Gizemli, gerilimli bir kitap okumak istiyorsanız İthaki Yayınları’ndan Kırmızı Piyano’yu elinizden bırakamayacağınızı söyleyebilirim…
Geçen hafta sonu midemin hafiften arıza vermesini fırsat bilip battaniye altında döne döne kitap okudum. (aslında böyle bahanelere ihtiyacım yok, zira kitap okumak için her daim zaman yaratan biriyim ama olsun…) Okuduğum Kırmızı Piyano isimli kitabın sürükleyiciliği sağ olsun, midem pek güzelce iyileşiverdi.
Bahaneler, vesileler bir yana, İthaki Yayınları’ndan çıkmış olan Josh Malerman’ın kitabı gerçekten bir solukta bitirebileceğiniz bir roman. Korku kitabı olarak birçok ödüle aday gösterilip, bunların bir kısmını kazanmış olan Kafes ve çok ilgi görüp beğenilen Gölün Dibindeki Ev kitaplarının yazarı olan Josh Malerman yine gerilimden devam ederek Kırmızı Piyano’yu yazmış.
İnsan vücudundaki bütün kemiklerin adlarını bilmeni beklemiyorum, Philip ama söylemeye çalıştığım şu ki yalnızca bileklerini ve dirseklerini kırmamışsın. Resmen ne var ne yoksa hepsini kırmışsın. (s.10)
İki koldan anlatılan hikâyenin bir bölümü girdiği komadan altı ay sonra uyanan bir hastayı anlatır. El, kol, kaburga gibi daha makul olabileceği düşünülen kemiklerin yanı sıra elmacık, şakak ve hatta alın kemikleri dâhil olmak üzere neredeyse bütün kemikleri kırılmış olan bu hasta ile Ellen isimli bir hemşire ilgilenmektedir. Hastanın komadan çıkmasını bile beklemeyen hemşire, uyandığı ilk günden itibaren inanılmaz derecede hızlı iyileşme gösteren hastaya bir şekilde yakınlık duymaya başlar.
Daha yeni uyandın… henüz kendine geldin ve tüm bunların senin için çok büyük bir şok olduğunun farkındayım. Altı aydır komada ve bizim gözetimimizdesin…
… Bu asla hatırlayamayacağın altı ay anlamına geliyor ve artık iyileşme süreci başlamalı. (s.12)
Bilinçsiz geçirdiği altı ay öncesinde olanları ilk başta hatırlayamayan hasta Philip, bir süre sonra yaşadıklarını anımsamaya başlar. Bu noktada hikâye bir yandan hasta yatağında gelişen olayları, bir yandan da komaya girmeden önce başına gelenleri anlatır.
Her nedense sesten sonra hiçbir şey yoktu. Sanki Philip masadan kalkıp Danes’i topladıktan sonra gerçeklik sarsılmış ve günlük tik taklar, varoluşun uğultusu, dönüp duran gezegenin duyamadığımız sesi yok olup yerini…sese bırakmıştı.(s.35)
Philip Tonka ve grubu Danes, moral vermek için İkinci Dünya Savaşında kışlada müzik yaparak geçirdiği askerlik döneminden sonra kurdukları stüdyoda hem işlerine devam etmekte hem de diğer gruplara kayıt yapabilmeleri için yer sağlamaktadır. Bir gün, amatör sayılabilecek bir grubu gevşemesi için stüdyonun yakınında, müdavimi oldukları bara götürürler. Orada içip dans ederken bir asker onlara yaklaşır. Askeri istihbaratta çalışan bakan Jonathan Mull’un Danes grubu üyeleri için bir teklifi vardır. Askeriye, Afrika’da Namib Çölü’nde kaynağı ve sebebi bilinmeyen bir sese rastlamıştır. Bu sesi işiten insanlar baş dönmesi, mide bulantısı ve daha başka birçok fizyolojik rahatsızlık hissedip telef olmaktadır. Dahası ses, gücüyle nükleer savaş başlıklarından birini soğurmuş, yani bir nevi gücünü emip etkisiz hale getirmiştir.
Yani o koca çölün meçhul bir yerinden bir sesin geldiğini ve bizden onu bulmamızı istediğinizi mi söylüyorsunuz?(s.42)
İlk kez 1948’de bir telsiz kontrolü sırasında dikkatlerini çekince konuyu araştırmaları için iki kez askeri birlik göndermiş ama bir sonuç elde edememişlerdir. Bunun üzerine müzisyenlerin bu işin üstesinden gelebileceğini düşünüp Philip ve grubu Danes’e başvurulmuştur. Yani bakan Mull, iyi bir ücret karşılığı, iki haftalığına Namib Çölü’nde gruptan sesi araştırmalarını teklif etmektedir.
Philip sonsuza dek değişmiş, dünyayla bağlantısı kesilmişti… ve tüm bunlar sesi ilk dinlediğinde olmuştu.(s.39)
Bu arada hasta yatağındaki Philip bir yandan hızlıca iyileşirken bir yandan da kayıp altı ayını hatırlamaya ve grubu Danes’i merak etmeye başlamıştır. Macy Mercy Hastanesinde yatan Philip bazen tanımadığı ve askeriyeden olduklarını düşündüğü bazı adamlar tarafından ziyaret edilir. Onu tedavi eden Dr. Szands da zaman zaman özellikle korkuları ile ilgili sorular sorduğu tuhaf testler yapmaktadır. Bütün bunlara anlam veremeyen Philip gitgide iyileştikçe kendisinden gizli bazı olayların döndüğünü düşünmeye başlar ve bir bağ kurduğu hemşire Ellen’dan yardım istemeye karar verir. Ellen da kendi kendine hastanın açıklanamaz derecede hızlı iyileşme göstermesi, garip ziyaretçilerinin olması nedeniyle araştırmalara başlar.
Savaş utanç verici bir şey, derdi annesi. Ve tüm bu kavga dövüş on yıl sonra hiçbir anlam ifade etmeyecek. (s.55)
Danes grubu üyeleri maceraya ve yüklü ücrete hayır diyemeyip yanlarına verilen bir ekiple çöle giderler. Aralarından kaybolanlar, sesin etkisinde kalanlar olur. Ama bir şekilde gizemli sese ulaşırlar. Sesin olduğu yeraltındaki tünellerde eski zamandan kalma asker cesetlerine rastlarlar, işler iyice kafa karıştırıcı olmaya başlamıştır. Acaba bundan sonra neler yaşayacaklardır. Bu arada hastanede kendi maceralarını yaşayan Philip ve Ellen’ı da acaba neler beklemektedir. Bütün bunlar kitabı okuduğunuzda öğreneceğiniz noktalar.
Merakla sayfalarını çevirip heyecanla okuyacağınız Kırmızı Piyano, inceden titreten gerilimiyle okunası bir kitap. Sona doğru temposu daha bir hızlanan kitabı başta korku ve gerilim seven okurlar olmak üzere herkese tavsiye ederim. Kitap okurken heyecan iyidir ve arızalı mideye iyi gelir. 🙂
|
- EĞİTİM HAKKIMIZ SÖKE SÖKE ALIRIZ - 6 Haziran 2022
- Zeka mı? O da ne? - 3 Ağustos 2018
- Taşkafa; İdil ve inatçı dedesi… - 20 Nisan 2018
FACEBOOK YORUMLARI