Rilke’nin Auguste Rodin kitabı, Rodin’in sanatına dair izlenimlerini metinleştirmesiyle ortaya çıkmış bir anlama çabasıdır.
Reinar Maria Rilke, tarihin yeşerttiği en büyük şairlerden birisi.1875’de Prag’da başlayan yolculuğu 1926’da Cenevre’de bir sanatoryumda bittiğinde, ardında ağıtlar, soneler, mektuplar ve düzyazı metinler bırakmıştı. Çağdaşı olan bir çok sanatçı gibi değişimin sert yaşandığı 1800’ler modernizmiyle çatıştı.
Şiirlerinde bu dönemin ikliminden kaçınarak hayatı ve ince şeyleri; yine bu kaçışın sonucu olarak, ironik biçimde yalnızlığı ve yabancılaşmayı yazdı.
Rilke, heykeltıraş Auguste Rodin’in hayatını yazmak için gittiği Paris’de tanıştı onunla. Dizelerden oluşan bir dalga olarak, Rodin figürlerinin muazzam kayalıklarına çarptı. Bu kucaklaşma yıllar sürecek bir dostluğun ilk adımı oldu.
Rilke’nin hayata ve sanata dair anlayışı, Rodin’in eserlerini derinden kavramasını sağladı. Dizelerindeki kelimeler yaşamın zengin kaynağından beslenip Rodin heykellerine yöneldi.
Rilke’nin Auguste Rodin kitabı, Rodin’in sanatına dair izlenimlerini metinleştirmesiyle ortaya çıkmış bir anlama çabasıdır. Dizelere gücünü veren büyük birikim, Rodin heykellerine karşı da cömerttir.
Rodin’in eserlerini yontulmuş ,şekil verilmiş nesneler olarak değil, büyük anlamlar evreni içinde parlayan esaslı öyküler olarak değerlendiriyor Rilke bu kitapta. Rodin sanatının gelişimini, kırılmalarını, bir çığ gibi gitgide büyüyen derinliğini inceliyor. Şiir ve heykel gibi yoğun anlatımı ve anlamı olan iki sanatın bir araya gelmesi ile anlamın genişleyip derinleştiği bir dünyanın oluşumunu ve coşkusunu görüyoruz Rilke’nin anlatımlarında.
Rodin’in en büyük yapıtlarından olan, üzerindeki her figüre ayrıca ve uzun yıllar çalıştığı Cehennem Kapısı’ndan yola çıkarak anlamı nasıl genişlettiğine, heykeli betimleyişine baktığımızda o coşkuya tanık oluyoruz.
“Etrafı daralmadı, küçülmedi ve bunaltıcı hale gelmedi. Genişledi. Hücre gibi dar odalar uzaktaydı. Burada yaşam vardı, her dakikada binlerce yaşam vardı, özlemde ve acıda, cinnette ve korkuda, kayıpta ve kazançta yaşam vardı. Burada ölçüsüz bir istek vardı, içinde dünyanın bütün sularının bir damla gibi kuruyacağı kadar büyük bir susuzluk vardı. Burada yalan söylemek, inkar etmek yoktu, ve alma ve verme jestleri, burada onlar sahici ve büyüktü. Burada kötü huylar ve küfürler, lanetler ve saadetler vardı ve insan bir anda, bütün bunları saklamış, gömmüş ve sanki yoklarmış gibi davranmış bir dünyanın yoksul olması gerektiğini anladı. Bütün insanlık tarihinin yanında kılık değiştirme, gelenek, fark ve sınıf diye bir şey bilmeyen bir tarih ilerledi.”
Heykelin şiirle olan dansıdır bu ve Rilke’nin heykel sanatına dair ince, hayalgücünün narin bıçaklarıyla işlenmiş eşsiz algılayışıdır.
Rodin, heykellerini yaparken deneyimlerinin yanında sayısız izlenimden yola çıkar, çizimler ve okumalar yapar. Önümüzde mükemmel biçimde yontulmuş duran mermer, bir dip dalgası gibi büyüyen, biriken ve Rodin’in aklında yoğrulan bir hazırlık sürecinin ve zorlu bir yolun son noktasıdır. Tıpkı bir ırmağın, geçtiği topraklardan aldığı değerli yükünü denize ulaştırıp oradaki hayatı dönüştürmesi gibi Rodin’in hazırlık süreci de mermeri sarıp sarmalar, biçimlendirir ve dönüştürür.
“Balzac’ı varlığının temelinden yakaladı ama bu varlığın sınırlarında durmadı; onun en uç ve en uzak olanaklarının, erişilememiş yanının etrafında, uzak çağlarda geçip gitmiş kavimlerin mezar taşlarında biçimlenmiş gibi görünen bu heybetli kontürü çekti. Yıllar yılllar boyu tamamen figürün içinde yaşadı.
Balzac’ın memleketini, kitaplarında okurun sık sık karşısına çıkan Touraine kırlarını ziyaret etti, Balzac’ın mektuplarını okudu, mevcut resimlerini inceledi ve eserlerini tekrar tekrar hatmetti; bu eserlerin tüm dallanıp budaklanan, karmakarışık yollarında karşısına Balzac’ın insanlarıyla, bütün o aileler ve kuşaklarla, yaratıcısının varlığına hala inanan, onunla yaşayıp ona bakıyormuş gibi görünen bir dünyayla karşılaştı. Bu binlerce figürün hepsinin, ne yapmak istiyorlarsa yapsınlar, yine de tamamen kendilerini yaratmış o tek varlıkla meşgul olduklarını gördü… Balzac sanki onu da yaratmış gibi, yazarın insanlarının oluşturduğu kalabalık içine göze çarpmadan karışarak yaşadı.”
Taşlar Rodin’le konuşur. Işığın dokunduğu ve karanlığın doldurduğu tüm o girinti ve çıkıntılar böyle bir sürecin ürünüdür. Bu yüzden de Rodin’in heykelleri bir an değil, bir yerden gelip mermerde konaklayan,onu figürleştiren ve sonrasında farklılaşmış bir biçimde yoluna devam eden zamanın topyekün algılanmasıdır.
Doğa, hayat ve insan arasındaki bağlantıları biraz da bu algılayışla belirgin biçimde ortaya koyarken, hareketin sürekliliğini ve dinamizmini düşünmemizi sağlar Rodin. Onun yükü, hareketin ve zamanın akışına şekil verme yeteneğidir.
“Kendi ellerinden sadece biraz daha büyük olan yüzlerce ama yüzlerce figüre bütün tutkuların yaşamını, bütün arzuların çiçek açmasını ve bütün kötülüklerin yükünü verdi.”
Rilke, Rodin’i anlamaya çalışırken parçalara ayırmadı onu, bir bütün olarak gördü. Rodin ne ise heykeli de oydu. Olmuş olan, olmakta olan ve olacak olanın toplamı olarak inceledi Rodin’i.
“Kendilerini büyük bir eserin beklediği insanların gücü,dünya için zaruri insanların suskun sebatı vardı onda.”
Rodin’in heykellerini, Rodin’in de içinde bulunduğu dünya ile birlikte anlamaya çalıştı Rilke. Victor Hugo, Dante, Baudelaire gibi şairlerin Rodin’deki ve onun eserlerindeki izlerini sürdü. Bunu yaparken, yani tüm o şairlerin izlerini sürerken ne kadar haklı olduğunu Rodin’den aktardığı cümlede bulabiliriz.
“Rodin bir keresinde eserlerinden birini sözlerle tekrarlayabilmek için bir yıl konuşması gerektiğini bizzat kendisi söylemiştir.”
Çünkü Rodin’in büyük birikiminin temelinde olan, onu güçlü tutan şiirdir en çok.
Rilke’nin Auguste Rodin kitabı Rodin’in sanatında bize rehberlik ederken, şairin incelikli dokunuşlarını da hissettirir. Şiir ve heykelin karşılaşması sonucunda açığa çıkan muazzam müziği duymamızı sağlar.
Reinar Maria Rilke’nin bu kitapla Rodin’in şiirini yazdığı söylebilir.
“Ve gerçekten de Rodin’in içinde koyu bir sabır vardır ve bu onu neredeyse isimsiz yapar,sessiz ve soğukkanlı bir tahammüldür bu.”
|
- Doldur be Mastori, doldur be Barba - 9 Ocak 2017
- Rilke’den Heykeltıraşın Kitabı; Auguste Rodin - 29 Ocak 2017
- Tuvalden Altıpatlara Van Gogh; Son Mektuplar - 26 Aralık 2016
FACEBOOK YORUMLARI