Çok Yaşa Ursula!

Röportajların odak noktaları Ursula K. Le Guin’in 1980’den 2006’ya kadar yazdığı kitaplar.

Bazı yazarların hayatımızda, yazarken kendilerine asla biçemeyecekleri önemleri olur. Her sene tekrardan bütün kitaplarını okusanız her yaşınıza değecek bir cümleleri mutlaka bulunur. Onları anımsamak ve anlatmak derdine düşersiniz ister istemez.

Benim için bu kadar özel insanlardan biri Ursula K. Le Guin, 18 yaşımın doğum günü hediyesi olarak çok sevdiğim bir arkadaşımın bana “Mülksüzler”i hediye etmesiyle başladı maceramız. Sonrasındaysa derinleştikçe derinleşti. Yazları memlekete giderken çantamda hep “Atmaca’nın Türküsü”nü bulundurdum; dağ başlarında kuşlarla konuşmayı, ağaçlara isim vermeyi, gerçek lisanı ve dilin büyüsünü, adın kıymetini ve büyümenin hayat boyunca bitmeyecek bir yolculuk olduğunu hep ondan öğrendim. Sonra kadınlığı, rüyaları ve ejderhalarıyla anlattı bana. İnsanı cinsiyetten ayrı insan olarak görmeyi öğretti. Yeryüzünde yaşadığımızdan başka ihtimallerin olduğunu gösterdi, evrendeki öteki olasılıkların kapılarını açtı.

Carl Freedman’ın derlediği “Ursula K. Le Guin’le Konuşmalar”, Ursula ile samimiyetimizi arttıran “Kadınlar, Rüyalar ve Ejderhalar” (Hazırlayanlar: Deniz Erksan, Bülent Somay, Müge Gürsoy Sökmen, Metis Yayınları, Mayıs 1999) kitabının bıraktığı yerden devam ediyor. 1980’den 2006’ya kadar Ursula K. Le Guin ile yapılan 10 röportajı kapsayan kitap onun dünden bugüne değişen dönüşen hayatını ve kişisel hikâyesinin bazı yanlarını ortaya çıkarıyor. Karşılıklı bir sohbetle, telefonda ya da e-maille yapılan bu röportajlarda tekrarlanan konular ve konuşmalar elbette var. Söyleşileri yapanların ne kadar heyecanlı oldukları kısa ve basit sorularından hemen anlaşılıyor.

1929 yılında antropolog bir babanın, psikolog ve yazar olan bir annenin dördüncü ve tek kızı olarak dünyaya geliyor Ursula. Kültürel farklılıkların saygı gördüğü ve kadının da erkeğin de eşit olduğu bir evde büyüyor. Evleniyor, üç çocuk ve dört torun sahibi oluyor. Anneliği ve yazarlığı her daim yan yana beraber yürütüyor ne sorumluluklarından kaçıyor ne yazmaktan vazgeçiyor. Kimi zaman şehir değiştirse de gittiği yerlerde uzun süreler yaşıyor. Farklı evrenler yaratıyor ama dünyaya ve bugüne olan sevgisinden vazgeçmiyor. Röportajları okurken bütün bu yumuşacık hakikatlere ortak oluyorsunuz. Ama ne kitaplarında ne sohbetlerinde özel hayatından bahsetmeyi tercih ediyor Ursula. Öğretmekten çok keyif almasa da yaşam boyu öğrenmeye inanıyor.

Röportajların odak noktaları Ursula K. Le Guin’in 1980’den 2006’ya kadar yazdığı kitaplar. “Karanlığın Sol Eli”nden, ”Mülksüzler”den, “Rüyanın Öte Yakası”ndan, “Hep Yuvaya Dönmek”ten, “Yerdeniz” serisinden sıklıkla bahsediyor. Kitaplarını anlatmak yerine onları eleştiriyor ve “bugün olsa başka türlü olurdu bazı yazdıklarım” diyor. Feminist ve anarşist okumalarla öğrendiklerinin hayata bakışını değiştirdiğini anlatıyor. Etkilendiği yazarlardan bahsetmekten çok hoşlanmıyor, çünkü bir kısmını es geçmekten çekiniyor ama Virgina Woolf’un hayatındaki ve dünyadaki öneminden bahsetmekten kendini alamıyor. Etkilenmediği yazarlardan bahsetmek daha kolay geliyor ona. Yazarların kişisel hayatlarından değil üretimlerinden söz ediyor, çiğlikten ve gerçek olmayan aşırı gerçekçilikten hoşlanmıyor.

Edebiyatın sınıflandırılmasını bir piyasa meselesi olarak görüyor Ursula. Şiir yazarak başladığı yazın hayatına, çeşitli öykülerinin yayımlanması için çaba sarfederken sürekli bir kategorinin içerisinde olmadığı için retler yiyerek devam ettiğini anlatıyor. Yazdıklarının yayımlanma sürecini “yazdığım tür her neyse (ne yazdığımı kendim gayet iyi bilsem de başkaları için tanımlaması zor olan bu tuhaf alan) bir bilim kurgu editörünün önüne geçene kadar satmadı” diyerek ifade ediyor. Bugün kitapları başka alanlarda satsa dahi, bilim kurgu dünyasına dahil oluşunu, tesadüf eseri veya koşullara bağlı bir durum olarak açıklıyor. Fantastik edebiyat ve bilim kurguda kendine ait yeri çok uzun yıllar sonrasında ediniyor. Edebiyatı sınıflandırmanın sadece kitapları daha rahat rafa dizmeye yaradığını söylüyor.

Bütün bunların yanı sıra yazma ve etkilenme maceralarından, bir öykünün ya da romanın ona nasıl geldiğinden, mekân yaratmanın, dil icat etmenin nasıl bir heyecan ve emek olduğundan bahsediyor. Bilim kurgu ve fantastik edebiyat arasındaki farklılıklardan, gerçeklik algısından, kurmacadan ve okurlarıyla arasındaki iletişimden de keza… Seslerle, müziklerle ördüğünü anlatıyor her şeyi, bir şeyin ona önce adıyla ve sesiyle geldiğini, o adı söylemekten ve o sesi duymaktan çekinmediğini, her şeyin kendi kendisini yazdırdığını anlatıyor.

Kurgunun kendi varoluşunu sevse dahi kurgu bir dünyanın içerisinde kaybolmayı tercih etmiyor Ursula. Bilim kurgu ve fantastik edebiyatın temel öğesinin gerçekçi kurgu kadar insan merkezli olmadığını amma ve lakin insan öznesini daha büyük ve yabancı bir evrene dahil ettiğini anlatıyor. Hikaye ne olursa olsun sonuçta insanla ilgilidir diyor. Çiğ bir gerçekçiliğin içerisinde her an olanları anlatmak yerine, gerçeküstü bir yerden olması muhtemel olmayanları anlatmayı tercih ediyor.

Ursula’nın çeviri konusunda da hassas olduğunu öğreniyoruz söyleşilerden. Başka dillere çevrilen romanlarında çevirmenlerin onunla irtibata geçip geçmemelerini önemsiyor. Kurduğu dillerin başka dillerde nasıl yorumlandığını merak ediyor. Özenle yazan ve kurduğu dünyaların tek bir kelime ve tek bir sesle yıkılabileceğine inanan Ursula K. Le Guin, yazdıklarını yüceltmiyor ama onlara kıymet verdiğini göstermekten de kaçınmıyor. Biraz da bu yüzden, bunca önem verdiğiniz bu kitabın içindekiler sayfasından başlayan dizgi ve yazım hatalarının dikkati dağıtması canını sıkıyor insanın.

Mümkün olduğunca düz ve en yalın olması için çaba sarfettiğim, Ursula’yla aramdaki romantizmi anlatmaktan kendimi alıkoyduğum bir yazı bu. Yine de şu kadarını söylemekten geri duramayacağım. Kitaptaki röportajları okuduğunuzda onunla ilgili söylenebilecek ne çok şey olduğunu görüyorsunuz; okurken aklınızın nefes aldığını, ufkunuzun açıldığını hissediyorsunuz. 87 yaşında ve yazmaktan vazgeçmeyen bir koca kadın Ursula K. Le Guin. Onu okudukça, deneyimi aklın ve hayalgücünün yeryüzünün ve gündelik hayatın geçiciliğinin ötesine taşıyan sınırsızlığını ve zamanın ne kadar kıymetli olduğunu fark ediyorsunuz. Çok yaşasın.

  • Ursula K. Le Guin’le Konuşmalar
  • Derleyen: Carl Freedman
  • Çeviri: Burcu Erdoğan
  • Türü: Söyleşi
  • Baskı Yılı: 2016
  • Sayfa Sayısı: 256 Sayfa
  • Yayınevi: Agora Kitaplığı
Adalet Çavdar
Latest posts by Adalet Çavdar (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Dursaliye Şahan’dan Tottenham Çocukları

Read Next

Ursula K. Le Guin; Gölgelerin Gücü Adına

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *