
Resim Cinayetleri’nde daha aktif bir Metin Çakır var karşımızda, sınırlı da olsa olayları yönlendirebiliyor. Bombalı sıcak çatışmaların içinde görüyoruz onu, kendini aşıyor anti-kahramanımız.
Funda’ya…
Metin Çakır Polisiyeleri serisinin ikinci kitabı olarak yayınlanan Resim Cinayetleri’nde polisiye türün temel kalıpları kullanılmaya devam ediyor: çözülmesi olanaksız görülen cinayetler, aleyhine gözüken kanıtlar yüzünden haksız yere suçlanan bir şüpheli, polisin araştırmayı beceriksizce ve yanlış yönde yürütmesi, parlak zekalı ve yetenekli bir dedektif, olayı ve çözümünü okura ve dedektife anlatan bir dostu, inandırıcılığı sağlam görülmeyen kanıtların dikkate alınmaması gibi…İşte bu şematik yapı ve tekdüzelik anti-kahraman pezevenk dedektif Metin Çakır’ın eylemleri ve bence metnin en belirgin dil özelliği olan argonun etkisiyle kırılıyor. Metin Çakır’la bütünleşen argo ve yapıp ettikleri yoğun bir mizaha neden oluyor. Polisiye romanın bildik kalıpları, özellikleri, konvansiyonları sergileniyor evet ama bütün bunlarla Metin Çakır’ın kişilik özellikleri, bildikleri, hayal gücü, yapıp ettiklerinden hareketle dalga geçiliyor. Parodi tekniği kullanılıyor. Bunu sağlayan şey özellikle anti-kahraman Metin Çakır’ın olup bitene bakışı ve kullandığı argo yoğunluklu dil.
Hulki Aktunç “ Büyük Argo Sözlüğü” nde Alan Argosu terimini “ Kendi sosyal çevreleriyle sınırlı yaşayan ve genel olarak toplumun, özel olarak da içinde bulundukları topluluğun geri kalan kesiminden ayrılmak ve/ya da korunmak isteyen, yaşama ortam ve biçimleri birbirine yakın kişilerce yaratılıp benimsenmiş sözcükler, deyimler bütünü; bu sözcükler bütününe dayalı konuşma biçimi.” şeklinde tanımlar. ( Aktunç: 2014:14) Metinde özellikle Metin Çakır’ın kullandığı argo Hulki Aktunç’un yaptığı sınıflandırmada dolandırıcı, uyuşturucu ve kumar argosunun dahil olduğu suç (?) dünyası ve cinsel argo öbeğinin içine girmektedir. Metin Çakır’ın konuştuğu argo, kaba dil ve küfürler içinde bulunduğu atmosferle mükemmel bir uyum içerisindedir. Özlü diyaloglar içerdiği duygu boyutuyla metnin mizah ve parodi damarını sürekli beslemektedir. Ek olarak Metin Çakır ve çevresindekilerin (Beyoğlu, Kasımpaşa ve Dolapdere civarları) alt kültüre özgü yaşam biçimi hakkında da ipuçları sunmaktadır. Derinlikli bir incelemeye kesinlikle değer.
Öncelikle metnin başlangıcında olup bitenler üzerinden okurun merak duygusunu sürekli canlı tutan muammayı oluşturan temel sorulara bakalım: Metin Çakır ressamın yanından ayrıldıktan sonra neler oldu? Hem ressamın resimlerini hem de bir sonraki sergi için özel koleksiyonlardan toplanan çok pahalı klasik resimleri kim, neden çaldı? Galerici kadını kirpi okuna benzeyen aslında güneşin sevgi ve umudunu simgeleyen soyut heykelin üzerine atarak hunharca kim öldürdü? Ressam öldü mü kayıp mı? Arka planda resimleri kullanarak işleyen bir kara para aklama mekanizması mı var? İlk kitapta da kullanılan ve bunda da devam eden metnin bazı yerlerinde gelecekte olup biteceklerle ilgili ipucu verilmesi durumunun da devam ettiğini ekleyelim. Bu durum artık kesinlikle okurun merakını artırmayı hedefliyor.
Resim Cinayetleri’nde alt kültürden merkeze çekilerek görünür olan kişi bir ressam. Adı zamanla unutulmuş, mahallede hemen herkes gibi o da lakabıyla bilinir olmuştur: Ressam. Kelimenin tam anlamıyla bir bohemdir. 1. tekil kişi anlatıcı Metin Çakır ve Artemis Galeri’de çalışan Amca tarafından anlatılan kişilik özelliklerine bakalım önce: Zanaattan kaçar. İyi içki içer. Sanatçı ruhu taşır. Jigolo Dursun sayesinde resimlerini zengin kadınlara satar. Kazandığı paranın bir kısmıyla hayatını sürdürürken bir kısmını kızlarla yatmaya ayırır. Atölyesi ahırdan bozmadır. Hırsızlık için girenler gördüğü muameleden sonra atölyeye girmeye bir daha tövbe eder. Gerektiğinde sanatçı arkadaşlarıyla entel muhabbetleri yapan, gerektiğinde ise arkadaşları için kavgaya giren güvenilir biridir. Mahalleye okulu bitirince gelmiştir, ancak onu tanıyan tek bir okullu yoktur. Bunu kimse sorun yapmaz, çünkü çok iyi portre yapmaktadır. Kısa aralıklarla ortadan kaybolur. Bazen parasız dolaşır bazen de arkadaşlarına ziyafet çeker. Devlet kurumlarına yaptığı resimlerden kazanmaktadır. Gizemli bir hava yaratmaya çalışır. Anlattıkları bazen doğru çıksa da çoğu zaman yalan söyler. Ancak genel olarak zengin kadınları söğüşleyerek para kazandığına inanılmaktadır mahalledeki tanıdıklarınca. Özellikle bu ilk bölümlerde sanat piyasasının, galeri ve sergilerin ele alınış biçimi ayrıca ele alınmaya değer. Parodinin de etkisiyle gülme krizine bile girilebilir.
Resim Cinayetleri’nde de galerici kadın, amca ve ressamın ölümlerinin ilk şüphelisi olarak Metin Çakır görülür. Gittiği mekânlardan ayrıldıktan sonra cinayetler işlenmekte, geride onun bıraktığı izler de kalmaktadır. Başkomiser Asım, cinayetleri nasıl işlediğiyle ilgili senaryolar yazmaya devam eder. Yine öncelikle polis ve birtakım gizemli takım elbiseli adamlar hatta federaller tarafından takip edilmektedir. Olup bitenler hakkındaki yorumları ve haberleri yine televizyon ve gazetelerden takip eder. Çatışmaya girer. Hayal gücünün de desteğiyle akıl yürüterek hareket etmeye devam eder. Ressamın evini, galerici kadının evini, galeriyi, amcanın öldürüldüğü galeriyi inceler. Ancak burada önemli bir gelişme olur: galerici kadının evinde Pezo Selo ve adamlarına yakalanır. Büyük patron Ertuğrul Ağbi’nin isteği üzerine para alarak özel dedektifliğe terfi eder: galerici kadının katilini, yaşıyorsa ressamı ve resimleri tek bir çizik olmadan bulması istenir.
Peki serinin ikinci kitabında Metin Çakır’a neler oluyor? Neler oluyor derken bir değişimden bahsedebilir miyiz? Metin Çakır’dan söz etmek istiyorsanız literatürünüzdeki bütün “efendi” sözcükleri bir kenara koyun. Çünkü bir okuyucu olarak ondan söz edeceksek argo kullanmadan edemeyiz: “Pezevengin önde gideni seni.” Ötekiler için hakaret ve cinayet nedeni olabilecek olan bu cümle onu hiç de kasmaz. Onun işi bu zaten, alanında en iyisi olmak için mücadele ediyor. Ha, unutmadan pezevenklik ahlakı hakkında da genellemeler yapmaktan kaçınmıyor bizimki. Sakın bu bölümleri doldurma zannedip tuzağa düşme yeni nesil eleştirmen, hepsi işlevsel, adamın mesleği bu. Üzerine konuşurken “Metin” diyoruz kitabı birlikte okuduğum arkadaşımla, bizden biri oldu artık, sevdirdi kendini. Doğruları ve kuralları işiyle ilgili, onu başka bir işte çalıştığını düşünmek mümkün değil. Metin Çakır, günlük hayatın keşmekeşi içinde yapması gerekenleri bilir, eğer işine gelmezse onlara .iktir çekip kendi doğrularını uygular. Değer yargıları değişkendir, kökeni akıp giden capcanlı gündelik hayata dayanır. İlkeleri kişiseldir. Hem ilke dediğin nedir ki? Yaşlı bir adama göstereceği saygıdan, yapacağı yardımdan vazgeçebilir her an, çünkü yaşlandığında nasıl olsa kendisine de saygı gösterilmeyecektir. Üstüne üstlük bu kadar ince düşündüğü için kendisine de kızar.
Metin Çakır’la ilk karşılaşmamız Yıldız Cinayetleri’yle olmuştu, acemiydi daha, olayların içine hızla çekiliveriyordu. Ucuz kurtuluyordu her seferinde şansa bak. Resim Cinayetleri’nde ise daha aktif bir Metin Çakır var karşımızda, sınırlı da olsa olayları yönlendirebiliyor. Bombalı sıcak çatışmaların içinde görüyoruz onu, kendini aşıyor anti-kahramanımız. Uğraştığı adamlar da değişiyor, daha kelli felli, profesyonel tipler. Asım Ağbi’siyle birlikte hareket etmeye başlaması da cabası. Tabular devriliyor, yaralı ağbisine yardım ediyor bizimki. Tamam duygusala bağladığında yine ağlamaklı oluyor bizimki, ama artık daha umursamaz ve korkusuz, altına da fazla kaçırmıyor, gaz hariç. Son ana kadar katili bulmak için uğraşıyor, bizim de merakımızı zorlayarak ayakta tutuyor. Belgesi, eğitimi olmasa da Yıldız Cinayetleri’ndeki başarılı performansından hareketle belli bir tanınırlığı var, bu işten para kazanmaya bile başlıyor.
- Resim Cinayetleri
- Yazar: Armağan Tunaboylu
- Türü: Polisiye
- Baskı Yılı: 2. Baskı Eylül 2016
- Sayfa Sayısı: 342 Sayfa
- Yayınevi: Oğlak Yayınları
- Erkeklere Her Şey Anlatılmaz - 10 Mayıs 2020
- AŞK VE TUTKUNUN ROMANI: SON SİYAH - 30 Nisan 2020
- GÜÇ MEVSİMİ’NE DOĞRU… - 31 Mart 2020
FACEBOOK YORUMLARI