
Neşe Yaşın, Üşümüş Kuşlar‘la belleğimize, yüreğimize ve vicdanımıza sesleniyor. Bir hayat varsa ve onu bir şekilde yaşıyorsak, orada bu üçünün aksamadan çalışması gerektiğini anlatıyor bize.
Şairlerden, kendi duygularını aktarma yanında dünyada olup bitenlere dair bir-iki kelam etme dengesini gözetenler, kalıcılık bağlamında bir boy öne çıkıyor. Kıbrıs’tan yükselen bir ses olan Neşe Yaşın’ın şiirleri de bu şekilde değerlendirilmeli.
Duygu aktarımı yapan ve bu arada yeryüzünü kavrayan şiirler kaleme almayı da ihmal etmeyen Yaşın, zamana, mekâna, insana ve değişkenlik gösteren ruh hallerine ilgisini eksik etmiyor. Üşümüş Kuşlar isimli yeni şiir kitabı da bu yolda ilerliyor. Bazen sadece iki dizeyle bazen birbiri ardına eklenen kalabalık sözcüklerle başarıyor bunu.
“İYİLERDİR EN KÖTÜ YARALAYAN”
Üşümüş Kuşlar‘ın sayfalarını karıştırmaya başlayan okurların karşısına çıkan şeylerden biri, geçmişe dönüş veya hatırlama. Bellek yitiminin veya unutma hastalığının tavan yaptığı bugünlerde, aslında hayli meşakkatli bir işe girişiyor Yaşın. “Sorarım gözlerine/ boşluktaki hatırayı” derken suskunlukla konuşmak arasındaki, ince ve önemli çizgiye işaret ediyor. Bu durum, iki kişi arasında da geçerli olabilir büyük kalabalıklar içinde de. Hangi tarafından bakacağınız artık size kalmış.
Yaşın’ın dizelerinde engellenmişliğin, gizin ve yasaklı olanın betimlenişi de öne çıkıyor. Bir bakıma “zamanın sınırında” gezinirken Yaşın, “bilinmezin sınırına” da gönderme yapıyor. Bu da ister istemez varlık ve yokluk arasındaki dengeyi ya da dengesizliği anımsatıyor.
Yaşın’ın şiirlerinde, aslında az önce adı geçen o denge ve dengesizlik evrenine, orada hayat bulan titreşimler ve iç sızısı eşlik ediyor: “Beyaz kâğıtlara keder damlatıp/ içimde izleri solduran zaman/ boşluğa bırakır dizelerini// bilir ruhun tarih yazıcısı/ iyilerdir en kötü yaralayan.”
Yaşın’ın zaman zaman “sen” diye seslendiği biz olabiliriz pekâlâ. Belki de hiç var olmamış birinden bahsediyordur. Her iki durumda da gidenlere, gitmek üzere olanlara, gidip de dönmeyenlere ve gitmeye karar verenlere selam gönderdiğini sezebiliyoruz. Böyle bakınca Yaşın’ın, bilinenlerle bilinmezler arasında gezinmeye başladığını görüyoruz; derin uykulara dalanlar ya da uyuyamayanlar karşımıza dikiliyor bu anlarda. Gölgeler ve gerçeklerle yüzleşiyoruz birer birer: “Belleğin acıtan yerlerinde yürüyorsun”, Yaşın’ın hem kendisine hem de bize fısıldadığı bir dize haline geliyor böylece. Onun gibi pek çoğu var aslında, işte bir örnek daha: “Ya ben hâlâ temiz miyim çocukluk kadar?” Bu dizedeki hayati soruyu, dünyanın neresinde olursa olsun herkes bir şekilde kendisine sormuyor mu? Özellikle de bugünlerde… Aynı şekilde “yanlış okudum işaretleri” dizesi de sürekli peşimizde dolanan bir gerçeği temsil etmiyor mu?
Yaşın, Üşümüş Kuşlar‘da hepimizin dertlerine tercüman oluyor. Geriye dönüyor, yorumladığı bugüne dair bir söz söylüyor ve gelecekle ilgili hayaller kuruyor. Yaşın’ın şiirlerini okurken bazen açılan bazen de sımsıkı kilitli bir kapının önünde oturur buluyoruz kendimizi. “Kalbimiz geçiyor aklından” dediğinde, o kapının önünde nelerle yüzleşebileceğimizi az buçuk kestirebiliyoruz; yaşamda olduğu gibi suretler gerçekleri, gerçekler de suretleri kovalıyor.
“O GÜZEL ÇOCUKLARI BEKLEME ŞEHİR…”
Yaşın’ın şiirlerinde hep “buraya bak” benzeri bir uyarı seziyorsunuz; anlatmaya uğraştığı ise hepimizin zaman zaman gözden kaçırdığı ya da ısrarla sumen altı ettiği duygu durumları. Orada aşk ve acı da var, buğulu gözlerle veya coşkulu sözlerle üstesinden gelmeye çabaladığımız hayat da. Bazen her ikisi de çemberi tamamlar gibi birbirine kavuşurken yaşamın iki ucuna göndermede bulunuyor. Kimi anlarda da her şey dağınık kalıyor, yarımlığımızı duyumsuyoruz. Yaşın, böyle zamanlarda bir es verip kendisine dönme ihtiyacı hissediyor: “Kendime bakıyorum/ kelimeler aynasında.” Sözcükler, tam da bu vakitte ne kadar eksik olduğumuzu hatırlatıyor.
Yaşın’ın şiirleriyle kurduğu bulmaca içinde, kendimizle yüzleştiğimiz ya da en azından buna ilişkin bir çağrı işittiğimiz bir gerçek. “Bazen şaşıp kalırım işte/ içimde açan bir şiire” dizesindeki gibi biz de o bulmacanın karelerinde gezinirken şaşırıp duruyoruz. Bunun açıklaması, “İnsanın sırlarına erdim/ içimin gecesini geçerken” dizesinde saklanan yolculuk olabilir mi?
Yaşın’ın şiirleri, herhangi bir zorlamada bulunmadan davet ettiği yolculuğun açacağı kapıları gösteriyor bize. Kelimelerin gücünü veya yorgun düştüğü anları da… Kitap, “biz” diyor büyük oranda; “salt kendine odaklanma, karşındakine de bak” çağrısı gönderiyor hepimize. Hal böyle olunca, herkesin acısını ve mutluluğunu sırtlanan dizeler ortaya çıkıyor. Şair, unutuşa teslim olmamak ya da olup bitene kayıtsız kalmamak için bizi cesaretlendirirken kelimeler sussa bile uğultusunun sürdüğü bir ortamdan bahsediyor. Bu uğultu ona “Arka sokaktan ölüm geçer/ biz hayatı kutlarken” diye yazdırıyor.
Bunu nasıl yorumlamalı? Bence tek bir kelime yeterli: Sorumluluk. Yaşın, öznelliği anlatanların yanında hayata kattığı dizelerle de dikkat çekiyor Üşümüş Kuşlar‘da. Geriye dönüp bakıyor veya geleceğe dair hayaller kuruyor fakat öbür yandan bugünü de atlamıyor. Hayatın eğriliğini ve doğruluğunu sorgularken ortak ve evrensel acılarımızı, insanlığımızı unutmama isyanı da geliştiriyor. Tıpkı “Suriç” şiirinde olduğu gibi: “O güzel çocukları bekleme şehir/ cıvıl cıvıl öldüler onlar/ bir hayalin dallarına konar gibi.” Yaşın, bu kadarıyla yetinmiyor; “Batsın Bu Dünya” şiirini de kaleme alıyor: “Bir mülteci botunda/ batıyor bu dünya.” İki dize, birkaç sözcük ve hayli etkileyici bir tonlama…
Neşe Yaşın, Üşümüş Kuşlar‘la belleğimize, yüreğimize ve vicdanımıza sesleniyor. Bir hayat varsa ve onu bir şekilde yaşıyorsak, orada bu üçünün aksamadan çalışması gerektiğini anlatıyor bize.
- Üşümüş Kuşlar
- Yazar: Neşe Yaşın
- Türü: Şiir
- Basım Tarihi: Temmuz 2016
- Sayfa Sayısı: 120 Sayfa
- Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
- Üşümüş Kuşlar - 20 Temmuz 2016
- Kıraç Gökyüzü - 1 Temmuz 2016
FACEBOOK YORUMLARI