SALİHA NİLÜFER’İN KURDUĞU EVREN: GÜMÜŞSU ZAMANI

Gümüşsu Zamanı bilginin ve bilgiyi taşıyanların, doğaya yabancılaşmışların ve dost olanların, geçmişin üstüne örtülmüş eski bir tülün artık oradan kaldırılmasının anlatıldığı bir roman.

Gümüşsu Zamanı bilginin ve bilgiyi taşıyanların, doğaya yabancılaşmışların ve dost olanların, geçmişin üstüne örtülmüş eski bir tülün artık oradan kaldırılmasının anlatıldığı bir roman. Minnu merâkından aldığı güçle Hibris gezegeninde üç nesildir devam eden kuraklaşmaya ve renksizleşmeye itilmiş yaşamı değiştirecek ilk adımı atıyor ve belki de gezegende yaşayanların hayatını kurtarıyor. Saliha Nilüfer, kurduğu evrenle geleceğe bugünden bir iz bırakıyor.

  • Gümüşsu Zamanı, Hibris gezegeninde üç nesildir süren ekolojik dengesizliği ve bozulmayı anlatıyor. Bu anlamda üç nesil vurgusu bugün kullanılan tarım ilaçlarının, GDO’lu ve sürdürülebilir olmayan ürünlerin de bizi götüreceği sonucu hatırlatıyor gibi. Bugüne baktığımızda, çocukların ve gençlerin ekoloji konusunda, yetişkinlerden daha duyarlı olduklarını söyleyebilir miyiz?

Elbette, söyleyebiliriz bence. Her şeyden önce gezegeni mahveden biz yetişkinler olduğumuza göre aksini düşünmeye hakkımız var mı? 

Neden daha duyarlılar derseniz… Birincisi, uzun zamandır “bahçe”yle ve doğayla bağı koparılan çocuğun bunun eksikliğini yaşamadığını varsayıyoruz oysa öyle değil, doğal büyüme sürecinde ihtiyaç duyduğu şeyden yoksun kalan, özerkliğini yitiren çocuk adını koyamasa da bunun eksikliğini bence daima hissediyor. İkincisi bilgi bombardımanı. Her konuda olduğu gibi ekolojik yıkım konusunda da bizim çocukluğumuza kıyasla aşırı bilgiye maruz kalıyorlar. Üstelik dijital doğanlar dediğimiz yeni neslin, bilgiye ulaşma hızı bizlerin ne çocukluğuyla ne gençliğiyle karşılaştırılabilir. Aradıkları her tür bilgiye son derece hızlı erişebildiklerinden bence yeni nesil için rasyonellik çok ön planda, adalet duyguları da tahmin ettiğimizden güçlü. Yeri geliyor, bütün yetişkin dünyasının tutarsızlığını sorguluyorlar. 

Son olarak, ekolojik yıkım çocukların günlük hayatlarından hareketle kolayca sonuç çıkaracakları kadar güncel hatta yer yer gündelik bir konu değil mi? Ne yazık ki, kısacık hayatlarına sığacak kadar ani, beklenmedik, alt üst edici değişimler yaşanıyor dünyanın dengesinde.  

  • Romanda iklimin, canlıların ve yaşamın dengesinin bulunduğu gökkuşağı zamanları olarak tanımlanan bir dönemden bahsediliyor. Elbette gökkuşağı bir anlamda yağmurun imzası denilebilir fakat burada bir arada olmanın, çeşitliliğin, kapsayıcılığın sembolü de diyebilir miyiz? Gökkuşağının yokluğu geriye renksizlik ve yaşamın ağır aksak aktığı bir kalıntı mı bırakıyor?

Gökkuşağı zamanları, Sardun şehrinin sokaklarında gudilerin özgürce gezebildiği, gezegenin bütün canlılığıyla var olduğu bir dönem. Yani hem biyoçeşitililik anlamında bütün canlı türlerinin güvenle, doğal ortamında hayatını sürdürdüğü, hem de yaşamak için öncelikli ihtiyaç olan havayla suyun temiz ve berrak olduğu zamanlar. Bana sorarsanız bundan daha önemlisi yok derim.

  • “Uzun süre önce konan yasaklar nedeniyle kimsenin başından heyecan verici, eğlenceli, yeni ya da beklenmedik bir olay geçmiyordu,” deniliyor Sardun anlatılırken. Yasakların bir tür yağ lekesi gibi yayılması, kalıcı hale gelmesi Sardun ve Sardunlular için nasıl bir yüke dönüşüyor? Sardun’daki gibi yasaklar bir topluma ne yapar?

Bir yasak diğerini getiriyor, önce gudilerin şehre girişi yasaklanıyor, sonra onları beslemek, derken Bozkır’ın dışına çıkmak… Toprağın günbegün canlılığını yitirmesinin ardından, dâhiyane bir çözümle toprağa bir şey ekmek yasaklanıyor. Oysa toprakta tohum yeşertmek, işte bu atalarımızın en erken yaptıklarından biri… Mantıksızca birbirini takip eden yasaklarla Sardunlular bildiklerini de unutuyor, kendilerine yabancılaşıyorlar. Merak etmeyen, sorgulamayan, değişime, yeniliklere kapalı hale geliyorlar. Bir kasın ya da melekenin kullanılmaya kullanılmaya körelmesi gibi bir süre sonra bu yasaklar onları cam kubbenin altına, giderek bir nevi bitkisel hayata mahkûm ediyor. Peş peşe, mantıksızca getirilen yasakların bütün toplumlara yapacağı etki, az çok buna benzer bir şey olsa gerek.

  • Göl Feneri’ndeki aynanın romanda önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum. İnsan kendine, kendi içine korkusuzca bakabilme cesaretini gösterdiğinde tahrip edenin kendisi olduğunu keşfediyor diyebiliriz miyiz?

Dediğiniz gibi Göl Feneri’ndeki ayna daha doğrusu “Çöldeki Ayna” Minnu’nun hikâyesinin çekirdeği aslında. Sardunlu çocuklara anlatılan masalda bu aynanın vaktiyle gezegeni yenileyen bir kaynak olduğu söyleniyor. 

“Çöldeki Ayna” masalının romanda geçmeyen kısmına gelirsek: Masal bu ya üç ayna varmış, biri insanın insanla muhabbetini, diğeri insanın doğayla ilişkisini, üçüncüsü insanın “zaman”la ilişkisini simgelermiş. Aynalar kırılmış, fener ışığını yitirmiş, gezegen geri dönüşsüz bir yıkıma uğramış. Bu aynalar ancak bir gün yeniden ışıldadığında, o zaman fener ışığına, gezegen eski canlılığına kavuşacakmış. Minnu da aslında bir açıdan bunun peşinde ve elbette dediğiniz gibi kendi içine bakması bu arayışının çok önemli bir kısmı. 

  • Bir önceki soruyla aynı eksende soracak olursam, kitabın ilk bölümü olan Minnu’nun Yolculuğu, fiziksel oluşunun yanında Minnu’nun kendi içine yaptığı ruhsal bir yolculuğu mu anlatıyor aynı zamanda? Minnu, kendi kayıp parçasını da mı keşfe yaklaşıyor?

Edebiyatta hakkında en çok yazılmış konudur herhalde yol ve yolculuk. Elbette Minnu’nun badireler atlattığı yolculuğuna dair farklı yorumları okura bırakmak en iyisi. Ama bana da sorarsanız, hem kendi dışındaki hem kendi içindeki çekirdeği/tohumu bulma ve onu yeşertme arayışı, en yalın haliyle kahramanın yolculuğu onunki de.

  • Minnu Sardun hakkında yeni -ve belki hakikat olan- yorumlarla da karşılaşıyor sık sık. Anlatılanın, anlatana bağlı olarak eğilip bükülebileceğini düşünüyor. Hakikatin yetişkinler tarafından parçalanması ve yerine başka bir gerçekliğin inşası bir çocuğa, bir gence neler yapar? Nasıl etki eder?

Hepsine aynı şekilde etki etmez sanırım. Anlatılanları olduğu gibi kabullenen ona göre şekillenenler de çıkacaktır sorgulayanlar da. Sardun şehrinden kalkıp Göl Fenerine gitmeyi aklına koyan, bunun için azimle uğraşan bir tek Minnu olduğuna göre… Ne mutlu ki sorgulayan, farklı yanıtlar bulmak isteyen, bulduğu yanıtlarla yeni çözümlere ulaşmaya çalışan birileri olacaktır daima. 

  • Tunk, Eğreltigil, Yıldızbakar, kısmen Bozek kalabalıklardan uzak yaşayan, hatta sakıncalı olarak tanımlanan kişiler… Bilgi, bilgiden korkan bir toplum için, bilge kişileri sakıncalı ilan etmeyi mi getiriyor?

Aslında Sardun da bilgi ve teknolojinin kullanıldığı bir şehir. Ama onlarınki daha çok laboratuara hapsolmuş, doğayla, çevreyle, canlılarla bağını koparmış bir bilgi diyebiliriz. Dolayısıyla çizdikleri sınırların dışında kalan “bilgileri” gereksiz hatta sakıncalı ilan etmişler. Tepelerinde cam kubbe olduğuna göre, kim bakacak yıldızlara? Etraflarında bitki namına bir şey kalmadığına göre ne yapacaklar bitkibilimciyi? Mesele şu bence: Başınızı kaldırdığınızda yıldızları, gezegenleri, galaksileri görmek istiyor musunuz yoksa cam kubbenin altında yapay bir gök kubbe temsili yetiyor mu size? Toprakta on binlerce yıldır baharla açan tohumun, larvasından çıkan böceğin mucizevi uyumu mu sizi daha çok etkiliyor yoksa yapay ışıklar altında topraksız tarımla, ne idiği belirsiz bazı bitkileri yetiştirme hayali mi? Soruları çoğaltmak elbette mümkün… 

  • Romanın sonunda, Sardunlular için bilimden uzaklaşmanın bütün bunlara yol açtığını düşünüp düşünmedikleri sorusu zihnimde dönüp durdu. Sürprizi bozmadan sormak isterim: Sizce bütün olanlardan sonra Minnu’nun çabaları bilimi Sardun topraklarına yeniden kabul ettirebilmiş midir?

Eski kitaplıklarının bir tozlarını almışlarsa, ara sıra Sarı Otlağın kıyısına kurulup yeniden yıldızlara bakmışlarsa, gudiler tekrar şehre dönmüş Sardunlularla huzur içinde yaşıyorsa hatta kum fırtınaları azaldığından giderek daha az kullanılan cam kubbenin menteşeleri paslanmışsa ne mutlu… Yolları daha uzun; Bozkır’da ve Çöl’de kendi kaderine terk edilmiş, dağlara çekilmiş canlılar geri gelecek. Onlar çünkü, gudinin deyişiyle Sardunlulardan önce vardılar ve milyonlarca yıldır gezegende yaşamın en mükemmel, en karmaşık, en uyumlu formlarını inşa ettiler. Sardunluların onlardan öğrenecek çok şeyleri var. Yeter ki soruları doğaya sorabilsinler. 

  • Gümüşsu Zamanı
  • Yazar: Saliha Nilüfer
  • Resimleyen: Elif Deneç
  • Türü: Çocuk, 4-5-6. Sınıflar
  • Baskı Yılı: 2021
  • Sayfa Sayısı: 184 Sayfa
  • Yayınevi: Günışığı Kitaplığı
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

VAROLUŞ İNANCININ DAYANAĞIDIR AŞK!

Read Next

başka bir dünya mümkün (mü?)

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *