‘’Zihni oduna inen keser gibi olan birine ihtiyacım var; anlamsızlığın doruğunu olağanüstü bulmalı o kişi ve bir ayakkabı bağına hayran olabilmeli.’’
Ölümün yaklaştığı ânı güneşin batışı simgeler. Artık dalgalar kıyıya vurmuştur. Yalnızlık gerçekliği karabasan gibi ruhlara musallat olmuştur.
Dalgalar kitabında Virginia Woolf doğa ile insanın tüm özelliklerini tek bir kapta muhteşem bir şekilde karıştırabilmiştir. Kitap gün doğumu ve altı karakterin çocukluk dönemi ile başlar. Tabiatın uyanışı ile bu kişilerin ergenlik dönemi eşleştirilir. Bir yanda dalgalar sahile vurmaya başlarken öte yanda kuşlar ötmeye, ağaçlar yeşermeye başlar. Altı arkadaşın gençlik dönemindeki canlılıklar, umutlar, hayatı ve kendilerini tanımlamaları da bu dönemle tasvir edilir. Her birinin ruhsal gelişimi dalgaların gel-git hareketlerini anımsatır.
Güne kimlik katan güneşin gökyüzündeki hareketi hayatı kendine benzetir. Güneş tepedeyken gençliğin zirvesinde olan bu ruhlar, özgürlüğün, gücün ve hayallerin temsilcisi olan arkadaşlarının ölümü ile karşılaşırlar. Sık sık kendilerini ve birbirlerini sorgularlar. Birleşirler ve ayrılırlar.
‘’Bu yüzden bana gerçek yüzümü gösteren aynalardan hiç hoşlanmam. Yalnızken çoğunlukla hiçliğe düşerim. Dünyanın kıyısından hiçliğe düşmeyeyim diye ayağımı usul usul oynatmam gerekir.’’
‘’Zihni oduna inen keser gibi olan birine ihtiyacım var; anlamsızlığın doruğunu olağanüstü bulmalı o kişi ve bir ayakkabı bağına hayran olabilmeli.’’
Bir çiçek gibi açılıp sonra kapanan bütün bu karakterler aradıkları bekledikleri şeyleri tanımlama çabasına girerler.
‘’Elimi tuğla bir duvara dayadım. Acılar içinde geri döndüm, o gri, soluk su birikintisinin üstünden kendimi tekrar bedenimin içine çektim. Öyleyse benim sürdürmek zorunda olduğum hayat bu.’’
‘’Her şeyde somutluk istiyorum. Ancak böyle avucuma alabiliyorum dünyayı.’’
Mevsimler değişir, aylar ilerler. Her şey bir devinim, değişim içindedir. Bu değişimin aynısını dünyaya gelen insan da yaşamaktadır.
‘’Mevsimlerim ben, diye düşünüyorum bazen, ocak, mayıs, kasım aylarıyım; çamurum, sisim, şafağım.’’
Gençliğin o gizemli büyüsünden sonra, hayal kırıklıkları ve maskeli insan gerçekliği karşılar her birini. Can yakan, ânı kanatan gerçeklikler. Bu altı kişinin baskın özellikleri farklıyken hepsi başka başka benlik yakarışlarını sergilerken, aslında tek bir benliğin alt özelliklerini de yansıtırlar.
‘’Onların hepsi miyim ben? Ben tek ve farklı mıyım?’’
‘’Yüzleri seğiren, yalanlar söyleyen bu erkeklerle kadınların arasında, fırtınalı denizdeki bir şişe mantarı gibi oraya buraya fırlatılacağım. Kapı ne zaman açılsa bir yosun dalı gibi uzaklara savruluyorum. Kayaların en uçtaki kenarlarını yalayan ve bembeyaz yapan bir köpüğüm…’’
’Sürekli bilinmedik miktarlara karıştırıyoruz kendimizi.’’
‘’Ben sürekli yeniden, yeniden biçimlendiriliyorum. Farklı insanlar farklı kelimeler alıyorlar ağzımdan.’’
Başka başka hayatları sorgulayıp onlarda kendilerini tanımlama arzusu her zaman içlerinde. Saklamazlar veya zorla birbirlerine itiraf ettirirler.
‘’…başkalarının hayatlarının bir köprünün ayaklarının çevresinde saman çöpleri gibi dönüp durduğunu görüyorum.’
Zamanın üzerlerindeki etkisi artar giderek. İlk gençlik duyguları çok geride kalmıştır. Biraz yorulmuş, oldukça uzaklaşmışlardır tüm hayallerden.
‘’Eskiden beni yıpratan duygular artık gücünü yitirdi –kıskançlık, entrika ve öfke silinip gitti. İhtişamımızı da yitirdik.’’
Ölümün yaklaştığı ânı güneşin batışı simgeler. Artık dalgalar kıyıya vurmuştur. Yalnızlık gerçekliği karabasan gibi ruhlara musallat olmuştur.
‘’Onun gördüğü söğüt ağacı hiçbir kuşun ötmediği ıssız bir çölün kıyısında yetişmişti.’’
Ve beklenen ölüm geldiğinde düşman ilan edilir…
- Dalgalar
- Yazar: Virginia Woolf
- Çeviri: İlknur Özdemir
- Türü: Roman
- Baskı Yılı: Ekim 2015
- Sayfa Sayısı: 254 Safa
- Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi
- Ses ve Sus! - 8 Kasım 2018
- Gelmeyene İnat! - 24 Mart 2017
- Kırmızı Defter - 4 Nisan 2017
FACEBOOK YORUMLARI