Üç Başlı Ejderha

Üç Başlı Ejderha Leylâ Erbil’in diğer bütün kitapları gibi; toplumcuğu, tarih bilinci, kurgusu ve anlatı biçimiyle çağını aşmış olduğunu duyumsadığımız eşsiz bir yapıtı.

Zamanımızı anlamamız, olaylar karşısında doğru tavrı alabilmemiz için geçmişi iyi bilip objektif değerlendirme yapabilme yetkinliğinde olmamız gerekir. Bunun için de tarih bilincini kazanmak birinci şarttır. Tarihsel bilinç kendini bilme tarzıdır. Kendini bilen insan ortak amaçlar etrafında birleşerek toplumsal yaşama geçer.

Ne yazık ki, ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş bizim gibi toplumlarda, tarih bilinci yok edilmekte, dolayısıyla toplumsal bellek yitimi körüklenmektedir. Günübirlik politikaların uygulandığı, kalıcı bir kalkınma ve kültür planlarının uygulanmadığı, eğitim politikasının olmadığı, “globalleşen dünya” söyleminin sadece “tüketim” kültürü olarak etkilediği yaşam biçimimizde, her şeyin piyasalaştığı bu sistemde, engellenen tarih bilincimizin yanında toplumsal belleğimiz de yok edilmeye çalışılsa da edebiyat toplumsal ve tarihsel tanıklığını sürdürmektedir.

Selahattin Hilav; “Sanatın asıl görevi ‘yatıştırmak’ değil, ‘tedirgin etmek’tir; biz olmaksızın hareket ederek gelişen verilmiş bir gerçekliği dile getirmeye kalkışmak değil, gerçekliğin gelişmesi ve değişmesinin büyük ölçüde aksiyonumuza bağlı olduğunu ve bu gerçekliğin yetersiz yanlarından bizim sorumlu olduğumuzu duyurmaktır; kısaca sorumluluğun uyandırılması ve fark ettirilmesidir.” diyor, ‘Entelektüeller ve Eylem’ isimli yapıtında. Bu anlamda Leylâ Erbil; yazdıkları ve olaylar karşısındaki tavırlarıyla tam da tedirgin eden, hatırlatan, sorumluluk yükleyen, toplumcu bir yazar. Ölüm oruçlarına, 12 Eylülcülerin yargılanması komedisine, Suriye savaşına karşı basın açıklamaları ve imza kampanyalarına kadar daha birçok toplumsal olaylar karşısında tavır almış bir sanatçıdır. Yazdıkları da her zaman çağın olumsuzluklarına bir karşı duruş, bir tedirgin ediş, bir sorumluluk yükler okuyana.

Eşsiz bir yapıt

Üç Başlı Ejderha, Leylâ Erbil’in diğer bütün kitapları gibi; toplumcuğu, tarih bilinci, kurgusu ve anlatı biçimiyle çağını aşmış olduğunu duyumsadığımız eşsiz bir yapıtı.

Bir kentin (İstanbul’un), oğlu işkencede ölmüş delirmek isteyen ama deliremeyen bir anneyle onun oğlunun arkadaşının ve Maraş olaylarında katledilmiş bir ailenin tarihi. Tıpkı İstanbul’un tam ortasındaki hipodromun (Sultan Ahmet Meydanı) sipina duvarına dikilmiş, üç yılanın birbirine sarılarak oluşturdukları, yılanlı sütun (üç başlı ejderha) gibi. Birbirine dolanmış üç öykü.

11 Mayıs 330; Roma İmparatorluğunun merkezi olarak ilân edilen İstanbul’un, aynı zamanda doğum yılı olarak da kabul edilen bir tarihtir. Roma İmparatorluğunun başkenti olarak kabul edildiğinde yapılan kiliselerin tümü, Osmanlı İmparatorluğunun başkentine dönüştüğünde cami olur. Vaftizci İoannes Kilisesi İmrahor Camii, Hagia Theodosia Kilisesi Gül camii, Pantokrator Manastırı Zeyrek Camii olmuştur. “her şey üst üste,,, belki de iç içe ve dış dışa,,, zamansızlığa uğratılır insanın tarihi,,, yetişemezsiniz,,, değişmiş,,, gökyüzünden gayri,,,”(sf:4) İstanbul özelinde resmedilen imparatorluk tarihi, tam anlamıyla talan ve yağma tarihidir.

Bu öyküde anlatılan; güç ve iktidar savaşının, sömürü, talan, yağma ve vahşetin hayallere durgunluk veren boyutuyla insanlığımızın öyküsü. Uygarlık denen mertebeye ulaşma çabalarımızda kırıp döktüğümüz, yakıp yıktığımız, yok olma noktasına getirdiğimiz insanlığımız, merhametimiz, vicdanımız. Güzelleştirmeye çalışırken daha da çirkinleştirdiğimiz, yaşanmaz hale getirdiğimiz, acılara boğduğumuz yaşamlarımız. İleriye, hep ileriye derken gerilere düşen yürüyüşümüz. Barışı ve mutluluğu düşlerken kanda gözyaşında boğulan, yoksullaşan, delirtilen, sakatlanan halklarımız. Açlığımız, kimsesizliğimiz. “adil olmayan her şey doğal sayılmıştır uygarlığımızda,,, kimse ses çıkaramaz olmuştur artık,,, binlerce yılın getirdiği düzen,,, uygarlaştırma budur,,, herkesin olanla yetinmesi,,, başkaldırı eskidi,,,”(sf:5)Aynı zamanda egemenlerin insanlığımızı edilgenleştiren yöntemleri; “kıyamadım kendime oğluma kıydıkları gibi,,, kolay oluyor işkence,,, kumandayla,,, bir kanaldan ötekine,,, robokoplar, taşlar, çocuklar, çocuklar, çocuklar, sesleri yangınlar içinde,,, kan gövdeyi götüren dünyayı çeviriyorlar panayıra,,, eğlenerek geleceğin kurbanlarıyla kendi intiharıyla sarhoş medya,,,”(sf:11) Bunlara rağmen acısında yok olmamak ama unutmamak için aynı zamanda, kendini yeniden üreten insan. Her şeye rağmen insanın içindeki yaşam enerjisi. “uyduruyorsun her bahaneyi,,, ölmemek için,,, neyse ki Üç Başlı Ejderha girdi hayatıma,,,”(sf:11)

Üç Başlı Ejderha

Her biri kendi içinde ve var olduğu süreçte çok büyük anlamları olan tarihsel imgelerden yaratılmış olan yapıtta 11 Mayıs 330 tarihi, Üç Başlı Ejderha diye betimlenen Burmalı Sütun, spina, hipodrom, gayya, abis, camiye çevrilen kiliseler, gazete parçası ve bence hepsi tek tek hesaplanmış ve kuyumcu titizliğiyle işlenmiş bu imgelerin tek sahibi Malik Ünver ve Ünver ailesinin katledilerek yok edilmesi. Kitapta fotoğraf olarak da verilen gazete kesiğinde yer alan Maraş katliamındaki olaylar Malik Ünver ve ailesinin öldürülmesiyle başlamıştı. Ölüsü üç yol ağzına konan Malik Ünver’in yanına gelerek ölüsünün üzerine atlayan, karı koca iki Ünver ailesi üyesinin; tıpkı Üç Başlı Ejderha sütunundaki başı koparılmış üç yılanın birbirine sarılması gibi birbirine sarılarak, “bizi de öldürün!” sözleri üzerine, onlarında saldırganlarca öldürülmesi ve devrimci gençlerin de işkencelerde öldürülmesi olayıdır kitabın omurga öyküsü. Bu anlamda, Leylâ Erbil’in, fotoğrafını da verdiği, Maraş katliamını anlatan o gazete parçasıyla bizden istediği, geçmişimizle, acımasızca yüzleşmek ve günümüzdeki cinnet dünyasının farkına varmak. Kendisi, anlatısı boyunca bu yüzleşmeyi yapmaktadır. Hem de korkunçluğuyla delirmemize neden olacak olaylar karşısında çok istemesine rağmen deliremeyen bir annenin dilinden.

“İnsanlara bakış açım, onların tümünün sakatlanmış, yaralanmış oldukları noktasında ısrarlı olunca, (herkesin sakatlanmış olduğu bir toplumda -dünyada- sakat olmak “normallik” anlamına gelir.) onları bilinen cümlelerle anlatmak ya da birinci tekille konuşturmak yeterli olmayabiliyor. Bunun gibi cümlenin yapısını, anlamını oynatan, başkalaştıran bir söylem, klasik işaretleri de değiştirmeye zorluyor beni.” Diyor Leylâ Erbil bir söyleşisinde ve diğer yapıtlarında olduğu gibi, anlatısını özel ve derinlikli kılan cümlelerini, kendisine özel ama aynı zamanda da kendisini yansıtan noktalama işaretlerini kullanarak. Bu işaretlerin metne kattığı ritim okumayı hem kolaylaştırıyor, hem de okuyanı düşünmeye itiyor. Bu anlamda Üç Başlı Ejderha; her okuyuşta yeni anlamlar üretilebilecek ama evrensel anlamı tek olan, çoklu okumaya açık bir yapıt. Her bir kelimesi, her bir cümlesi altı kalın kalın çizilerek okunan ve her biriyle toplumsal olaylarla yakından ilişki kurulabilen kelimelerin gücünün, beyninde yarattığı göndermelerine okurun dikkat kesildiği, Bizans döneminden başlayarak günümüze dek geçen süreçteki sosyal ve siyasal gelişmeleri okuduğumuz edebi bir yapıt. Leylâ Erbil bir tarihçi titizliğiyle bu yapıtını kuyumcu gibi işlerken; kurgusu, dili ve ritmiyle de okuru büyülüyor ve kavrayıp sarsıyor.

Maraş katliamı özelinde ama içerisinde; 1 Mayıs olaylarından 80 Darbesine, Türkiye tarihini barındıran bu yapıtında, İstanbul’un özel tarihini de bugünün kan gölünde çırpınan, iyilikten sevgiden, hümanizmadan habersiz dünyasının tarihini de okuyoruz.

Fransız yazar Roger Vailland; “Toplumların tarihini ve çağdaş olayları maddeci bir açıdan görmek, bir yazarın sadece emekçilerin yaşadığı ortamlarla ve yaptıkları mücadelelerle ilgilenmesini gerektirmez. Yazar, maddeci görüşü iyice benimseyebilmişse, yarış otomobilleri ve zürafa avı ile ilgili romanlar bile yazsa bu görüşünün dile gelmesinin önüne geçemez. Yazar tuttuğu tarih felsefesini ne kadar iyi hazmetmişse görüşü eserlerinde o derece iyi dile gelir. Bir yazar politikanın ve felsefenin basmakalıp dilini aştığı ölçüde gerçek bir yazar olur.” diyor. Bu anlamda Üç Başlı Ejderha, edebi özelliğinden ödün vermeyen bir yapıt.

Kitabın ikinci bölümünde yer alan; “Bir Kötülük Denemesi” ise, adını vermediği, dönemin ünlü bir şairinin kendisi için söylediklerinin üzerine yazdıklarından oluşan, oldukça ilginç, felsefi bir bölüm.

  • Üç Başlı Ejderha
  • Yazar: Leylâ Erbil
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Ağustos 2015
  • Sayfa Sayısı: 87 Sayfa
  • Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Sülbiye Yıldırım
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Kitapçıya gittiğimde hangi romanı almalıyım diyenlere 11 öneri

Read Next

Trakya Kitap Fuarı’nda da İhsan Eliaçık Engellemesi

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram