TÜY KADAR HAFİF ZAMANLAR

Doğanın gizli alfabesi renkler, sesler ve kokular; insanın gizli alfabesi hatıralardır. İnci’nin çok az insanda rastlanan özelliği ile oluşturduğu gizli alfabesi; begonviller, yıldızçiçekleri ve 80’lerin nostaljik havası eşliğinde “Günlükte Saklı Sırlar”, okuru tarafından çözülmeyi bekliyor.

Değişimin öznesi mi nesnesi mi olmak zor? Büyük ve yıkıcı bir salgını yaşadığımız şu günlerde sık sık bu soruyu soruyorum kendime. Cümlenin ögelerini bulmak kadar net olsaydı diyorum soruların cevapları. Geleceğin bilinmezliğinden olsa gerek; günün açmazlarından kaçtığım, sığındığım ya da umudu paratoner gibi aktardığım odak, mazi oluyor. Ruhumun yolculuğunun istikametine denk düşen bir kitaba rastlamanın huzuruyla nekahet dönemini yaşayan bir hasta gibi hissediyor, “Rüzgârda uçan tüy bile, / Benim kadar hafif değil.” dizelerini hatırlıyorum Tanpınar’ın. Ekolu bir ses Mavi Şarkı Oteli’ne çağırıyor. Oraya gitmek için zaman makinesine ihtiyaç yok. Kitabın cezalı genci Ateş’e bakarsak dinozorlar diyarına, dinozorlar zamanına, 1980’lere gidiyoruz.

Nehir kenarındaki patikada pedal çevirip güneşi karşılayan Arya ve annesinin işlettiği pastanede, vanilya ve kakao kokusunun valsi eşliğinde Ateş ile Arya ‘nın tanışmalarına tanık oluyoruz. Yazarımız her ne kadar Ateş için “Sıradan bir günde sıradan bir kafeye sıradan bir pasta almaya gönderilmişti.” dese de Arya’nın balkabağı rengindeki “J” si Divan şiirindeki gibi çevgan olup Ateş’in boynuna usul usul geçecektir. İlk zamanlar birbirleriyle hayli didişen bu iki genç Arya’nın değiş tokuş önerisiyle birbirini tanıma fırsatı buluyor. Yeni neslin deyimiyle stalklamak yok yani. Kumru’nun sık sık Ateş’e şekerim demesi seksenlerin zihniyetini yansıtması açısından önemli. Otele Mavi Şarkı adının verilmesi, odalara verilen isimler yaşanılan yer ile bağ kurulması açısından insan psikolojisiyle ilişkilendirildiğinde hem yazma ilkeleri hem de okuma cephelerinden, yazarın konuya ne kadar vakıf olduğunu gösteren küçük ama etkisi büyük dokunuşlar olarak dikkat çekiyor.

Mekân oluşturmada ve eşya seçiminde dönemin göz önünde bulundurulması ve hikâyenin akışına hizmet eden bir tutumla verilmesi sayesinde, metni okuyan günümüz çocuklarının kendi dünyalarında yazarın oluşturmak istediği sahneleri canlandırması hiç de zor olmayacaktır. Arya’nın itfaiye binasından bozma iki ayrı girişi olan evi, kaptan babasının uzun aralarla yaptığı ziyaretlerinden sonuncusunda getirdiği akordeon şeklindeki teneke müzik kutusu ve Bahçıvan’ın Arya’nın annesine hediye ettiği yıldızçiçeklerine bakıldığında yazarın atmosfer oluşturmadaki özeni görülecektir.

Kitabın gizemli olaylarının tanıklarından Bahçıvan’ın, otelin bahçesini uzun yıllar özenle bir cennete dönüştürmesi, vefalı olmak, hatırşinaslık gibi değerleri yeniden hatırlamamıza vesile olmuş. İnsanlar sırlarını kendilerine benzediklerine inandıkları kişilere emanet ederler. Bahçıvan, uzun zamandır muhafaza ettiği gizemli defteri, defterin sahibi İnci ile benzer özellikler taşıyan Arya’ya veriyor. Yeşim Saygın’ın da dikkat çektiği gibi günlük tutmak hususunda kızlar daha hevesli oluyor fakat sırları çözümlemekte Ateş de kızlar kadar hevesli. Üç gencin bir günlükte gizlenen sırları çözümlemekle başlayan arkadaşlıkları, günümüzün hipermetrop nesillerinde yakınında olup bitenlere bakabilme yetisi kazandırmada yol gösterecektir.

Kemik ve Bahçıvan, geçmişin belirsizliğine uygun şekilde adları anılmayan iki karakter. Biz işin aslını anlayıncaya dek tikli adam olarak bildiğimiz Kemik ile Çilli’nin dayısı Can, iyilikle kötülüğün sınırında çizilen serencamlarıyla, kitabın sonuna dek hikayedeki merak unsurunu canlı tutan ana unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Arya’nın kedisi Yum Yum romana renk katan figür olmanın ötesinde, sezgisiyle bazen Çilli’nin tam da ihtiyacı olduğu zaman kendisine sarılmasına izin veren bir şifacı, bazen de yerde dans eden ışık parçalarını Ateş’in ayakkabısında kıstıran bir gerilim artırıcı havayı tamamlayan oyuncu olarak zihinlerde iz bırakıyor. Ayrıca Arya’nın babasının uzakta ve tek çocuk olmasından kaynaklı yalnızlığını sağaltan bir öge olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, yazarın karakter yaratmada psikolojinin imkânlarından yararlanmasını göstermesi açısından esere ayrı bir renk katmış.

Ateşin Bahar Hanım’a Kumru adını yakıştırması, Çilli ile Ateş’in tatlı tatlı didişmeleri, Yum Yum’un evin insanı Arya’dan dahi kaçması, Ateş’in tembele yatıp savsaklama denemeleri gibi dönemin dokusuna uygun mizahi ögeler, okuru metni gizemin buğulu, puslu dünyasından ara ara çıkarıp onlara nefes aldırmış. Mizahın ifadesindeki özenli dil-şekerimden delikanlıya geçiş-güldürmek için illa saçmalamak gerekmediğini, mizahın davranışsal uyumsuzluktan da doğabileceğini göstermesi bakımından fark yaratıyor. 

İnci’nin taşıdığı özelliği sebebiyle yaşadığı ötekileşme kaygısı, Arya’nın aynı özelliklere sahip olarak bunu ortaya çıkarıyor. Özellikle çocukların ötekileştirme ve ayrıştırma gibi hassas konularda görebilecekleri ve gösterdikleri tavırları deneyimleme fırsatı bulacakları bu kitapta yazarın konuyu ajitasyona kaçmadan sinestezi üzerinden vermesi özgünlüğü yakalamasında etkili olmuş.

Doğanın gizli alfabesi renkler, sesler ve kokular; insanın gizli alfabesi hatıralardır. İnci’nin çok az insanda rastlanan özelliği ile oluşturduğu gizli alfabesi; begonviller, yıldızçiçekleri ve 80’lerin nostaljik havası eşliğinde “Günlükte Saklı Sırlar”, okuru tarafından çözülmeyi bekliyor.

  • Günlükte Saklı Sırlar
  • Yazar: Yeşim Saygın
  • Türü: Çocuk – 4,5,6. Sınıf
  • Baskı Yılı: 2021
  • Sayfa Sayısı: 208 Sayfa
  • Yayınevi: Günışığı Kitaplığı
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Murat Uyurkulak’tan Yeni Öykü Kitabı: “Hoca, Baba, Amca, Ben”

Read Next

Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *