Türker Ayyıldız ile Vapurlara Küsmek kitabı üzerine söyleşi

“Doksanlı yılları biz aslında daha önceki yılların yıkıntılarını onarabiliriz sanarak geçirdik. Hiç bir şeyi onaramadık sanırım.”

Türker Ayyıldız’ı okuyanın içine içine işleyen ve kolay kolay da oradan çıkmayan öyküleriyle tanıyoruz. Ayyıldız’ın her öykü(sü)nün ardında büyük ve lirik bir artalan (hayat) hissettirdiğini de eklemek gerek. 2011 Orhan Kemal Öykü Ödülü‘ne layık görülen Vapurlara Küsmek adlı kitabı üzerine sohbet ettik.

vapurlara küsmek kitap akapak

  • “Köstebek Sancısı” adlı öykündeki görme yetisini yarı yarıya yitirmiş İbrahimin gölde/kaplıcada yüzerken yaşam ve ölüm arasındaki o hem çok kısa hem de çok uzun süren med ceziri, bana Sovyet film yönetmeni Elem Klimovun “Gel ve Gör” filmindeki 13 yaşındaki Floryanın bataklık sahnesindeki kadar gerçekçi, korkutucu ve uzun geldi ne dersin?

Haklısın. Aslında toplu bir “körleşme” diyebileceğimiz aileden, çevreden, toplumdan uzaklaşan İbrahim’in, merkeze -içe- doğru savrulurken, karanlık ve baş döndürücü hikâyesi. Burada hikâyeyi korkunç kılan birazda geçmişten bu güne taşıdığımız korkuların, travmaların zihnimizin bir yerinde çörekleniyor olması. Yani andan başlayan, anlara ulaşan, sonra sıradanlaşıp unutulan pek çok köstebek yuvacıkları bir gün, bir yerde yeniden bizi içine çağırabiliyor. Suyun içinde asitli bir içecek gibi parçalara ayrılma düşüncesi elbette, o suda saatlerce yaşama tutunmaya çalışan zavallı bir bedenin üretebileceği bir metafordur. Yaşam bir çocuğun gövermiş sümüğü kadar gerçektir oysa.

  • “Vapurlara Küsmek” adlı öykün yanıp küle ve tarihe dönüşen eski Galata köprüsünde başlıyor. Bugünden 90ların o kesitine baktığında neler hissediyorsun? “Bir kısmı hâlâ ödenmemiş hesap masa üstünde” kahramanımızı bekliyor mu?

Keşke sadece bir kısmı ödenmemiş hesap beklese, daha trajik bence. Eğer veresiye defterinde adınız varsa, tezgah üzerinde duran hatta kara kaplı ekmek bıçağının merhametinden çok, gecikmenin, ertelemenin, ekstre atlatmanın bedelini her zaman daha pahalı ödersiniz. Ebru bir kere ölür, köprü yanar ve asla onarılmaz. Doksanlı yılları biz aslında daha önceki yılların yıkıntılarını onarabiliriz sanarak geçirdik. Hiç bir şeyi onaramadık sanırım. Sonra anladım ki tüm mesele şehir hatlarınınmış.

turker

  • “Yaz tatili çabucak bitti, güz geldi takvimlere.” Tümcesiyle başlıyorsun “Güz değil Sonbahar” adlı öyküne ve “Mevsim Eylül. Irgatlar bilmediğim bir dili konuşuyor.” ile bitiyor. Şiir peşini bırakmıyor galiba

O zamanlar bırakmıyordu desek daha doğru olur. Şimdi kelimenin en güzel anlamıyla uzağız diyebilirim. 

  • Her iki kitabında da şehir ve kasaba izlekleri birbirine dolayımlanıyor; ve birbirinden ayırmak pek mümkün değil gibi.

Hikâyelerin daha yaşanmış, daha özlenen atmosferlerden kaynaklanıyor olmasındandır. Büyük şehre gelen genç taşralının majik umudu diyebilirim. Gerçi bugün olay belki hepimiz için tersine de dönmüş olabilir. Şehre geldik, şehre sığdık, ağaçları kestik parkları, arsaları AVM haline dönüştürdük. Demin konuştuğumuz doksanlı yılların Köprü’sü, Kadıköy’ü için neler vermezdim. Bir film gibi gördük ve artık geri dönüşümüz imkânsız.

  • Genç bir yazar olarak ilk öykü kitabın “Vapurlara Küsmek”in 3. baskı yapması nasıl bir duygu?

Genç yazar kısmına gönül dolusu teşekkür ederim. Şaka bir yana kitabın baskı yapması, okunması elbette şahane bir duygu. Ama özellikle öykü kitabı için konuşursak artık çok zor bir eşik değil, iki, üç, dört… Burada pek çok etmen devreye giriyor. Kendi adıma kimi şansızlıklar sonradan başka güzel olaylar doğurdu. Üç baskıyı da farklı yayınevlerinden yaptı. İkinci kitabım Şikeste’nin kardeşine el vermesi başka bir yanı elbet. Şikeste’yle tanışan okur raflarda Vapurlara Küsmek’i de aradı. Ben mutluyum bu durumdan.

  • Daha önce de konuştuğumuzu hatırlıyorum; sanırım bir roman çalışmasının başındasın; biraz bahsetmek ister misin?

Haklısın, şu ara bile isteye öyküyle araya bir mesafe koymak istiyorum. Bunun pek çok nedeni var. (Küsmek dışında) Uzun soluklu bir yazı planlıyorum. Pek çok şey hazır. Derin emek ve zaman şu anki tek mesele. Fiziksel koşullar yazı serüvenini direkt etkiliyor. Sonuçta asıl işim edebiyat değil ve eğitimlerine yeni başlamış iki çocuk babasıyım.

  • Edebiyatta özellikle kendine öncü olarak gördüğün yazarları sayabilir misin, ya da belli bir gelenekle ilişkin var mı?

Edebiyatı bütün olarak görmek gerek. Kişinin okuma serüvenine göre isimler çok farklılaşıyor, değişiyor. Bir kaç yıl öncesine kadar taparcasına takip ettiğiniz kişiler sıradanlaşıyor. Ama yine klasikler diyelim, Sait Faik diyelim, Vüs’at O. Bener’i unutmayalım.

 

  • Vapurlara Küsmek
  • Yazar: Türker Ayyıldız
  • Türü: Öykü
  • Sayfa Sayısı: 96 Sayfa
  • Baskı Yılı: 2016
  • Yayınevi: Sel Yayıncılık
Cengiz Kılçer
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Pandora’nın Kutusu; 5 Çeviri Roman Önerisi

Read Next

İstanbul Kitap Fuarı’nın 2016 teması ‘Felsefe ve İnsan’

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *