Reklamdaki mucizeye değil, hakikate kulak ver!

Reklamdaki Hakikat; hikâyenin bütünü, günümüz insanının yaşayış şekline, işkolikliğine ve işkolik olmak zorunda oluşuna hayli sert bir eleştiri niteliği taşıyor.

Reklamcılık sektörünün çok renkli, çok eğlenceli bir sektör olduğu düşünülebilir kimileyin ya da kimilerince. Yaratıcılık kokan bir reklam gördüğünüzde hayranlıkla seyreder, onu kendiniz yapmış olmayı diler ve tebessüm edebilirsiniz. Ancak her işte olduğu gibi reklamcılıkta da “işin mutfağı”nda bulaşıklar yığılmış, çorbanın tuzu az olmuş, çöp yine taşmış ve iyice kokuşmuştur. Mutfağın dışında ise açlıktan sabırsızlanan, ama iyi ama kötü, o sunumu yapmanız gereken müşterileriniz olduğu gerçeği de gün gibi ortadadır.

Yoğun ve yorucu bir meslek olan reklamcılıkta da ucu insana dokunan her işte olduğu gibi işin etik boyutu hep gözardı edilir. Çıkaramadığı lekelerden bahseden deterjan reklamlarına, ürünün içerisindeki -sağlığa zararlı- koruyucu maddelerden bahseden gıda reklamlarına veya ürünün çevreye zararlı etkilerinden bahseden tüketim malzemesi reklamlarına rastlamak pek mümkün değildir. Reklamlar, ürünlerin zararlarını ya da yapamayacaklarını değil de harika, muhteşem ve hatta mucizevi yanlarını anlatarak tüketiciye ulaşmayı hedefler.

Reklamdaki Hakikat

Wilhelm Reich sıradan insana seslendiği, küçük adamı “insan olma”ya davet ettiği “Dinle Küçük Adam” adlı eşsiz kitabında şöyle der: “Radyoda müshil ilacı, diş macunu ve ter kokusu giderici reklamları dinlersin. Ama onların uyutucu yanlarını duymazsın hiç nasılsa. Senin kulağına çalınmak için yapılmış olan bu şeylerin sonsuz aptallığını ve iğrenç kötülüğünü dinlememişsindir.John Kenney, “Reklamdaki Hakikat” romanıyla, sıradan insanı, küçük adamı, yani bizi işimizi nasıl yaptığımızı, nasıl bir insan olmayı tercih ettiğimizi gözden geçirmeye çağırıyor.

On yedi yıl reklam yazarlığı yaptıktan sonra ilk romanı “Reklamdaki Hakikat”i kaleme alan John Kenney, reklamların büyüsüne kapılıp ne reklamları ne kendisini sorgulayanları reklam dünyasının “mutfağına” davet ediyor. Baş karakter Finbar Dolan’ın hayatına ve çocukluğuna, işleyişte olan düzenin anlamsızlıklarına ve bir şekilde işlemesinin gerekliliğine, insanı köleleştiren iş yaşamına ve ıskalayıp geçtiğimiz hayata yakından bakmak için cezbedici bir davet bu. Ancak bu davete icabet etmek bir hayli huzursuz edici. Çünkü Finbar ile birlikte kendi iç dünyanızı ve geçmiş yaşantılarınızı gözden geçireceğiniz bir yolculuk var önünüzde.

Finbar’ın sesinden dinlediğimiz ve onun bakışıyla tanıklık ettiğimiz hikâyede, çokça argoya başvurulduğunu görüyoruz. Argo kullanımı, Finbar’ın hayatında bir şeylerin yolunda gitmediğinin ve içsel hesaplaşma geriliminin dışavurumu gibi duruyor. Finbar reklamcılıkta başarılı olmanın eşiğinde bir insan, ama işinden memnun olduğu söylenemez. Yapmakta olduğu işle, dünyaya ve insanlığa pek de bir katkısı olmadığını düşünüyor, ne var ki kariyerini bırakabilecek cesarete de sahip değil. Öte yandan çocukluk yılları ve ailesiyle ilgili travmaları var heybesinde. Finbar bu travmaların üzerini örtmüş gibi görünse de ne yazık ki onlarla yüzleşecek güce sahip değil. 

Sorgulamak mı inanan biri olmak mı?

Fibar, “Kuşkuculuk reklamcılık için çok tehlikelidir. İnanan biri olmak daha iyidir. Yoldan çıkar ve her şeyin değerini, geçerliliğini sorgulamaya başlarsanız, gününüz ve mesainiz hiç bitmez” diye düşünebilecek kadar da iç görü sahibi bir adam. Yine de işinin sorgulamak değil, reklamını yapmak olduğu gerçeğini kabul etmek konusunda vicdanını rahatsız eden bir şeyler var tabii. İyi iş çıkarmak, başarılı olmak, terfi etmek gibi konular bir taraftan zihnini meşgul ederken, tatil döneminde kendisine iş yıkılması, ardından da yıllardır görmediği kardeşlerine ve annesine şiddet uygulayıp bir gün evi terk eden babasının ölmek üzere olduğu haberini alması da onu epey sarsar. Ölüm karşısında yine çırılçıplak kalır insan.

Öyleyse bu hayatın anlamı ne?

Hikâyenin bütünü, günümüz insanının yaşayış şekline, işkolikliğine ve işkolik olmak zorunda oluşuna hayli sert bir eleştiri niteliği taşıyor. Örneğin şöyle diyor Finbar: “Herkes çalışıyor. Yeni dünyada durmak olmaz. Meşguliyetimizden, durmadan çalışırlığımızdan gurur duyuyoruz. Her gün duyuluyor bu. (…) Boğuldum. İnanılmaz meşgulüm. Daha meşgul hiç olmadım. İş deli gibi.” Günümüzde sevdiği mesleğe sahip olan insanlardan tutun da başarılı dahi olsa tesadüfen yöneldiği işi yapana kadar birçok insan, hayatını işiyle anlamlandırıyor. Oysaki iş, sonu olmayan, asla tamamlanmayan bir olgu. Yaşamını yalnızca işiyle anlamlandıranların mutsuz olmaları ne yazık ki kaçınılmaz. Öyleyse bu hayatın anlamı ne, niçin yaşıyoruz? İşte Finbar ile birlikte bu varoluşsal sorulara cevap ararken buluyoruz kendimizi.  

Reklamcılık sektöründe önemli bir yere sahip Haluk Mesci’nin kusursuz bir çeviriyle Türkçeye kazandırdığı “Reklamdaki Hakikat”, akıcı anlatımı, kurgudaki ustalığı ve ete kemiğe bürünmüş gerçekçi karakterleriyle bir solukta okunabilecek, okudukça kendinizden ve hayatınızdaki herkesten bir iz bulabileceğiniz, size tüm bildiklerinizi sorgulatıp tekrar gözden geçirtecek bir roman.

  • Reklamdaki Hakikat
  • Yazar: John Kenney
  • Çeviri: Haluk Mesci
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Şubat 2018
  • Sayfa Sayısı: 393 Sayfa
  • Yayınevi: Garaj Kitap

Ümit Sami Şahin
Latest posts by Ümit Sami Şahin (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

British Council’ın dijital edebiyat platformu Keşfet açıldı

Read Next

Nefes Kesici Bir Gerilim: Kurtulan Kızlar

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram