Serserilik olarak okumak eylemi

Bir serserilik olarak okumak, ötekinin, ikinci üçüncü halkın tarihini okumak ve sınırları aşarak yeni mekânlara, yeni coğrafyalara taşınmaktır…

Mağlûplara ve serserilere…

Kitap okumak bir serseriliktir. Asi ve aksi sokak çocuğu olmaktır. Sıkça evden kaçmaktır kitap okumak… Bütün zamanlarda devletten ve ulustan kaçmaktır… Yani çağımızın en büyük marangoz hatası milliyetçilikten kaçmaktır… Bir kaçış, bir kaçmak olarak kitap okumak, yeni kendimizle tanışmak, yeni kendimize taşınmaktır… Serseri, sürekli olarak yeni yüreğine, yeni bilgilere, yeni imgelere, yeni düşlerine taşınır… Yani taşıma düşle, yeni bir dünyanın değirmenini döndürür. Okuryaşar bir havva-adem olan serseri, yeni bir dünyanın ihtimali ve ihtilali için saçlarını düş değirmeninde ağartmaktan gocunmaz. “En yaşlı mevsim kış gibisin” halleri bundandır…

Bir serserilik olarak okumak, ötekinin, ikinci üçüncü halkın tarihini okumak ve sınırları aşarak yeni mekânlara, yeni coğrafyalara taşınmaktır… (Meselâ Kürtlerin, meselâ, Kıbrıs halklarının, meselâ, Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Kızılderililerin, ya da tüm “gecik(tiril)miş” halkların ve tüm “ötekileştirilmiş” az’ların tarihini içinden ve dışından okumak… ) Bir serseri olarak okumak perspektif değil, terspektif’tir. Çünkü perspektif kaybettirir, terspektif ise insana yirmi dört ayar hayat bilgisi ve hayal bilgisi kazandırır. Bir serseri olarak okur, akıntıya karşı yürek çeker… Böylece bir yandan suyun kandırma gücünü, öte yandan kaldırma kuvvetini ve özgür/özgül ağırlığını öğrenir… Elbette, bir yan ürün olarak suyun akışının rengini de öğrenir…

Okurnazar’ların çok olduğu bir ülkede serserilik olarak okumak, okuryaşar olmaktır. Okurnazar ile okuryaşar, okurdevlet ile, okurbirey arasında nitelik farkı vardır… Günümüzün klasiği, “Bizim adem devlet okur, döner döner yine okur”u esastan ve usulden terk etmek.

Sezai Sarıoğlu

Bir serseri olarak okur, sürekli olarak sınırları aşar,  pasaportsuz, pasavansız, kimliksiz aşar… Çünkü, “insan gizli/illegal değildir” ve geçmek, duvarları aşmak tarihin meşruiyetidir. Bir serseri olarak okur, verili biz tanımlarına, ulus, devlet, kimlik tanımlarına hep itiraz ederek, onları tüm zamanlarda tırnak içine alarak, hiç ülkeye yol alır. Serserilik öyle küçümsenecek bir şey değildir… Serseri muhaliftir, “mor külhani”dir, kırmızı yanlışlarımı çok severim diyen devrimcidir. “Yenilginin rengi olmasın mor”, diyen feministtir… Şiir ve aşk gibi, devletin ve tanrının, yeryüzü ve gökyüzü iktidarlarının tersi olmaya çalışan bizim mahallenin çocuğudur.

Serseri, Susan Sontag’ın “Başkalarının acısına bakmak”tan söz ettiği kişidir. Serseri; okurun kapitalizmin müşterisi olduğu bir dünyada müşterinin ve velinimetin tersidir. Serseri sürekli olarak kaydını özgürlüğe yaptıran, kimsenin tabusu ve tapusu olmayan bir asidir… Serserilik, cezaevlerinde, içimizden dışımıza, dışımızdan içimize volta atarak evvel kendimizi okumaktır. Devletten ve gardiyanlardan erken kalkıp kendimize yeniden hecelemek. On, on beş yıl yattıktan sonra tahliye olan asi, koğuşun kapısından çıkarken “bir çay daha içseydin” diye seslenmek. İdama giden devrimcinin arkadaşlarına, “görüşmek üzere” sözlerindeki ironi… Şair Metin Demirtaş’ın, “Bizim de dağlarımız var Che Guevara” dizelerini kitaplarımızın arasında tutmak…

Serserilik kentin en yakışıklı duvarlarına, yeni bir dünyanın özeti olan en yakışıklı duvar yazılarını yazmaktır… Her kitapla düşbaşı yapıp, dipnot ve alıntı meşk etmektir meselâ…  Okumak serseriliktir… Serseri anti-milliyetçidir. İnsanı, ulusla, devletle özdeşleştirmeye çalışan milliyetçi ideolojilerin ve teorilerin dışında, ötesinde ve karşısında bir aşkiyadır serseri. Bir serseri olarak okur, bir serserilik olarak okumak devrimci bir fiildir. Her sabah, birbirlerinde yeni yerler bulan, keyif ve keşif heveskârı iki sevgili olmaktır yani… Serseri için her gün Kitap Fuarı’dır… Serseri, kitap olan olduğu her yere yalınayak gider. Serseri, kitapların uzağımızda olmasının mesafe sorunu olmadığını bilir. Serseri hep zararlı kitaplara dadanır. Zararlı kitaplar okudukça, daha asi ve daha aksi, daha kırmızı, daha mor, daha siyah olur. Hiç devlet, hiç ulus, hiç milliyetçidir serseri. Serseri hep kötü yoldadır, yani iyi yolda. Yanlış yaşamayan ve yanlış yaşlanmayan sürekli aykırı olarak yaşayandır serseri… Bu dünyada yersiz yurtsuzluğu, kimsesizliği onun yeri-yurdudur… Serserinin bu dünyada az yer kaplaması, onun yeridir ve çokluğudur… Serseri ezeli ve ebedi çocuktur, durmadan çocukluğa büyür… Dallarına ve dağlarına hep masallar, efsaneler yürür… Serseri sürekli olarak, ham hayalin peşinde koşar… Sürekli olarak yasakmeyve’yi yiyerek cennetten kovulur. Serseri ne cennette, ne de cehennemde oturur, onun mekânı, “Cehennet”tir…

Serseri, uç’tur, en uç’tur… Her kitap okuduğunda uç’tu, uç’tu düş uçtu, hallerinde uçar durur… Serseri… Yani, ben, sen, o, biz, siz, onlar… Yani, tepeleme kırmızı biber… Cemal Süreya, bir şiirine “Biber ki yasadışı önderidir sebzelerin” diye başlamışsa, kabulümüzdür. Bundan iyisi canımızın solluğu… Yani serserilik…

Sezai Sarıoğlu
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

‘Aşk Mavidir Öğretmenim’e soruşturma!

Read Next

Dr. Jekyll ve Mr. Hyde

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *