Toroslardan Konstantin’e: Sagalassos

Yapı Kredi sergiye, üç katını da vermiş Kültür Sanat Merkezi’nin. 368 eser sergileniyor. Bu sayı belki de başka hiçbir sergide bulunamaz. Buna ek olarak bir de katalog kitap hazırlanmış ki, gerçekten bir hazine değerinde.

Torosların güney yamacında, büyük yerleşim merkezlerine uzak, ama doğanın sessizliğine, güzelliğine, güvenine bir o kadar yakın tarihi bir yer Sagalassos. İnsanlık tarihini öğrenmek için açılmış bir doğal müze sanki. Arkeologların her kazması, her çabası yeni bir bilgi, yeni bir kanıt, yeni bir umut getiriyor bizlere. Hepsini anladınız da, “umut” neyin nesi diye soruyorsunuz haklı olarak. Hazırlanın o zaman…

Dağların tepesinde…

Umberto Eco’nun çok ünlü “Gülün Adı” kitabını -filmini de çektiler- biliyorsunuz. Trabzon’daki Sümela Manastırı’nı gezdiniz mi, o da benzerdir… Korunma amaçlı dağın ulaşılmaz bir yerine kurulmuştur. Korku dağları beklemektedir çünkü. Bu, Sagalassos’u da belirleyen önemli bir nokta. Sagalassos da dağların arkasına gizlenmiş, o zamanın bilinen yerleşim merkezlerine uzak bir yer.

Uzak, ama Mısır’dan, Tunus’tan taş getirmiş heykel yapmışlar. Yani, bir o kadar da yakın. Bırakın şimdi nasıl getirmişler diye şaşırmayı… Erich von Däniken‘in “Tanrıların Arabaları” ile değil, kol gücüyle, hayvanların da katkısıyla… Belki aylar sürmüş getirmek, ama getirmişler. Asıl önemlisi niye getirmişler?

Sahi, niye getirmişler?

Müthiş güzel, koca koca heykeller yontmuşlar o mermerlerden. Çok güzel bir kent oluşturmuşlar. Yapılarının alınlarını güzel kabartmalarla, fresklerle süslemişler. İncecik, günümüz teknolojisiyle bile zor ulaşılabilen incelikte seramik pişirmişler. Aynaları varmış (ölen kadınların mezarına kırarak koyarlarmış), takıları… epey de büyükmüş kurdukları kent, dağların yamacına yaslanan.

Havası güzelmiş, suyu bolmuş, yolların kavuştağındaymış Sagalassos, nüfusu da, zamanın oranlarına bakarak gerçekten yüksekmiş alabildiğine. Mutlu, mesut yaşıyorlarmış. Birileri, Büyük İskender mi, gelip yok edinceye değin. Kendilerince tanrıları varmış, kendilerince kehanetleri, inanışları…

Doğa ana korumuş, yüzyıllar boyu, o artık tarih olmuş yaşamı. İnce eleyip sık dokuyan tarihçiler, arkeologlar, coğrafyacılar, sosyologlar peşine düşmüş ve bulmuşlar orayı, onları. Çevre halkı çok daha önce bulmuş ve kendilerince kullanmış Sagalassos’tan kalan taşları, mermerleri… kimini duvara dayanak olsun diye, kimini çatıyı tutsun diye, kimini de masa olarak.

Nice uygarlıklar gelmiş geçmiş…

Mamut kalıntısı da bulunmuş taş devri kalıntıları da, Bizans’tan Selçuklulara, Osmanlı’dan günümüze aşama aşama, kat kat, sıra sıra bir çizelge çıkmış karşımıza… Öyle ki, bir o çizelge bile yeter insanlık tarihini anlamaya. İnsanların inanışlarının değişmesinin, teknolojinin gelişmesinin, yaşam kalitesini güçlendirmesinin izini takip etmek mümkün, en ince ayrıntısına kadar. Şimdi en yakın yerleşim olan Ağlasun’da yaşayanlarla nasıl da benzeşiyorlar… inanılır gibi değil.

Ağlasun deyince, benim aklıma gelen neden başkasının aklına gelmez, bilemem. Ama Hasan Hüseyin’in “Ağlasun Ayşafağı” kitabını andım daha başlangıçta…

“damlanın damlayı itişidir bu
dalganın dalgaya bindirişidir
ellerim lagaş’tan
hatuşaş’tan geliyor
sesim benim
galgamış’tan
homeros’tan
dedekorkut’tan
ateşte ölmeyenim ben
suda boğulmayanım
ellerimde döndü dünyanın ilk tekerleği
ilk ateşti ilk sözüm, şu ellerimdi mavi
gök tanığımdır
yağız yer tanığımdır
altun güneş tanığımdır ki
dünyada ilk ben sevdim barışı
atları nehirleri
kızarmış ekinleri
ormanlı baharları
sever gibi sevdim
ilk ben barışı
yüzümde binlerce yıllık göçün
o evrensel çizgileri
dünyada ilk ben sevdim kavgayı
barışa varmak için”

Hasan Hüseyin’in dizeleriyle gezdim Sagalassos sergisini… Yapı Kredi sergiye, üç katını da vermiş Kültür Sanat Merkezi’nin. 368 eser sergileniyor. Bu sayı belki de başka hiçbir sergide bulunamaz. Buna ek olarak bir de katalog kitap hazırlanmış ki, gerçekten bir hazine değerinde. Kültür Bakanlığı’nın, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün, Burdur Müzesi’nin ve tabii, valiliğinin, KU Leuven Üniversitesi ile Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi’nin desteğini unutmadan… bir de Kazı Başkanı Prof. Dr. Jeroen Poblome’un heyecanla savunmasını atlamadan belirtmeliyim ki, muhakkak gezilmesi gereken bir sergi “Bir Zamanlar Toroslar’da Sagalassos” sergisi.

Sergi 27 Kasım’da açıldı, 28 Mayıs’a kadar devam edecek, ancak zaman geçirmeden gezin, çünkü bir kez daha gezmek isteyeceksiniz… Son ‘iyi’ Roma İmparatoru Marcus Aurelius ve ile Hadrian’ın büsbüyük heykellerini görmek, o görkemi içinizde bir kez daha hissetmek için. Yine sözü Hasan Hüseyin’e, yine “Ağlasun Ayşafağı”na bırakayım.

“GELDİLER KARANLIKTAN
BAKTILAR KARANLIĞA
KORKTULAR KARANLIKTAN
TAPTILAR KARANLIĞA
SEVİŞTİLER KARANLIKTA
ÇOĞALDILAR KARANLIKTA
YENDİLER KARANLIĞI
SEVDİLER KARANLIĞI
VE KARIŞIP GİTTİLER
KARANLIĞA
ŞİMDİ HANGİ YILDIZDADIR KİMBİLİR
GÜZEL SESLERİ
KALDI GÜZEL ELLERİ
SOM KAYALARDA” 

Bir Zamanlar Toroslar’da
Sagalassos
Yapı Kredi Sanat Merkezi
(İstiklal Caddesi, Beyoğlu)
27 Kasım – 28 Mayıs 2020

Korkut Akın
Latest posts by Korkut Akın (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

AYLAKLIĞIN FELSEFESİ: AYLAK ADAM

Read Next

FERNANDO ARAMBURU, “ANAYURT” İLE TÜRKÇEDE!

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *