Türkiye’nin Yüzü, Schoulgin’in Aynası

Eğer etnik çeşitliliğe ya da herhangi bir tür farklılığa karşı bir çeşit savunma geliştirdiyseniz, kitabı okumamanız daha iyi olacaktır.

İtiraf edeyim, daha önce bu kadar kuzeyden bir yazar okumamıştım -pek çoğunuz gibi-. Tam da bu yüzden Bir Başka Dünyadan’ı elime aldığım an heyecanlanmaya başladım. Çünkü Can Yayınları’nın minarelerle dolu kapak tasarımını fantastik bir şekilde görmezden gelmeyi başarmış ve gerçekten kuzeyli bir roman okuyacağıma inanmıştım. “Önyargısız okuma” prensibine de sıkı sıkıya bağlı olduğumdan arka kapağa bile göz atmamıştım. Bu vahim olayın neticesinde, kitabın bizim için paralel sayılabilecek bir evrende; bir kuzey ülkesinde geçtiğini düşündüm. Ancak bu kadar yanılabilirmişim. (Siz siz olun, arka kapağa göz atın!) Çünkü Schoulgin, okuru karmakarışık bir İstanbul’un, hepimizin bildiği İstanbul’un tam ortasında bırakmış.

Schoulgin, Norveçli bir yazar. Refah düzeyi oldukça yüksek, barışçıl insanlarla dolu bir ülkede doğmuş. Aynı oranda güzel bir ülkede, İsveç’te eğitim görmüş. Şansı yüzünden onu kıskandığınızı görür gibiyim, ama merak etmeyin, tabiri caizse kafasını kuma gömerek yaşayan bir yazar olmamış. Latin Amerika ve farklı coğrafyalardan pek çok ülke dışında Afganistan, İran, Pakistan ve Türkiye’de pek çok çalışma yapmış, sadece Türkiye’de sekiz yıl yaşamış. Adeta aklımızı okuyor, “Yapayalnızız, hepimiz açıkta ve tek başınayız. Bu yüzden birbirimize sıkıca tutunuyoruz, bu yüzden bir inanç, bir düşünce, bir futbol kulübü için canımızı veririz.” diyebilecek kadar iyi tanıyor bizi, anlayacağınız.

Bir Başka Dünyadan, Schoulgin’in Türkiye izlenimlerinin bir özeti dolayısıyla. Kitap, yaşlı kuzeyli yazar Samuel Samler’ın düzenlenen bir yarışma için İstanbul’a gelmesiyle başlar. Samler dışında yarışmaya Türkiye ve Avrupa’dan beş yazar daha katılır. Yazarlar üç gün boyunca kendi hallerine bırakılacak, bu üç günün sonundaysa komiteye, önceden belirlenmiş koşulları sağlayan birer öykü teslim edeceklerdir. Samler, roman boyunca kendi istemi dışında o kadar çok öykü bulur ki, hangisini yazacağına karar veremez. “Bu ülkede yüzümü nereye çevirsem bir trajediyle karşılaşıyorum.” cümlesi, Samler’ın dilemmasının kanıtı gibidir. Sonunda da bu trajedilerin hiçbirini; ama hepsini yazar. Öyküsünün adı Bir Başka Dünyadan’dır.

İlginç bir kurgu diye düşünebilirsiniz. Ama şunu söylemeliyim ki Bir Başka Dünyadan, tamamen “dolu” bir kitap. Yani sadece vakit geçirmek veya “düşünmemek” için okuyabileceğiniz türde kitaplardan değil. Kürt hareketinden Ermeni soykırımına, 6-7 Eylül olaylarından Hrant Dink cinayetine kadar pek çok tarihi ve güncel sorun Schoulgin’in radarına yakalanmış. Keza basın özgürlüğü (!) de büyük yer kaplıyor romanda. Orhan Pamuk’un meşhur “301. Madde Davası”, kapatılan gazeteler ve özellikle muhalif basının maruz kaldığı baskıya ısrarla değinilmiş; açıkça Schoulgin bir şeyleri okurun “gözüne sokmaya” çalışmış.

Eğer etnik çeşitliliğe ya da herhangi bir tür farklılığa karşı bir çeşit savunma geliştirdiyseniz, kitabı okumamanız daha iyi olacaktır. Aksi halde -oldukça talihsiz bir biçimde- Schoulgin’i birtakım nahoş sıfatlarla itham etmeniz mümkün. Oysa yazar, kabuğu kaldırıldığında hepimizden kan akıtan bir yaranın portresini çizmiş sadece.

Kolektif İnkâr

Sayfaları çevirdikçe bir okur olarak zihnimi kurcalayan ilk soru, Schoulgin ne yazmıştan ziyade, bunları nasıl yazabilmiş, oldu. Nasıl, kısmı oldukça önemli; çünkü Bir Başka Dünyadan’ı okumak, birinin karşınızda durup burnunuzun dibine bir ayna dayaması ve sizi bakmaya zorlaması gibi bir şey. Bizim dünyamızdan olmayanlara korkunç, hastalıklı, çoğu zaman akıl almaz görünen olayları öylesine kanıksamış, öylesine özümsemişiz ki, yüzümüze vurulmadıkça hatırlamıyor, hatırlamayı reddedip derinlere gömerek yaşamaya devam ediyoruz. Schoulgin, bizim için bir içgüdü halini alan bu durumu da bir yabancı olarak çözümlemiş: “Bizim için sarsıcı, evet, ürkütücü, korkunç görülen olaylar bu insanların günlük yaşamıydı. Bizlerin önce yalnızca sezdiğimiz, sonraları yalnızca dış hatlarını görebildiğimizi anlamaya ve kavramaya başladığımız sorunlar onlar için bütün yaşamları boyunca savaştıkları olgular, okul günlerinden beri yaşadıkları bir döngüydü. Bizim öfkemiz yalnızca bir çatapattı. Onlarınki derinde yatan, ruhlarını parçalayan, tüketen, asla kurtulamadıkları bir şeydi.” Buna aynı zamanda Schoulgin’in Batılı ikiyüzlülüğüne eleştirisi de diyebiliriz.

Son olarak, okurken yazar Özgür Başkaya karakterine dikkat etmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Çünkü bana kalırsa Başkaya, Türk edebiyatının en büyük şairlerinden birine saygı duruşu olarak çizilmiş. İsmi bulmayı size bırakıyorum; kendisini hemen tanıyacağınıza ve sadece bu yüzden bile Schoulgin’e saygı duyacağınıza eminim. Keyifli okumalar!

  • Bir Başka Dünyadan
  • Yazar: Eugene Schoulgin
  • Çeviri: Deniz Canefe
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Ağustos 2017
  • Sayfa Sayısı: 392 Sayfa
  • Yayınevi: Can Yayınları
Eda Okuyucu
Latest posts by Eda Okuyucu (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Tarık Akan; Damat Ferit’ten Nurettin’e Bitmeyen Bir Yolculuk

Read Next

Ver Bakalım Pati…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *