Sanatın, Joyce edebiyatı için nasıl bir yerde olduğunu bize en temelden anlatan merak uyandırıcı Sanatçının Gençlik Portresi isimli kitabı okumak çağımızın edebiyatının nasıl oluştuğunu bizlere göstermesi açısından çok değerli.
“Onun eserleri şeyle ilgili değil, o şeyin ta kendisidir.” – Samuel Beckett
Bazı yazarlara yaklaşamazsınız. Sadece elinizde tuttuğunuz kitabıyla yaklaşabilirsiniz ona, o da belli bir mesafeye kadar ancak. Bildiğimiz kalıpları yıkabilen, değiştirebilen, dönüştürebilen bu yazarların hiçbir vaadi yoktur aslında. Yazmanın dışında bildikleri başka hiçbir şey yoktur. Samuel Beckett’in de dediği gibi onların eserleri şeyle ilgili değildir, o şeylerin ta kendisidir. James Joyce böyle yazarların başında gelir. Çok az eser vermiştir fakat kalıpları yıkması açısından yarattığı etki yeni edebi akımların doğmasına sebebiyet vermiştir. Postmodernizim mesela, bilinç akışı tekniği mesela, deneysel dil kullanımı mesela. 20. Yüzyıl edebiyatı James Joyce eserleriyle kendini yeniden tanımlamıştır.
James Joyce 1882’de İrlanda’da doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını doğduğu Dublin şehrinde geçirdi. Temel eğitimlerini bu şehirde aldı ve Dublin, Joyce’un eserlerinin en önemli fonu oldu. Yazdığı otobiyografik eserlerden tutalım, romanlara, hikayelere ve şiirlere anlatırken edebiyatın hangi türünü aracı olarak kullanırsa kullansın Dublin şehri onun vazgeçilmezi oldu. Maddi manevi çok zor bir hayat yaşadı. Koyu Katolik eğitimine ve inancına rağmen Cizvit okuluna yazıldı ve kısa süre sonra Katolikliğe olan inancını yitirdi. Ve bu hayal kırıklığı tüm eserlerine yansıdı. Çok sevdiği Dublin’den 1904 yılında ayrılmak zorunda kaldıktan sonra Trieste, Paris ve Zürih’te yaşadı. Zürih’te 1941 yılında öldüğünde edebiyat yepyeni bir çağa adımını atmıştı bile.
İthaki Yayınları Modern seçkisi içinde yayımlanan bir James Joyce kitabı olan Sanatçının Gençlik Portresi yukarıda anlatmaya çalıştığım James Joyce meselesini bize en iyi anlatan kitap diyebilirim. Otobiyografik özellikler taşıyan, sanatın Joyce edebiyatı için nasıl bir yerde olduğunu bize en temelden anlatan merak uyandırıcı kitabı okumak çağımızın edebiyatının nasıl oluştuğunu bizlere göstermesi açısından çok değerli. Buyurun Sanatçının Gençlik Portresi’nin incelemesini beraber yapalım.
Otobiyografik Portre
Herkes sanatçı olmak ister veya içinde sanatçı bir ruh taşıdığını düşünür fakat sanatçı olmaya doğru kat edilen yollar gerçekten zordur. Sanatçının Gençlik Portresi tam da bunu bize anlatan bir roman. Sanatçı olmak isteyen, içinde bu yönde hevesler barındıran kahramanımız Stephen Dedalus, Jaymes Joyce gibi aynı yıl ve şehirde (Dublin’de) doğmuş, Joyce’un gittiği okullara gitmiş, aynı eğitimleri almıştır. Stephen Dedalus’un yaşadığı maddi zorluklardan ziyade (Aynen James Joyce gibi) sanatçı olmak için verdiği mücadele ve yaşadığı süreçler önemlidir. Çünkü bu eser sanatçı olabilmek adına kılavuz olması amaçlı yazılmış aynı zamanda bir sanatçının ne gibi vasıflara sahip olması gerektiği, nasıl bir çalışma içine girmesi gerektiği, karşılaştığı güçlükleri nasıl çözeceği, ne yaptığını bilmenin ve girilen yolda kararlılıkla yürümenin uzun vadede ona dokunacağı faydaları göstermesi açısından önemlidir.
Roman tüm bu mücadele süreçlerinin yanı sıra, aynı zamanda sanatçı olmak isteyenin önüne ne gibi engeller çıkarıldığını, o kişinin zihninin nasıl bulandırıldığını, serbest düşünmesinin ve yaratıcılığının nasıl baltalandığını da bizlere açıkça gösterir. Engellemelerin gölgesinde yapılan mücadelelerin çatışması sanatçının eser üretebilmesi için tetikleyici unsurdur. Tüm bu süreçleri atlatabilmenin tek yolu ne yaşanılırsa yaşanılsın ne istediğini çok iyi bilmektir. Sanatçı olmak sanıldığı kadar kolay bir şey değildir çünkü.
Stephen Dedalus tüm bunları göstermesi açısından Jaymes Joyce’a ayna görevi görmüş, başka bir anlamda da Joyce’un dublörü olmuştur. Aralarındaki benzerlik doğum tarihlerinden, doğdukları şehre, okudukları okullardan heves ettikleri sanatçılığa, bu uğurda verdikleri mücadele ve hayal kırıklıklarına kadar aynıdır. Stephen Dedalus’u da tanıdığımıza memnun olacağızdır elbet.
Sanatçının Bilinç Akışı
Stephen Dedalus’un içsel çatışmalarının anlatılmasındaki başarı hiç şüphesiz ki James Joyce’un bilinç akışı tekniğini, yaratıcısı da olarak tabii, çok iyi kullanmasında yatıyor. Bu sonu gelmez ve gittikçe kendini geliştiren bilinç akışları sanatçıda olması gereken özellikleri önümüze pürüzsüz bir şekilde sürüyor. Sanatçı nasıl olmalıdır sorusu Stephen Dedalus özelinde okuyucuya aktarılıyor. Söz konusu zorluklar, parasızlık vs… ulaşılan başarılar sonucunda ortadan tamamen kalkıyor, aslında bir önemi de kalmıyor. Hedef neyse, sonuç ona göre şekilleniyor bir sanatçı adayının da hayatında.
Ki bu romandaki Stephen Dedalus karakteri daha sonra Ulysses romanında da üniversiteyi bitirmiş 22 yaşında bir genç olarak karşımıza çıkacaktır. Bilinç akışı paslaşmaları, anlatım özellikleri, dil kullanımı James Joyce’un tüm eserlerine itinayla serpiştirilir.
Gençlik ateşiyle gayet atak, kendinden emin, içinde kasırgalar esen, çok tartışan, çok dinleyen, izleyen, ama yazarken kendini kaptırıp, çağlayan, canlanan bir sanatçının hiç değişmeyecek olan varlık portresidir Sanatçının Gençlik Portresi. Fuat Sevimay’ın çok güzel çevirisiyle okuyacağımız kitabı alın ve okuyun lütfen.
|
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021
FACEBOOK YORUMLARI