
Anekdotlarla örülü, şiirsel bir roman Eş. Cümleler kısa, anlatım ahenkli ve belirli bir ritmi var.
Arka kapağındaki ilk cümlenin büyük harflerle “Tasviri imkansız…” ifadesi olması boşuna değil bence, kitabın tasviri gerçekten zor. Yazarın kendisi bunu dış kaynaklı bir röportajında şöyle belirtmiş, “Birisi bana bu kitabı anlatmış olsaydı, asla okumazdım”.
Konusu romanlarda, filmlerde defalarca rastladığımız çok bilinen bir hikaye. Bir kadın bir adamla tanışır, aynı eve taşınırlar, bebekleri olur, adam kadını aldatır. Her paragraf ayrı telden çalıyor gibi görünüyor: minik anekdotlar; sözgelimi “Ne demiş Sartre (Fitzgerald/Coleridge/Rilke vb)…” diye başlayan bolca alıntı; hayvanlarla ilgili herhangi bir özellik veya onlarla ilgili yapılan deneyler; yer yer istatistiksel bilgiler. Alıntılar ünlü bir şair ya da yazardan olabildiği gibi bazen bir Rus kozmonot ya da bir kaşiften olabiliyor, hatta durup dururken televizyondaki adamdan bir söz geliyor karşımıza: ““Gözü olan her şey, gün gelir göremez olur,” diyor televizyondaki adam. Yetkin birine benziyor. Saçının koyu bir ışıltısı var. Sesi metroda broşür dağıtan insanların sesi gibi ama onların aksine Tanrı’dan ya da devletten söz etmiyor.” İlk sayfalarda yadırgasam da çok çabuk alıştım her paragrafın farklı bir şey anlatmasına çünkü roman genel bir bütünlüğe de sahip aynı zamanda. Kitabın başlangıç cümlesi: “Antilopların gözleri 10x büyütme yeteneğine sahiptir demiştin.”
Romanda kişi isimleri yer almıyor. Ana karakter olan kadın Eş olarak anılıyor ve diğerleri için Koca, Bebek, Filozof, Yakın Arkadaş, K. , C., Eski Erkek Arkadaş, Bakıcı, Adam, Kafa Doktoru gibi adlandırmalar var isimler yerine. Koca’nın ilişkisi olan kadın Kız diye adlandırılmış. Eş’in intihara teşebbüs eden öğrencisi ise romanda ismiyle anılan tek kişi, adı Lia. Lia’nın romanda isim verilmiş yegane kişi olmasının bir manası var mı bilmiyorum zaten çok kısa bahsi geçiyor. Kişilerin özellikleri de tasvir edilmiyor. Kitap tanıtılırken “gizemli” diye bahsetmelerinin sebebi bu olsa gerek, gizemli bir hava yaratıyor kişilerin isimsiz ve tasvirsiz olmaları. Aynı zamanda karakterlerle aramızda mesafeye yol açıyor. Kitabın bitiş cümlesi de şöyle: “Genç olan bilmez hiçbir şeyin ismini…”
Kitap, öyle bir ibare olmamasına rağmen, okurken kendiliğinden iki bölüme ayrılıyor. İkinci bölüm, yaklaşık kitabın yarısı oluyor, tam olarak Eş’in Koca’nın aldatmasını anlamasından sonra başlıyor. Bu bölümden itibaren birinci tekil şahıs ben dili ile anlatım sona eriyor ve Ben yerine Eş ismi kullanılarak üçüncü tekil şahıs ile anlatım sürüyor. Kitabın ikinci yarısı tamamen aldatma konusu ile ilgili. Bu konunun bu kadar fazla üzerinde durulması ve burada Eş’in gösterdiği tepkiler beni şaşırttı. Zira ilk kısımda Eş’in bu tür tepkiler göstereceğine dair emarelere rastlayamamıştım hatta Eş’in Koca’ya bu denli derin bir tutkuyla aşık olduğu bile hissedilmiyordu. Eş, Koca’nın fazla iyi bir insan olduğuna dair örnekler veriyordu, bu sebeple kitabın arka kapağında okuduğum “Kırık dökük bir aşk hikayesi” ifadesine anlam verememiştim ilk başlarda. Eş “sanat canavarı” olmak isteyen, bir kitabı basılan, tek başına seyahat etmekten hoşlanan bir karakter idi en başında. İkinci bölümde ise böyle bir karakterden beklenmeyecek davranışlar ardı ardına geldi: Koca’yı ve Kız’ı suçlayıcı sözleri, illa ki Kız ile yüz yüze görüşüp bir çift laf söylemek için şirretleşmesi, Koca’yı elinde tutmak için yer değişikliği gibi çareler araması… Karakter kurgu tutarlılığının burada zayıf kaldığını düşünüyorum. Elbette gerçek yaşamda insanın bir muamma olduğunu kabul edip, Romalı Terentius’un ünlü “Ben bir insanım, insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir” sözünü tekrarlayabiliriz ama roman okurken bir karakter bütünlüğü arıyor insan.
Genel olarak yazarın ifadeleri güçlü ve samimi. Özellikle annelik hallerinin anlatıldığı kısımları çok beğendim, kolik bir bebekle geçen günlerimi birebir satırlarda görmek müthiş bir duyguydu. Kitaba başladıktan sonra ne kadar çabuk son sayfaya ulaştığıma ben de hayret ettim. Pek çok paragrafın altını çizdim ve sonra dönüp tekrar okudum. Çok beklentiye girmeden, kendinizi sözcüklerin akışına bırakıp keyifle kayar gibi okuyacağınız bir roman Eş.
Altını çizdiğim paragraflardan bir tanesi ile sizi baş başa bırakıyorum: “Oyun parkındaki bir kadın ikilemini anlatıyor. Sonunda bir ev bulmuşlar, dört katlı, bahçeli, mükemmel derecede bakımlı, kumtaşından bir ev. En az kaygı verici okul bölgelerinden birinin en şirin sokağında. Ancak fark etmiş ki gününün büyük bölümünü evin bir katında, başka katlardan birinde bıraktığı bir şeyi arayarak geçiriyor.”
- Eş
- Yazar: Jenny Offill
- Çeviri: Duygu Akın
- Türü: Roman
- Baskı Yılı: Ağustos 2016
- Sayfa Sayısı: 173 Sayfa
- Yayınevi: Domingo Yayınları
- Artık Bir Kitabım Var - 5 Nisan 2018
- 1980’lerin Nijeryası’nda bir hikaye: Benimle Kal - 13 Şubat 2018
- Martıya Uçmayı Öğreten Kedi - 28 Ekim 2017