Toplumsal Cinsiyet Üzerine Kafa Yoran Kitaplar

Gerek roman gerek araştırma – inceleme kitapları kulvarında kadın temasını binbir şekilde işleyen ürünler var. Kadın olmak, kadının doğası, toplumsal düzen içerisinde kadının yeri ve rolü hepimizin bildiği belli başlı konular. Kendini tarihsel olarak bilgilendirmek isteyen ya da etkileyici bir eserle empati duygularını yükseltmek isteyenler okuyabilirler. Tabii bu bir kısıtlama değil, potansiyel okuyucu profilini tariftir.

1-Kurtlarla Koşan Kadınlar (Clarissa P. Estes)

Dilimize çevrilen tek kitabı olmasına rağmen çok rağbet gören eseri Kurtlarla Koşan Kadınlar, efsane ve mitlere dayanan öykülerle kadın ve kurt arasında bir bağlantı olduğunu öneriyor. Doğayla arasındaki iletişimi yok etmeyen ve duygularıyla yaşayan kadınları temel alıyor. Kapitalist sistemin içerisinde yaşadığımız çağda kadınlara bir çıkış noktası da öneren eserin tanıtım bülteninden: ‘’Clarissa P. Estés, Kurtlarla Koşan Kadınlar’da gerçekten farklı bir önermede bulunuyor; kadınlar için yalın, uygulanabilir ve doğal çözümler öneriyor. 19. yüzyılla birlikte insanlığın doğadan kopuşu ve duygulara yer vermeyen kapitalist bir endüstri çarkının içinde kayboluşundan yola çıkarak, kadınların yapması gereken ilk şeyin içlerindeki doğal sesi keşfetmek olduğunu söylüyor ve kadınların içlerinde yatan sınırsız güç ve yaratıcılığın, kurtların doğal yabanıllığında yattığı savını ileri sürüyor. Kadınların çoğu zaman farkında olmadan içselleştirmek zorunda bırakıldıkları eziklik ve yetersizlik duygusuna, bastırılmış cinsel güdülerine çok değişik bir malzemeden yaklaşıyor: masallar!’’

2. Cinsiyet Belası(Judith Butler)

Amerikalı filozof Judith Butler feminist felsefe, queer teori, siyaset felsefesi gibi alanlarda önemli çalışmalara imza atmıştır. Özellikle toplumsal cinsiyetin de sıkça konuşulduğu, cinsiyetlere biçilen rollerin gırla gittiği bir dünyada Cinsiyet Belası bir başka pencereden bakma imkanı sağlayabilir. Arka yazıdan: ‘’Judith Butler’ın cinsiyetin ne ölçüde ‘doğal’ olduğunu sorgulayarak cinsiyetin performatif yapısına dair kışkırtıcı savını ilk kez ortaya koyduğu bu metin, birbiriyle bağlantılı pek çok tartışmayı birden barındırıyor.’’

3. Kadın Beyni (Louann Brizendine)

Harvard, Kaliforniya ve Yale Üniversitesi’nde eğitim alan bilimci Louann Brizendine oldukça ilgi çekici, belki de çoğumuzun bilmediği bir soruya yanıtlar arıyor. Her insanın hayatına kadın beyniyle başladığını, hamileliğin 8. haftasından itibarense testosteronun ortaya çıkmasıyla kadın beyninin erkek beynine dönüşmesini anlatıyor. Eğer testosteron salgılanmazsa kadın beyni olduğu gibi kalıyor ve gelişiyor. Kitap, bu farklılaşmanın etkilerini araştırıyor. Araştırmalara dair açıklama kısmından: ‘’Kadınlar günde 20.000, erkeklerse 7.000 kelimeyle konuşur. Seks düşüncesi bir kadının beynine günaşırı uğrarken erkeklerin neredeyse hiç aklından çıkmaz. Kadınlar, erkeklerin hiç hatırlamadığı kavgaları asla unutmaz. Bir erkek, karşısındaki insan ağlamadıkça ya da çok üzgün görünmedikçe onun neler hissettiğini anlayamazken, bir kadın ufacık bir mimik ya da bakıştan karşısındakinin ruh halini çözebilir.’’

4.Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi(Mary Wollstonecraft)

Mary Wollstonecraft kadın hakları savunuculuğu ve filozofluk hünerlerini yazarlığıyla birleştiren bir isim. Hasan Âli Yücel Klasikleri olarak da ayrı bir yeri olan çalışmanın bir diğer özelliği de ataerkil düzene karşı çıkan ilk savunmalardan biri olmasıdır. Ayrıca Mary Wollstonecraft kendi döneminde daha çok erkeklerin alanı olarak görülen yazı yazmaya adım atarak kendi pratiğinde de birtakım öncü görevler üstlenmiştir. Arka yazıdan: ‘’Mary Wollstonecraft (1759 – 1797) : 38 yıl süren kısa ömrüne karşın, erkek egemenliğindeki felsefe alanında yazdıklarıyla, kendinden sonraki yüzyılları kadın hakları konusunda derinden etkileyen bir 18.Yüzyıl düşünürüdür. Dilimize ilk kez çevrilen ve günümüzden 215 yıl önce yayımlanan Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (1792) ise, bundan beş yıl sonra, geleceğin Frankenstein’ınıyazacak kızı Mary’nin doğumundan 11 gün sonra ölen Wollstonecraft’ın en temel yapıtıdır.’’

5. Hayatımı Yaşarken (Emma Goldman)

20. asrın anarşist ismi olarak öne çıkan Emma Goldman iki ciltten oluşan serinin bu ilk kitabında kendinden parçalar aktarıyor. Meşhur ‘’Dans edemediğim devrim, devrim değildir’’ sözü de ondan çıkmıştır. Kendi hayatından anlar ve anıların yer aldığı kitap hakkında bilgi vermek için aslında yazarın hayatına şöyle bir bakmamız yeter. Çalkantılı bir hayat yaşamıştır Goldman. Kitabın arka kapağında da bunun güzel bir özeti yer alıyor: ‘’20 yaşında Amerika’da Anarşist harekete katıldı; Herkesin adını dehşetle andığı ‘Kızıl Emma’ydı o; Ömrü boyunca devletin her türüne karşı çıktı; I. Dünya savaşı sırasında savaş muhalifliği yaptı. Milliyetçiliğe karşıydı. Hapis yattı; sürgün edildi;1919’da devrim coşkusuyla Sovyetler Birliği’ne gitti; Lenin’le tartıştı; Hayal kırıklığı büyük oldu; Fransa, Britanya, Almanya, İsveç, Hollanda ve Kanada’da yaşadı. Freud’un derslerine katıldı. İspanya İç Savaşı’nda Anarşistler’in yanındaydı; Tanrıtanımazlığı, özgür aşkı savundu; Doğum kontrolü için, eşcinsellerin özgürlüğü için savaştı. O bir Anarşistti, göçmendi, Yahudiydi, kadındı. Yoldaşlarına ‘Dansedemeyeceksem, devriminiz sizin olsun’ dedi;71 yaşında öldüğünde yıllardan henüz 1940’tı.’’

6.Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar (Rebecca Solnit)

Kitap ve sanat adına 5 prestijli ödülün sahibi Rebecca Solnit kitabın adından da anlaşılabileceği üzere her şeyi en iyi kendilerinin bildiklerini iddia eden adamlardan söz açıyor. Ama bunu karamsar bir ruhla değil özgürlüğe atıf yaparak gerçekleştiriyor. Virginia Wolf’un yazılarından, Pandora mitinden kuvvet aldığı gibi gerçek kadın hikayelerinin de ilham vericiliğine kendini açıyor. Arka yazıdan: ‘’Kadının adı sessizlik. Erkeğinki iktidar. Kadının adı fakirlik. Erkeğinki zenginlik. Kadın ve erkekten bahsederken Onun diyoruz, ama kadına baktığımızda, Onun olan bir şey var mı gerçekten? Erkeğin adı Onun, ve o her şeyin kendisine ait olduğunu iddia ediyor, kadın da dahil. İzin almadan ve bir bedel ödemek zorunda kalmadan kadına sahip olabileceğine inanıyor.’’

7.Kendine Ait Bir Oda(Virginia Woolf)

Kadın hakları savunucusu yazarlardan çağımızı belki de en çok etkileyen yazarlardan biridir Virginia Woolf. Eleştirmen, feminist, romancı kimliğiyle de bütünleşen bu yanı onu böylesi önemli bir konuda üretmeye itmiştir. Hemen arka yazıdan içeriğe ve önemine dair: ‘’Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni yeni açmakta olan Cambridge Üniversitesi’ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşması üzerine şekillenmiştir. İngiltere’de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmelerinden bir yıl sonra yayımlanan kitap o tarihten günümüze feminizm tartışmalarının locus classicus’u olageldi.’’

8.Feminist Bir Yaşam Sürmek(Sara Ahmed)

Dilimizde yer alan bu tek kitabının dışında queer teori gibi kavramlarla ilgili de kitaplar yazan Sara Ahmed günümüzde önemli bir görüşü değiştirmiştir. ‘’Kişisel olan politiktir’’ görüşünün karşısına ‘’Kişisel olan teoriktir’’ gibi bir anlayışla çıkmıştır. Savunulan fikir ve değerleri hayat pratiğine uyarlayabilmek üzerine önemli bir kitap. Arka yazıdan: ‘’Feminizme tutunmak, onun çatısı altında mücadele etmek, sesinin yankısında kendini duymak; işyerinde, aile sofrasında, akademide, ikili ilişkilerde kazanılan her tecrübeyi eleştirel düşünceyle buluşturmak… Feminist bir yaşam sürdürmenin her şeyi sorgulanabilir kılmakla mümkün olduğunu vurgulayan Ahmed, öğrenmenin, deneyimlemenin, yaşam ile düşünce arasındaki çatışmalı sürecin hiçbir zaman sonlanmayacağını belirtirken sorgulamayan, kendi sınırlarını inşa eden her hareketin iflas etmeye mahkûm olduğunun da altını çiziyor.’’

9.Kadınlar da Vardır (Erendiz Atasü)

Türk akademisyen ve yazar Erendiz Atasü’nün, birbirinden farklı kültür ve koşullardaki kadınları öyküleştirdiği eserdir. Bu eserde eğitimli ve işini eline alan bir kadını da görebilirsiniz, daha düşük eğitim seviyesine sahip bir kadını da. Ancak özellikleri fark etmeksizin hepsinin yaşadığı ortak bir durum var: ataerkil düzenin çarpıklığı. Tanıtım bülteninden: ”Kadınlar da Vardır, Erendiz Atasü’nün yayımlandığı günden beri değerini kaybetmeyen yapıtlarından biri. 1982 yılında dönemin en önemli öykü ödüllerinden Akademi Kitabevi Öykü Ödülü’nü kazanan bu eser, Türkçe edebiyatın kadını anlatışına yepyeni bir boyut kazandırıyor. Sekiz kadın hikâyesinden yola çıkarak yazılan bu öyküler, farklı geçmişler ve farklı donanımlara sahip kadınları tek bir ortak nokta üzerinden seslendiriyor: Böyle örgütlenmiş bir dünyada her şeye rağmen ayakta kalabilmek.”

(Listelist)

 

 

 

Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Yılmaz Güney Film Festivali’nin Programı Açıklandı

Read Next

Tiyatroda Bu Hafta 9 Yetişkin 11 Çocuk Oyunu

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *