Sinan Sülün’den Karahindiba

“Güzel mi?” Dedi adam.
“Güzel.”
“Ben de çok okumak istiyorum ama bir türlü zaman olmuyor.”

Amerika Birleşik Devletlerinde okuma yazmayı öğrenip sonra hayatı boyunca bu edimi hiç kullanmadığı için unutan kişi sayısını duyduğumda aklım havsalam almamıştı bu durumu. Nasıl oluyordu da bir kez harflerin ve sözcüklerin büyülü dünyasını çözüp bir daha onu kullanmaya ihtiyaç duymuyordu insan. Sanırdım ki hayatta öğrenildikten sonra unutulmayacaklar arasında birinci sıradadır okumak. Bir süre bunun bizim gibi bir ülke için çok uzak bir ihtimal olduğunu düşündüm Orası Amerika’ydı, olabilirdi. Hayat Hollywood filmleri gibi akmıyordu şüphesiz. Sonra ülkemizde devran değişti. Aradan yıllar yaklaşık 14 yıl geçti. Geldik günümüze.

Geldiğimiz noktada ülkemizin de ABD’den geri kalır hali yok. Emek emek okuma yazma öğrettiğimiz çocuklar büyüyorlar ve bir daha ellerine herhangi bir kitap almıyorlar. Okuryazarlık konusundaki yüz kızartıcı durumumuz istatistiki kimi bilgilerle de ortaya konulmuş durumda.

Kişi başına düşen kitap sayısını göz önünde tuttuğumuzda, farklı yazarların kitaplarını okuyan takip eden kişi sayısına baktığımızda ve sosyal medyadaki “takipçilerin” bu “az ünlü” yazarlara göstermedikleri teveccühten anlıyoruz ki yayımlanan iyi kitapların neredeyse tüm okurları sen ben bizim oğlan topluluğundan oluşuyor. Bazen tüm bu güzel ve nadide toplulukla tanış olma ihtimalim çok yüksek gibi geliyor. Size de öyle geliyor mu?

Sinan Sülün’ün İletişim Yayınları’ndan basılan öykü kitabı Karahindiba düşündürdü tüm bunları. Karahindiba Sinan Sülün’ün ilk kitabı. Sel Yayıncılık’tan 2011-2015 arasında altı baskı yaptıktan sonra İletişim Yayınları’ndan yeni baskısını yaptı. Nice esaslı öykü ve romanın raflarda tek baskıyla “kaybolduğu” matbuat ortamımızda çok heyecan verici bir durum.

Sinan Sülün’ün ilk romanı Kırlangıç Dönümü bu yılın başlarında yayımlanmıştı ve okumuştuk. Hatta Kitap Eki’nde Turgay iyi bir yazı da kaleme almıştı.

Karahindiba ve üç öykü

Sinan Sülün’ün öykülerini romanından daha fazla beğendiğimi söyleyerek sonda söyleyeceğimi baştan belirteyim. Kırlangıç Dönümü de iyi bir metindi hakkını yemiş olmayalım. Ali’nin saflığı, davranış kalıplarındaki sadelik, Verda’ya olan ‘temiz’ aşkı etkileyici bir biçimde dile getirilmişti. Şimdi anlıyorum ki önce öykü kitabı Karahindiba’yı okusaydım romanı okurken biraz hayal kırıklığı yaşayacakmışım.

Üç Öykü

Karahindiba üç öyküden oluşuyor. Kitabın sayfa sayısını düşündüğünüzde uzunca öyküler bunlar. Uzun, iyi ve farklı. Farklılığı aslolarak birbirinden farklılığı anlamında kullandım. Aralık öyküsü kişisel bir dramı, bir depresyon zamanını gayet açık bir şekilde sözcüklere döküyor. Algıları açık fakat hareket ve sevme potansiyeli diplerde gezinen Rıfat’ın öyküsü bu. Yazının spotuna aldığım “Kitap güzel mi?” diyalogları ilk burada geçiyor ve diğer öykülerin de değişik satırlarından kafasını uzatıveriyor. Bir okuryazar için ne zor bir soru, “Kitap güzel mi?”. Rıfat’ın ne okuduğunu merak ederek, öyküsünü, ruh halinin ne durumda olduğunu, ağabeyi ve onun ailesiyle olan ilişkisini öğreniyoruz. Üzerinize soğuk, karlı, içinizi titreten bir İstanbul soğuğu bulaşıyor.

Hem Kırlangıç Dönümü’nde hem Karahindiba ’da dilin duruluğu, kurulan atmosferin sadeliği Sinan Sülün eserlerinin alametifarikası. Her iki metninden de okuyucuya geçen duygu sadelik.

Mavi Pelikan ve kitaba adını veren öykü gerçek üstü ögeler taşımakla, daha doğrusu gerçek üstücü ögelerden yararlanmakla birlikte çok bildik insan öyküleri. Mavi Pelikan’ı okurken Nazım’ın Mavi Gözlü Dev şiirini hatırladım. Toplum karşısında sevdiğini ya da tercihini savunamayan bireylerin öyküsü Mavi Pelikan. Bir aşka yüklenen anlamların taraflar açısından farklılığı içinizi burkuyor. Dimdik yürüyen Mavi Pelikan’a değil aşkını satana acıyorsunuz.

“Ben sadece yazmak, iyi bir yazar olmak istiyordum. Bizi anlatmak istiyordum. Yalnızlığımızı, göremediğimiz rüyaları yazmak istiyordum. Karabasanlar gibi düşlerimizin üzerine çöküp bizi soluksuz bırakanları, mengeneli dilleriyle ruhlarımızı sıkıştıranları, bizi kendilerine benzetmek isteyenleri yazmak istiyordum.” (S; 144)

Karahindiba öyküsü ise tümümüzün hayatında zaman zaman yaşanan tıkanmalardan birini almış odağına. Sıradan bir durumu çok iyi bir öykü haline getirmiş. Sanırım en çok bu öykü nedeniyle sevdim Sinan Sülün öykülerini. Hangimiz hayatımızda aldığımız kararların farklı alınsaydı ne durumda olacağımızı düşünmemiştir. Başka bir yoldan yürüseydim, o gün evden çıkmasaydım, bildiğim soruya yanıt vermeseydim hayatım nasıl bir akış izleyecekti? Sinan Sülün Adnan Çubuk aracılığıyla bu soruların peşine düşüyor. Ve yazıyor bu soruların yanıtlarını. Yazmaktan başka çaresi yok zaten. Biz de okumaktan büyük zevk alarak okuduğumuz öykülerinden sonra bir okur bencilliğiyle iyi ki diyoruz, iyi ki başka çaresi yok.

“… O kadar yalnızdım ki, gidecek hiçbir yerim yoktu benim. Öyle bir yere gelmiştim ki, yazmaktan başka çarem kalmamıştı.” (S; 147)

  • Karahindiba
  • Yazar: Sinan Sülün
  • Türü: Öykü
  • Baskı Yılı: 2016
  • Sayfa Sayısı: 148 Sayfa
  • Yayınevi: İletişim Yayınları

 

Güzella Bayındır
Takip için
Latest posts by Güzella Bayındır (see all)
Vinkmag ad

Read Previous

A’mâk-ı Hayâl; Hayalin derinliklerinde gezinmek üzerine

Read Next

Yedi Kadın; Lydie Salvayre’nin kaleminden 7 kız kardeşine selam!

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *