
Gorki’nin bu ölümsüz eserinde konu aldığı şey yalnızca bir kadının ve oğlunun yaşadıkları değildir. Düzen içinde nesne olarak kalan, siyasete müdahale etmeyi aklının ucundan geçirmeyen kişilerin birer özneye dönüşmesi ve geri kalan herkes için mücadele etmesinin hikayesidir bu.
Rus Edebiyatı denince akla gelen ilk yazarlardan birisi olan Maksim Gorki’nin her okuduğumuzda bize farklı şeyler katan ve farklı duygular yaşatan, belki de en ünlü eseri Ana’dır. Kitapta hikaye bizlere evliliğinden yana yüzü gülmemiş, şiddeti ve değersizleştirilmeyi normalleştirmiş Pelageya’nın gözünden veriliyor. Pelageya (buradan sonra kendisinden Ana diye bahsedeceğiz) için hayattaki belki de tek önemli şey oğlu Pavel’dir. Bir sabah kocasının ölümüyle birlikte Pavel ile yalnız yaşamaya başlarlar. Başlangıçta dönemin erkeklerinin bir kopyası, babasının oğlu denebilecek şekilde yaşamına devam eden ve Ana’ya babası gibi davranan Pavel, zamanla değişmeye başlar. Ev işlerine yardım etmeye başlayan, daha düzgün bir giyime sahip olan, okumaya başlayan ve daha birçok değişikliği hayatına yerleştiren Pavel, Ana’ya da bu değişikliklerin sebebini yavaş yavaş anlatmaya başlar. Babasının neden ona şiddet uyguladığını da bu süreçte anladığını düşünen ve bunu dili döndüğü şekilde annesine aktaran Pavel, yeni arkadaşlarını da evine getirmeye başlar.
İşçilerin ve köylülerin (kitapta geçtiği haliyle mujiklerin) haklarını savunmayı dava olarak gören Pavel ve arkadaşları, kendilerini bu mücadeleye adar. Süreç içinde hepsinin birbirinden çok farklı özellikler taşıdığını ancak ortak bir dava etrafında birleştiklerini gören Ana da onlardan çokça etkilenir ve düşüncelerini anlamaya çalışır. Sohbetlerine sıkça tanık olur ve kendi içinde bunları yorumlar. Kendi gözünde hepsinin iyi birer insan olduğunu ve iyi insanların bir araya gelince iyi bir şeyler yapacağını düşünen Ana, genellikle de onların söylemlerini haklı bulur.
1902 yılının 1 Mayıs günü oğlunun tutuklanması Ana için daha da önemli bir dönüm noktası olur. Başta oğlunu kurtarmak için onun mücadele arkadaşlarıyla birlikte çalışmaya başlar ancak yavaş yavaş davalarına ortak olur. Çara ve dine bağlı bir kadının değişimine daha da güçlü bir şekilde tanık oluruz. O artık herkesin Ana’sıdır ve mücadelede ön plandaki figürlerden biridir. Bu süreçte fazlaca insanla tanışır, hepsinin hayatına dokunur ve hepsinden bir şeyler kazanır.
Gorki’nin bu ölümsüz eserinde konu aldığı şey yalnızca bir kadının ve oğlunun yaşadıkları değildir. Düzen içinde nesne olarak kalan, siyasete müdahale etmeyi aklının ucundan geçirmeyen kişilerin birer özneye dönüşmesi ve geri kalan herkes için mücadele etmesinin hikayesidir bu. Kimsenin kendisini kurtarmaya gelmeyeceğini ve kurtuluşun yalnızca sıradan insanların kahramanlaşmasıyla mümkün olabileceğini anlayanların mücadelesidir burada anlatılan. 1906 yılında çıkan bu kitap, 1905’teki Rus Devrimi’ne adanmıştır. Aradan geçen 120 yılda dünyada pek çok şey yaşandı, on binlerce yeni kitap yazıldı ancak Ana hala başucu kitaplarımızdan birisi olmaya adaydır çünkü Ana umudun, inancın ve mücadelenin kitabıdır.
- Umudun ve Mücadelenin Kitabı: Ana - 26 Ocak 2025