
Genelde umarsızca tutunduğu karamsar, karanlık bir yanı var Woolf’un. “Virginia ile Vita” da onun bu yönünü bir hayli ortaya koymuş. İki insanın aşkına tanıklık ederken mutlu, pembe sahnelerle dolu satırlar okuyacağınızı düşünebilirsiniz.
Virginia her zaman şehvetli bir aşk yaşamayı hayal etmişti ama cinsel ürkekliği ve hayattan korkması onu manastır saflığında tutmuştu, hayatta farklı davranamamış olmaktan dolayı pişmanlık hissediyordu.
Bu sefer ağır bir yazar düştü payıma: Virginia Woolf. Kendisi, yaşadığı çalkantılı ve duygusal açıdan gelgitli hayatıyla ağır; yazdıkları, fazlasıyla duygusal içeriği bakımından ağır bir kişi. Kitapseverler okumamış olsa bile ismini mutlaka duymuştur.
“Virginia ile Vita” yazarın kendi yazdığı bir kitap değil. Vita Sackville-West isimli bir kadınla yaşadığı aşk üzerine, aralarında geçen mektuplaşmalar ve Virginia Woolf’un günlüklerinden yola çıkılarak yazılmış, biyografik özellikler de taşıyan bir roman.
Vita Sackville-West, Madam Harold Nicolson, aristokrat şıklığı ve girişkenliğinin canlı timsali soylu hanımefendi. Vita, tek başına bir gösteriydi.
Tam adıyla Victoria Sackville-West aslında Virginia’nın taban tabana zıddı olabilecek bir kişilik. Alabildiğine özgüvenli, ekonomik bakımdan özgür olabilmesini sağlayan bir çevreden gelen ve bütün bunların bilinciyle tanıdığı insanları etkilemeyi, büyülemeyi başarabilen bir kadın.
Bir kadını arzu etmek için bin bir sebep vardır, bir erkeği sevmekten daha çok belki de. Bir kadın daha çok ayrıntı, daha çok ton, jest, saplantı, aksesuvar, daha çok vefasızlık ve daha çok çekişme sunar, Vita’nın da hiçbir eksiği yoktu ve Virginia, onu ruhu için olduğu kadar, ipekler içindeki dekoltesi için de seviyordu.
Virginia ise yaşadığı depresyonla var olabildiğini düşündüğü için sürekli sınırlarda dolaşan, ne olursa olsun kendini bir türlü beğenmeyen bir kadın olarak yaşamaya çabalıyor.
Deliliğinin dehasının ayrılmaz bir parçası olduğuna inandığından, bu iyileşmeden bir uzvunun kesilmesi ya da bir organının alınması kadar korkuyor, her türlü müdahaleye direnç gösteriyordu.
Bu iki kadın karşılıklı birbirinin özelliklerine imrenerek âşık olurlar, ama dönemin bu türde bir ilişkiyi kaldıramaması, her ikisinin de evli oluşu ilişkilerini yaşayabilmelerine pek elvermez. Aşklarını doyasıya yaşayamasalar da fırsat buldukça görüşmeden, diğer zamanlarda ise mektuplaşmadan duramazlar. Bu kırıntı şeklindeki iletişimlerinde sürekli birbirlerini kıskanma halindedirler.
Vita alacakaranlığa rağmen, sevgilisinin deli bakışlarında çakan şimşeği fark etti. Bu kadının birini ya da kendini öldürmesi mümkündü. Bu marazi kıskançlık krizini engellemeyi deneyebilirdi ama o an için Virginia’nın öfkesi hoşuna gidiyordu. Yaşadığı fetih duygusu paha biçilmezdi.
Virginia’nın yaşadığı bunalımlar, gelgitler o kadar çoğalır ki, sonunda Vita’yı bir roman kahramanına dönüştürmeye kalkışır. Ve ünlü “Orlando” böylece doğar. O dönemin edebiyat çevrelerinde görülmemiş bir karakter yaratır Virginia. Önce erkek iken daha sonra kadına dönüşen bir kişi olur Orlando.
Virginia, Vita’yı Dulcinea’sına kavuşmak için dünyayı bir uçtan bir uca kat eden çizmeli kedi olarak hayal etti. Ölümsüz Vita, çağları ve asırları aşan Vita, değişik kişilikleri, bir erkekle bir kadını aynı anda kucaklayan Vita.
Genelde umarsızca tutunduğu karamsar, karanlık bir yanı var Woolf’un. “Virginia ile Vita” da onun bu yönünü bir hayli ortaya koymuş. İki insanın aşkına tanıklık ederken mutlu, pembe sahnelerle dolu satırlar okuyacağınızı düşünebilirsiniz. Kavuşulamayan bir aşk var ortada. Tutku dolu. Tutkunun getirdiği öfke ve kıskançlık nöbetleri, çatışmalar ana izleği oluşturuyor.
Hiçbir şeyi unutmamak, Monk’s House’a geri dönmek ve Vita’yı kâğıda dökmek gerekiyordu; nankör Vita, istikrarsız, değişken, iblis Vita.
Eve yaklaşırken, onun için bir not yazdı:
Siz var mısınız? Sizi ben mi yarattım? Sürekli sizi düşünüyorum ama değişik görünümler altında
Virginia
Özellikle de Virginia’nın yaşadıklarını okumak ilginç oluyor. Sanki roman değil de, gerçek öz yaşam hikâyesi okuyormuş hissi yaşatıyor kitabın yazarı Christine Orban.
Ne kadar küçük olurlarsa olsunlar, çelişkileri kafasından atma gücünü bulamadığı zaman depresyon içinde yok olup gidiyor, durulmak bilmeyen sinsi dalgalar gemisini batırıyordu.
191 sayfalık kitap akıcı dili sayesinde rahat okunuyor ama sayfalar boyunca meşhur yazarın gelgitleri, kendini ayağa kaldırmak için çok da çaba göstermeme eğilimi sizi de depresyonuna çekebilir. Yine de bu ünlü yazarı daha yakından tanımak isteyen edebiyat meraklıları ve ilginç bir aşk hikâyesini okumak isteyenler için iyi bir kitap olmuş.
- Virginia ile Vita
- Yazan: Christine Orban
- Çeviren: Birsel Uzma
- Can Yayınları, Şubat 2016
- EĞİTİM HAKKIMIZ SÖKE SÖKE ALIRIZ - 6 Haziran 2022
- Zeka mı? O da ne? - 3 Ağustos 2018
- Taşkafa; İdil ve inatçı dedesi… - 20 Nisan 2018