Wislawa Szymborska’nın ilk yolumu kesen şiiri “İstasyon” oldu. Şiir beni tek kelimeyle çarpmıştı. Zamanın şiire bu kadar samimi akışı mı, yokluğun bu kadar derin hissedilip dile dökülüşü mü, yoksa böylesi derin bir konuyu bu kadar sade dile getirişi miydi beni çarpan, ilk anda bilemedim.
Kendi sesleriyle konuşan insanları duymayı seviyorum… Baskın olan dilden kendini kurtarabilmiş, kendi sesinin içsel estetiğini iyi yakalamış ve yansıtan insanların… Hangi dilden konuşurlarsa konuşsunlar, hangi taşı sıksalar, bu dünyaya ait hangi sesi içlerine katsalar o sesle kendince bütünleşen sesleri” diyerek bir süreç başlatmıştım okumalarımda bundan kısa bir süre önce. Bir de baktım ki okuduğum her şiirde, her metinde bu sesin olup olmadığını ya da varsa ne kadar olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Bu konuyu anlatmak ayrı bir yazı konusu; benim size şimdi söyleyeceğim ise şu: tam da böyle özel bir izin peşine düşmüş şiir şiir gezerken karşıma çıktı Wislawa Szymborska’nın sesi. İlk yolumu kesen şiiri “İstasyon” oldu. Şiir beni tek kelimeyle çarpmıştı. Zamanın şiire bu kadar samimi akışı mı, yokluğun bu kadar derin hissedilip dile dökülüşü mü, yoksa böylesi derin bir konuyu bu kadar sade dile getirişi miydi beni çarpan, ilk anda bilemedim. Önüne geçilemez bir istekle diğer şiirlerine bakmaya başladıkça beni içine çekti sanki anlam. Wislawa 1996’ta Nobel ödülü almış. Yetmiş dört yaşında Nobel ödülünü alırken “bu yaştan sonra beni hiçbir şey heyecanlandıramaz” deyişindeki dünyayla ti geçme hâlini sevdim ben. “Kâğıt bu ne koysanız alır” diyerek ince bir ironi ile şairlerin çok yazmasıyla dalga geçivermesini incecik.
Zamanı tutabilmek üzerine sözcüklerle, kavramlarla, felsefeyle uğraşan bir çoğumuz kafa yormuşuzdur elbette. Peki, birisi zamanı eğip bükmenin anahtarını size uzatıyor gibi hissettiğiniz oldu mu hiç, desem. İşte Szymborska’nın şiirlerini okurken zamanın içinde açılan pencerelerden bakarken buldum ben kendimi. Uzaysal bir düzlemde hem de. Özel ses’in peşindeydim, hem bu sesi duydum hem de zamanın kapı aralığına yuvarlandım tekrar tekrar. Ve her kıvrım bir başka şiirini merak ettirdi bana. Savaş gibi ağır bir temayı dahi süse hiç kaçmadan anlatışına tanık oldum. Az konuşmayı seven, düşünüş şekli “şiir” olan bu tatlı hanıma karşı bir sempati duygusu geliştirmeye başladım özel dilini keşfettikçe adım adım. Şiirlerindeki matematiğe kapıldım belki de. Belki de gördüm ki; eşyaların, mekânın ve insanın birleşim noktalarına döşüyor ilişkilenmeyi ve artık neredeyse bu ögelerden bir tanesinin olmamasının dahi eksiklik halinden çıkıp var olabildiği aralığa büyüteç tutuyor şiirleri. Aşk başka bir aşk oluyor zamanın sarkacında salınırken, yol başka bir yol. Ve asıl beni darmaduman eden şey, dilindeki imgelerde değil, şiirin kendi iç hamurunda şiiri hissetmek oldu. Öyle olunca imge dahi gerekmiyordu şiiri kurmak için. Akıp gidiveriyordu sözler anlamın denizinde…
Bu kadar, bu kadar yoğun hissedince içimde onu çoğaltmak isteyen bir duygu yükselişe geçti. Hissettim ki bir kişi onun dilini fazladan okursa zamanın kör kuyusunda bir gül daha açacak. O yüzden konuştuğum dille yorumlamaya çalıştım şiirlerini, konuştuğum dille anlamaya ve anlamlandırmaya onu. Wislawa Szymborska hakkında konuşacaksak bu çok uzun olabilir elbette ama o kadar az sözcükle o kadar derin konuları anlatabilen bir şairden söz edeceksem kısacık konuşmak gerek diye düşünüyorum. O yüzden belki de sizi bir an önce şiirlere ulaştırmak için aradan çekilivermek…
İstasyon
N. kentine varmayışım
tam zamanında oldu
Gönderilmemiş mektubumla
uyarılmıştın
Ki kararlaştırılan saatte
orada olmayabildin
Tren 3. peronda durunca
yolcuların birçoğu indi
Çıkış’a akan kalabalığa
karıştı yokluğum
O telâşın içinde bir iki kadın
yerimi almak için koşturdu
Onlardan birisine koştu bir adam
Onu tanımıyordum
ama kadın hemen tanıdı
Bizim olmayan dudaklarıyla
öpüşürlerken
bir bavul kayboldu ortadan
Benimki değil
N. kentindeki istasyon
uçup giden renklerle geçti
varoluş sınavını
Bütünü yerinde kaldı
Belli izler boyunca
hareket etti özel kişiler
Öyle ki plânlandığı gibi
oldu buluşma
Varlığımızın ötesinde
kayıp cennetinde olasılığın
Bir başka yerde
bir başka yerde
nasıl da çınlayacaktı
bu küçük sözler
Wislawa Szymborska
Çeviri-yorum: Aynur Uluç
***
Üç ironik sözcük
Gelecek sözü ağzımdan çıkarken
ilk hecesi çoktan geçmiş oluyor
Sessizlik derken yok ediyorum onu
Hiç sözcüğünü söylediğim an
Hiçlikten, tutulabilir bir şey yapıyorum
Wislawa Szymborska
Çeviri-yorum: Aynur Uluç
***
son ve yaratılış
her savaştan sonra
birileri ortalığı temizlemeli
kendiliğinden düzelmez hiçbir şey
birileri molozları itmeli yolun kenarına
ki ceset dolu vagonlar geçebilsin
küllere bulaşmak zorunda birileri
suların kirli kabuğuna
kırık somyaların fırlamış yaylarına
tuz buz olmuş camlara
bulaşmak zorunda kanlı paçavralara
duvarı ayakta tutacak kirişleri
birileri onarmalı
cam takmalı pencerelere
yeniden kapıları birileri
menteşelere geçirmeli
görünen güzel değildir
ve yıllar alır düzelmesi
başka bir savaşı çekmek için
gitmişlerdir bile tüm kameralar
bizimse yeni istasyonlara ihtiyacımız var
köprüleri de eski haline getirmeliyiz
sıvamaktan lime lime olacak kolları mintanların
birileri elinde paspas
neler olduğunu anlatır hâlâ
birileri başını eğip dinler
ancak tüm olup bitenden bunalmış insanların
toplanmasına başlangıçtır bu zaten
birileri çekip çıkarmalı çalıların altından
paslanmış kanıtları
ve fırlatıp atmalı çöplüğe
az bilenlere yol açmalı artık bilenler
ve daha da az bilenlere
ve nihayetinde, hiç denecek kadar az bilenlere
nedenler ve etkileri, olgunlaşmış filizlerde saklı
birileri dişlerinde çimenin keskin tarafı
bulutlara gözünü dikip öylece uzanmalı
Wislawa Syzmborska
çeviri-yorum: aynur uluç
***
ilk görüşte aşk
karşılaştıklarında
içlerinde tutuşan ani duygudan
emindi ikisi de
emin olmak güzel de
belirsizlik daha güzel
önceden tanışmadıklarından
sanıyorlar ki aralarında bir şey geçmedi
neydi peki o koridorlar, caddeler, merdivenler
uzun zaman önce yan yana geçmiş olabilecekleri
sormak isterdim şimdi onlara
aranızdaki bağı nasıl bilmezsiniz
belki dönen bir kapıda gelmiştiniz yüz yüze
belki kalabalıkta bir “afedersiniz”
telefonda “yanlış numara” diyen bir ses
cevaplarını tahmin etmek zor değil
anımsamazlar; hayır
oysa uzun zamandır
bir bilseler talihin onlarla oynadığını
şaşırır kalırlardı
ancak talih henüz hazır değil yazgıları olmaya
bir yaklaştırıp bir uzaklaştırıyor o yüzden
yollarının tam ortasında duruyor
engellemek için bir yerlere kaçıyor kıkırdayarak
işte bir dolu işaret bırakmış; ipuçları
okunaksızdıysalar ne yapalım biz
belki üç yıl önceydi
belki de geçen salı
omuzdan omuza bir yaprak uçmamış mıydı
hani kayıp bir şey vardı yerden alınan
çocukken çalı dibine kaçmış
bir top olmadığını kim bilebilir
her dokunulduğunda
bir öncekinin üstüne dokunma biriktiren
kapı kulpları ve ziller vardı sonra
emanette kalmış yan yana iki valiz
ya da aynı gece uyanırken belirsizleşen
bir düşteydiler
her başlangıç bir devamdır aslında
ve olayların defterinin
olsa olsa yarısı açıktır en fazla
Wislawa Szymborska
Çeviri- yorum: aynur uluç
- “pandora’nın kapısı” şişli cemil candaş kültür merkezi’nde açıldı. - 13 Ocak 2020
- ezgi günlük tutarsa - 7 Aralık 2019
- her şeye rağmen - 18 Kasım 2019
FACEBOOK YORUMLARI
One Comment
iyi geldi okumak..bir kere daha anladım ki şiir ucu bucağı belli olmayan bir kavram. hem fazla sesli, hem de alabildiğine sessiz..kimileri kelimeleri derdini anlatmak için kullanır, kimileri yeni dertler yaratmak için, kimileri de dertle şunla bunla ilgilenmez, nedenine sonucuna bakmaz olayların, o yolu anlamaya ve anlatmaya çalışır. şiir de işte tam bu noktada bahsedilen yolun kendisidir..