
Ucunda Ölüm Var okunası bir kitap. Bizim gibi acılı coğrafyalarda yaşayan insanların ölüm karşısındaki sessizce donuklaşmış bedenlerinin belki biraz gevşemesi ve bu hızlı hayatlarımıza bu dünyadan geçerken bir pencere molası vermek için…
Bu kadar hızlı neredeyse etrafımıza bakmadan kan ter içinde koşuştururken ölüm düşüncesi, a. neredeyse aklıma hiç gelmiyor b. hiç düşünmek istemiyorum c. beni korkutuyor d. aslında biraz yavaşlayıp düşünsem iyi olacak. Çoğu kere bu dört cevap kafamızın içinde birbirine karışarak yola devam ediyoruz. Genelde düşünmeyerek, yokmuş gibi davranarak bazen ürkerek çok nadiren de sarsılarak ölümü hatırlıyoruz.
İşte “Ucunda Ölüm Var” kitabına başlar başlamaz bu sarsıntı başladı ve ilk sayfaları sarsılarak okumaya devam ettim. Hiç duymadığım kelimeler göz silimliği(1), kursak(2) Ağıtçı Kadın, Arguvan, Arkanya. Belli ki hiç bilmediğim bir dünyanın içindeydim. Arkanya’nın haritada olmamasına karşın, Arguvan, Malatya’nın bir köyü imiş. Kurgusal bir köy değil yani. Gerçek. Üstelik, oraları bilen bir arkadaşımın anlattığına göre, Arguvanlılar inanılmayacak kadar ilginç şeyler anlatırlar ve sonra da Arguvan’da olur böyle şeyler derlermiş. Arguvan’ı sorduktan sonra arkasından Ağıtçı Kadın kim, nasıl oluyor diye sordum merakla…
Ah, evet dedi. Anadolu’da ölüme ağıt yakılır hem de cenaze evinden olmayan genelde 50 yaş üzerinde bir kadın tarafından. Bu kadınlar üç gün boyunca ölen kişinin hayatı hakkında, yaptıkları yapamadıkları, hataları, sevapları ile ilgili aileden öğrendiklerini doğaçlama şiirlerle şarkılarla söylerl ve hep birlikte ağlanır, neredeyse göz yaşları kuruyuncaya kadar. Duyguların sere serpe hiç kısıtlanmadan şiirsel ve müzikal olarak dışa vurumu.
Yıllar öncesinden anılarımda kalan büyük dedemin ölümündeki sessizliği, oğlunun üç gün tek başına bir odaya kapanmasını ve sonrasında neredeyse hiçbir şey olmamış gibi donuk bir ifade ile tekrar yaşantısına dönmesini hatırlıyorum. Modern yaşamın bu sessizliğine karşın geleneksel toplumlarda oldukça gürültülü ve içini sonuna kadar dökerek ölümü karşılama. Duyguların dışa vurumu ve doyasıya ifade edilmesinin insan tabiatına daha uygun olduğu bilindiği halde kişisel ve toplumsal acılarımıza donuk bakmakta ve ölüme yabancı olmakta ısrar eden modern hayatlarımız…
Bütün bunları düşünürken kitabın 26. Sayfasına geldiğimde kendimi bir yolcu gibi hissettim. Sanki ilk defa dünyanın pencerelerini açıp dışarıya bakıyorum. Dışarısı var. Ölüm sanki daha olağan gibi görünüyor gözüme. Ama bir yandan da sarsılmaya devam ediyorum. Kitaba devam etmek istemediğim de oluyor. Sonra merakla yine elime alıyorum. Tuhaf bir yolculuk yani. Devam etmek ve kalmak arasında. Ağıtçı Kadın’ın beni çok etkileyen bu tanıtımından sonra roman, yıllar önce onu terk eden bir adamın Heves Ali’nin peşinden gitmesi üzerine devam ediyor.
Eski sevgilisinin izini buldum diye ve her seferinde de yanılarak şehirde şehire farklı hayatlar içine savrulan yaşlı yorgun âşık bir kadının hikâyesi. Farklı şehirler ve farklı hayatlarla aynı zamanda bir Türkiye mozaiği işleniyor gibi. Konya’da dindar bir demiryolcunun, Bursa’da bir Ermeni’nin, İstanbul’da bir sıkıyönetim askerinin, Erzurum’da eli bıçaklı bela Como Emmi’nin, Arkanya’da dağa çıkan Ümit’in kaybolmuş hayatlarına tanık oluyoruz. Bursa’dan Erzurum’a oradan Diyarbakır’a bütün Türkiye’yi ağıtlarla geçen bir kadın. Sanki o acılı hayatlar birleşiyor ve hepsi Türkiye’nin bütünü oluyor. Türkiye coğrafyasının üzerindeki acıyla dolaşıyorsunuz gibi. Kurgu ile gerçeğin birbirine karıştığını romanı okurken hissediyorsunuz zaten. Ucunda hep ölüm var.
Ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim: Romanın o ilk sarsıcı etkisinin bazı yerlerde azaldığını…12 Eylül döneminde Mardin cezaevinde görev yapan işkenceci bir komutanın karısının gözünde fazlası ile abartılmış iyi koca hali… Demiryolu tekaüdü hakkında oğlunun duygusal sözleri neredeyse arabesk bir anlatım olmuş bazı satırlarda.
Ucunda Ölüm Var okunası bir kitap. Bizim gibi acılı coğrafyalarda yaşayan insanların ölüm karşısındaki sessizce donuklaşmış bedenlerinin belki biraz gevşemesi ve bu hızlı hayatlarımıza bu dünyadan geçerken bir pencere molası vermek için…
Not:
1. Göz silimliği: Ağıtçı kadınların ölü sahiplerinden yaptıkları karşılığında aldıkları para.
2. Kursak: mide (kursağında kalmak: çok istediği halde yapamamak)
![]()
|
Okuma önerisi!![]() Güneş, Ay ve Rolling Stones – Rich Cohen Perge Dündar’ın incelemesi; “Yuvarlanan Taşlar”ın Hikâyesi…
|
- YOKSULLUĞUN DERİN HALİ: AÇLIK - 18 Mart 2021
- Mahcubiyet ve Haysiyet - 7 Kasım 2020
- Martin Eden’i Okumak veya Okumamak - 22 Ağustos 2020