Mehmet Cevat Yıldırım ikinci romanı “Nedamet”te geçmişe dair karanlık sırlar barındıran bir taşra kasabasında yaşananları anlatıyor. “Nedamet” iktidar ve kitleler arasındaki çıkar ilişkisini ve suç ortaklığını sergilerken yüzleşmenin kaçınılmazlığını vurgulayan dikkate değer bir roman.
Mehmet Cevat Yıldırım 1979 Ankara doğumlu. Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdikten sonra yüksek lisans eğitimini Paris’te Sorbonne Nouvelle ve Saint Denis üniversitelerinde, doktorasını İstanbul Üniversitesi’nde tamamladı. Bir süre Virgül dergisinde yazarlık ve editörlük yaptı. 2013 yılında yayımlanan ilk romanı “Kabusname” 1939 yılında bir konağa musallat olan hortlakları anlatan hikayesiyle korku türüne yaklaşmakla birlikte Yıldırım’ın ele aldığı meseleler güncel siyasi tartışmalara ilişkindi.
Bu vakalar burda geçer
“Nedamet”te anlatılanlar da çok eskilere uzanıyor. Ama eskilerin hayaletleri yönlendiriyor Viranbayırlılar’ın kaderini. Roman kahramanı İlyas da bu insanlardan bir tanesi. Berber çıraklığı yapan bir delikanlı. Kasabanın güçlü simalarından Hakim Bey’in karısının öldürülmesiyle değişiyor İlyas’ın kaderi, daha doğrusu Hakim’in evinde bulduğu albümden çıkan eski bir fotoğraf. Fotoğraf karesinde ölü bir kadının önünde poz verenleri gördüğünde İlyas’ın merakı uyanacak, yıllar önce yaşananları araştırdığında kabullenmesi zor bir gerçeğe ulaşacaktır. Bu gerçeği şöyle özetler bir arkadaşına;
“Kasabanın kaymakamı, emniyet müdürü, yargıcı, kabadayısı el ele verip yirmi yıl önce oranın en güzel kızına tecavüz edip öldürmüşler. Kız kadimîymiş. Kadimîler adalet isteyince ailesini de öldürüp geri kalanını da sürmüşler, kaçırmışlar, kovmuşlar. Çoluk çocuğu da öldürüp, kadimîlerin mallarına hep el koyup Viranbayır’ı böyle kurmuşlar.”
İşte bu andan sonra İlyas için Viranbayır’da yaşamak zordur İlyas için;
“Vicdansızlık, acımasızlık, hoyratlık bu tozlu kasabada hep bu kadar çok muydu? Yoksa o fotoğrafı göreli beri mi bunları daha çok fark ediyordu? Ne olursa olsun, Viranbayır’ın kara ruhu her gün kendisini hatırlatmanın bir yolunu buluyordu. Bu ruh bir orada bir burada ete kemiğe bürünüyor, rastgele seçtiği birisini yakalayıp yok ediyor, bu suretle diğer herkesi de bu keyfiliğin dehşeti altında yaşamaya mahkûm ediyordu. Her gün, her an herkesin gözü önünde olmadık zalimlikler yaşanıyor, sanki kimse görmüyor, kimse duymuyordu. Görmemek görülmemenin, görülmemek de hayatta kalmanın bir yoluna dönüşmüştü. Yine de hiçbir şeyin garantisi yoktu. Hayat dolu bir gülümsemenin, dostça bir şakanın, bir yabancıya karşı nezaketin ölümcül sonuçları olabiliyordu. Canını korumasını bilenlerin doldurduğu mahalleler ise mezarlık kadar sessiz, ıssız ve cansız görünüyordu.”
Viranbayır’a, Viranbayırlılar’a gün geçtikçe daha da yabancılaşan İlyas çareyi bu uğursuz kasabadan kaçmakta bulacak, gittiği büyük kentte yeni bir hayat kurmaya çalışacaktır. Aradan yıllar geçer, adını Viranbayırlı İlyas’tan alan bir başka genç adam doktor olarak Viranbayır’a atandığında eski defterler yeniden açılır. Artık hesaplaşma zamanı gelmiştir…
“Nedamet pişmanlık değildir”
İnsanın insana yaptığı kötülükler sadece Viranbayır’daki toplu kıyımla ilgili değil; Viranbayır halkı arasındaki çekişmeler ya da İlyas’ın gerek büyük şehirde gemi tayfa olarak yazıldığı gemide olup bitenler de kötülük saflarını tahkim edecek olaylar. Zaten Viranbayır’ın anlatıldığı bölümlerle İlyas’ın kentte ve gemideki hayatı arasındaki bağlantıyı kötülük temasıyla bağlıyor Yıldırım. Ancak romanın kurgusundaki belirsizlikleri yeterince ortadan kaldıramamış. Bunda olayların yaşandığı zamanın -yazar tarafından bilhassa- belirtilmemesinin rolü var. Zaman çizelgesini suç ortaklarının yaşlarına göre çıkartmaya çalışmak, emeklilik yaşları çoktan geçtiği halde nasıl olup da aynı kasabada görev yaptıkları sorusunu yanıtlamak beyhude bir çaba olmaktan ileri gitmiyor. Ve son olarak İlyas’ın Viranbayır’dan ayrıldıktan sonra başından geçenlerin Viranbayır’da yaşananların yanında sönük kalması, bu bölümleri yazmasa da olurmuş düşüncesi uyandırıyor. Şunu söylemeliyim ki “Kabusname”de de din adamıyla bilim adamı arasındaki konuşmaların ağırlığı hikayenin gerilim yanını gölgede bırakmıştı.
Bütün bunlar yazdıkça, deneyim kazandıkça üstesinden kolaylıkla gelinecek eksiklikler. Mehmet Cevat Yıldırım, çok daha iyisini yazacak potansiyeli olduğuna inanmamızı sağlayacak bir anlatı becerisine sahip. Ancak asıl övülmesi gereken yanı gerçeklerle yüzleşme konusundaki kararlılığı ve bakış açışı. Buradan hareketle iktidar ve kitleler arasındaki bağı çok iyi tahlil etmiş. Bu öyle bir bağ ki her türlü kitle histerisini, bugün içine düştüğümüz durumun analizini ortaya koyabiliyor. Yıldırım iktidarın mantığını yıllar önceki katliamı gerçekleştiren Rıza Başkan’ın ağzından dillendirmiş;
“Sana şimdi bunlar bir felaket gibi geliyor ama o gece bütün bunları herkes bir bayram havasında yaşadı. (…) İnsanlara çok şey verdik doktor. Sadece parayla olacak iş değil bu. Onlara bir manevi hazine verdik! Haklı olduğumuzu söyledik. Ne olursa olsun biz haklıydık. Haksızsak daha da çok haklıydık. Söylesene, hep haklı olmak, bu kimin başını döndürmez? Tabii ki peşimize takılacaklardı. (…) “Onların nefret etmesini seviyorum doktor. Onlar nefretlerini bana emanet ediyorlar, ben de böylece onları yönetiyorum. Sevgi de budur! Hepsine bir baba gibi, bir koca gibiyim. Bendeki sevgi onların bana saygısıyla tamamlanıyor. Nizamımızın esasını bu teşkil ediyor.”
Sormayın Viranbayır neresi diye, Kadimiler’in kimliğini hiç merak etmeyin. Viranbayır Çorum’dur, Sivas’tır, Maraş’tır, İzmir’dir, Ankara’dır, Diyarbakır’dır… Kadimiler Rum da olabilir Ermeni’de. Belki de Kürt’tür, Alevi’dir, Yezidi’dir.. Hem zaten ne önemi var. Romanda anlatılanlar size nereyi ve kimleri çağrıştırıyorsa yer orasıdır, katledilenler onlardır. Peki neden hiç kimse nedamet getirmedi, getirmiyor? Nedamet sözcüğü nasıl silindi belleğimizden. Mehmet Cevat Yıldırım’ın Rıza Başkan’a söylettiği sözleri bir dilek olarak alıntılayarak bitireyim;
“Bunları neden mi anlatıyorum? Ben nedamet getiriyorum doktor. Nedamet nedir bilir misin? Nedamet kuru kuruya bir pişmanlık demek değil. Nedamet evvela yaptığının kötü olduğunu kabul etmek, herkese söylemektir. Bununla kalmıyor: Şimdiye kadar sürdürdüğün bir işi artık yapmamak demektir. Nedamet getirdin diye masum olmazsın, sadece kendin olursun. Suçlu olduğunu herkes öğrenir. Bunu neden mi isteyesin? İnsan kim olduğunu bilmek ister, insan başkalarının da kendisini tanımasını ister. Bir gün herkesin seni bilmesini, eğer sen suçluysan suçunu da bilmesini istersin. Kim olduğunu söylemek istersin. İnan ya da inanma, bu seni rahatlatır, özgür kılar(…) Nedamet getirmemin asıl sebebi, buradan ileriye yürümenin başka bir yolunun olmamasıdır doktor.”
- Nedamet
- Mary Shelley’in Yaratığı - 4 Şubat 2018
- Jules Verne’in Fantastik Dünyası - 28 Kasım 2017
- Dorian Gray’in Portresi; Yazarını Yok Eden Roman - 19 Ekim 2017
FACEBOOK YORUMLARI