Tiksinti romanı yazarın kendi ifadesiyle bir üslup alıştırması. Roman sadece bir metnin değil, aynı zamanda tarihin de parodisi.
Horacio Moya’nın 1997’de yazdığı Tiksinti adlı romanı aralık ayında Notos Kitap tarafından yayımlandı. 1979 yılında, bir sene sonra patlak verecek iç savaştan önce ülkesi El Salvador’dan ayrılan Moya 1992 yılında geri döner ancak Tiksinti romanının yayımı üzerine aldığı ölüm tehditleri yüzünden tekrar ülkesinden ayrılır ve bir daha da dönmez. Tiksinti romanının El Salvadorlu faşistlerde tersine bir tiksinti yaratması, üçüncü dünyada üçüncü sayfa haberleri kadar olağan bir durum. Moya’nın romanın ilk sayfalarında Vega’ya söylettiği “Cahil halkların birincil ve başlıca özelliğidir bu, kendi çöplüklerini dünyanın en iyi yeri kabul ederler” belirlemesini haklı çıkarırcasına El Salvadorlular cehaletin evrensel bir tepkisi olarak yazarı ölüm tehditlerine boğarak ülkesini tekrar terk etmeye zorlamışlardır. Romanın içeriğinin bizde yarattığı dejavuya geçmeden evvel, yazarın yaşadığı bu macerayı bile coğrafyamızda vakayı adliyeden sayılacak bir önemsiz ayrıntı gibi görüp dehşete kapılmak yerine acı bir tebessümle karşılıyoruz. Zira faşist hezeyanlara dokunduğu için kendi ülkesinden kaçmak zorunda kalmak, bizim coğrafyamızda bir yazarın başına gelebilecek en hafif felakettir.
Romanda çok genç yaşta ülkesinden nefret ederek Kanada’ya yerleşen ve orada okuyan Sanat Tarihi profesörü Edgardo Vega, annesinin cenazesi için El Salvador’a dönmek zorunda kalır. Vega, ülkedeki tek arkadaşı olan Moya ile akşam saatlerinde bir barda buluşur ve roman boyunca devam edecek bir monologla El Salvador’u ve ona dair olan her şeyi dehşetli bir tiksinti eşliğinde yerin dibine sokar. Romanda sesini duyduğumuz tek karakter olan Vega, siyasal veya ekonomik bir sebepten ötürü ülkesini terk etmemiştir. Tamamen ülkesine duyduğu nefretten kurtulmak için kaçar. Yani hayatta kalmak için değil, kişisel ıstıraptan kurtulmak için ülkeyi terk eder. Bir nevi gönüllü sürgünü tercih eder. Gittiği ülkede kendi ulusal aidiyetlerinden bütünüyle kurtulmak için çabalar ve en büyük korkusu da bir gün ülkesine geri dönmek zorunda kalmaktır. Sıkça karşılaştığımız hayatını kurtarmak için göç edenlerin hikâyeleri ve vatan hasreti temalarının tersyüz edildiğini görüyoruz böylece. Zaten romanın ve odaktaki karakterinin kurgulanış biçimi, böylesi bir hasret temini en baştan imkânsız kılmakta.
Moya’nın kitabın sonuna eklediği yazar notunda kendisinin ifadesiyle Tiksinti romanı, Thomas Bernhard’ın bazı nesirlerinin bir parodisi olarak kaleme alınmış. Parodi, bir taklit ilişkisine dayandığı hâlde ironi yoluyla metinler arasında bir mesafe de yaratır. İroninin tersine çeviriciliği sayesinde parodileştirilen metin taklit edilirken arada bir uzaklık oluşturur. Bu yönüyle Tiksinti romanı yine yazarın kendi ifadesiyle bir üslup alıştırması. Roman sadece bir metnin değil, aynı zamanda tarihin de parodisi. Thomas Bernhard’ın İkinci Dünya Savaşı sonrası Avusturya’ya yönelttiği eleştiri ve nefretin, on iki yıllık iç savaş sonrasında El Salvador’daki parodisi bir anlamda.
Bazı sol grupların bir çatı altında buluşarak oluşturduğu FMLN örgütü ile iktidardaki cuntacı hükümet arasında 1980’de başlayan ve 1992’ye kadar devam eden ardında, 75 bin ölü bırakan iç savaş El Salvador’da yıkık bir ülke ve her yönüyle çürümüş bir toplum bırakır. Savaşın yarattığı yoksulluk, vahşet ve barbarlık El Salvador’da bütün toplumsal hücreleri dumura uğratarak Vega’nın tiksintisine müstahak bir ülke yaratır. Toplumsal yapının arzu edilenin tersine altüst olduğu, şiddetin doğallaştığı, zorbalığın onandığı, iyiye güzele doğruya düşman bir ülke… Bizim de adı konmasa da fiilen daha düşük yoğunluklu yaşadığımız bu durum, kitapla aramızda bir tanışıklık ilişkisi yaratıyor ister istemez. Bu tanışıklık Moya’nın ülkesine dair parçalanmış hissiyatıyla da yakalıyor bizi. Bu açıdan Vega karakteri gündelik hayatın akışında zaman zaman içimizden taşan ama bir şekilde baskıladığımız ve bir süre sonra da yabancılaştığımız toplumsal nefretimizi temsil ederken, her şeye rağmen ülkesinde kalarak mücadele etmeyi seçen Moya karakteri de toplumsal umudumuzu simgelemekte. Vega ile kaçmanın konforunu yaşamak isterken, Moya ile mücadele etmenin onuruna sahip olmak istiyoruz.
Romanda Vega’nın tiksintisinde içten içe bizi rahatsız eden, aşırı gelen bir eda da var. Vega’nın önümüzde açtığı bu karanlık tiksinç tünelin sonunda hiçbir ışık belirtisi yok. Ülkesi ile ilgili iyi olan hiçbir şey yok. İyiye evrilme şansı olan bir şey de yok. Bu devasa kötülüğe dair bir mücadele olanağı da yok. Bu durum okura bir yerden sonra bu kadar da olmaz dedirtiyor. Kötülüğün, cehaletin, çürümenin bu denli mübalağalı anlatımı Vega’nın nefret ve tiksintisinin ciddiyetine ve haklılığına karşı bir şüphe geliştiriyor.
Sonuç olarak abartısına ve ironik anlatımına rağmen Vega’nın nefret ettiği şeyler arasında her birimizin nefretine denk düşecek bir şey bulması mümkün. Eğitim sistemi, sağlık sektörü, üniversiteler, toplumun pençesine düştüğü ve her gün daha da körüklenen amansız militarizm, cahil ve psikopat politikacılar ile halkın bunlara rağbeti… Roman boyunca sanki her birimiz bir açıdan Vega’nın El Salvador’unda yaşıyormuşuz gibi hissediyoruz.
|
- TİKSİNTİ YAHUT BİZİM EL SALVADORUMUZ - 11 Ocak 2020
- Bekleyişin Şarkısı - 14 Aralık 2019
FACEBOOK YORUMLARI