insanların birlikteliğini anlatıyor. “Dil, aklın ayak izleridir, kelamından belli olur kişinin ağırlığı” sözüyle tutuklananların ne denli güçlü, güvenilir ve geleceği gören insanlar olduğunu yineliyor.

Hapishanede bir yandan üretirken, bir yandan da zaman geçirmek amaçlı yaşamlarını, hem de yerel özellikleri unutmadan, dili bozmadan anlatma oyunu oynuyorlar. İnsanları tanıyoruz, bir koğuşa tıkılmış, yaşamdan koparılmaya çalışılmış… Biri, “canım cennet istiyor, günahlarım bırakmıyor” diyor, tutuklu insanların ne denli umarsız kaldıklarının kanıtı sanki. O coşkuyu içlerinde yaşıyorlar, ama çözümsüzler. Peki, çözümsüz müyüz? Tabii ki hayır! Çözüm kendi ellerimizde…

  • Sıra Bizde, Rahmi Dede, roman, Pelit Yayınları, Nisan 17, 172 s.
  • Tutkun, Rahmi Dede, roman, Alp Yayınları, Mayıs 15, 208 s.
  • Balımıza Tuz Attılar, Rahmi Dede, roman, Nisan 13, 382 s.
    (isteme adresi: Değirmenlikızık Mahallesi, Bayrak Sokak 8/2 Yıldırım-Bursa telefon: 0535 764 71 45)

Okuma önerisi!

Bütün Eserleri – Sait Faik Abasıyanık

Doğuş Sarpkaya’nın incelemesi; “Ortanca Çocuk Sevgisi”
yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

Sait Faik Türk Edebiyatı’nın tartışmasız en iyi öykücülerinden biridir. Sait Faik’in sıradan insanların yaşadıklarını nasıl canlı ve gerçekçi bir dille anlattığı konusunda hepimiz hemfikirizdir.

Korkut Akın
Latest posts by Korkut Akın (see all)
Vinkmag ad

Read Previous

Gökhan Çınar; “İnsan kendiyle barışmadan kimseye barışamaz”

Read Next

Orhan Pamuk, Nobel’i bugün alabilir miydi?

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *