Virgülün Şikâyeti: “Simlâ Sunay biçim arayışının, deneysel anlatımın yoğun olduğu ikinci öykü kitabıyla, Virgülün Şikâyeti’yle çıkageldi.”
Beş Günün Öyküsü: “Kısa cümlelerle oluşan yalın, içe işleyen, özenli bir öykü dili var Saadet Timur’un.”
Raftan
Virgülün Şikâyeti
İlk öykü kitabı İçbahçe’yi 2013 yılının sonlarına doğru okuyucusuyla buluşturan Simlâ Sunay bu yılın hemen başında ikinci öykü kitabını yayımladı: Virgülün Şikâyeti. İlk kitabındaki öykülerle farklı anlatım yolları için yolculuğa çıktığının ipuçlarını veriyordu. Anlatılanlar yabancısı olmadığımız insan halleriydi, kentin boğucu havasıydı, beton blokların kıstırdığı yaşamlardı, duvarlardı, duraklardı, mutfaklardı, fallardı, yazıhaneydi, yıkımlardı… İçbahçe’nin özellikle üçüncü ve dördüncü bölümündeki öyküleri “nasıl anlatmalı?” sorusunun da öne çıkarıldığı öykülerdi. “Fal”, “Yazıhane”, “Evsiz Ev Kadını” ve “Yıkım” öyküleri sayılabilir. Özellikle kitabın son öyküsü olan “Yıkım” biçim arayışının ileriye, sonrasına da taşınacağını söylüyordu okuyucusuna. Okuyucusunu yanıltmadı Simlâ Sunay biçim arayışının, deneysel anlatımın yoğun olduğu ikinci öykü kitabıyla, Virgülün Şikâyeti’yle çıkageldi.
İlhan Berk’in Berk Sözlüğü’ndeki Virgül maddesiyle açılıyor kitap. İlhan Berk’in virgül tanımlamasındaki maddeler daha sonra kitabın bölümlerini oluşturuyor. Üç bölüme ayrılıyor kitap: I – Süreklilik, sonrasızlık, II – Durukluğa karşı çıkmak, III – İmgelemek. Virgül sonlandırmaz, sürekli kılar yazıyı, hareketlendirir. Her virgülden sonra o cümleye uygun başka açılara, çağrışımlara, imgelere yönelmek gerekir ki virgülden sonrası sürüp gidebilsin. Tek bir cümledir virgül, söylenecek sözün tek bir cümlede olmasını sağlar. Başlangıçları ve sonları barındırmaz virgül, başlatmaz, sona erdirmez, sürüp gidenin içinden çekip alır anlatacağını. Simlâ Sunay bu özellikleriyle yerleştiriyor öykülerinin ana eksenine virgülü. Sanki tek bir öyküye dönüştürüyor anlatılanları virgül; başlamayan, sonlanmayan, hareket halinde, kışkırtan, sözü sınayan, her ne kadar başka başka da olsa hepsini birleştiren tek bir öykü.
Virgülden başka işaret kullanmıyor yazar. Konuşmalarda tırnak işareti kullanılıyor sadece. Özel isimler dışındaki bütün sözcükler virgüllerin içinde kaldığı için küçük harfle başlıyor. Sürekliliği sağlamak için yeri geldiğinde iki virgül kullanıyor. Sözcüklerdeki inceltme işaretleri de virgülle yapılıyor. Virgüle büyük bir özgürlük alanı açıyor kitabında Simlâ Sunay. Ne de olsa “doğada nokta yoktur,” Kitap Oktay Rifat’ın Virgül şiiriyle son buluyor: Her bütüne meydan okuyan!
Öykülere ritim kazandırıyor virgüller. Zamanın akışı o ritmin içersinde ve çağrışım zenginliğiyle daha bir yoğun duyumsanıyor. Yaşanan zamanın insanı ezen, tedirgin eden, kimi zaman yok eden karanlıklarında dolaştırıyor okuyucusunu. İnsanın içine işleyen öykülerle karşı karşıya kalıyorsunuz, ama duygusal yoğunluktan kurtarıyor biçimsel denemeler, bir yabancılaştırma etkisi sağlıyor, düşünsel bir uzak açıya götürüyor okuyucuyu. Göçler, göçmen çocuklar, evler, Haydarpaşa tren garı, caddeler, yırtık damakla uyanan başbakan, cambaz Âdem hem içini sızlatıyor okuyucusunun hem de o yaşamların arkasındakileri düşünmeye, sorgulamaya kışkırtıyor.
“Süreklilik, sonrasızlık” adını taşıyan ilk bölüm “dargın bir sürgün” öyküsüyle açılıyor. Kitabın en güzel öykülerinden biri olan “dargın bir sürgün”, anne babasını yitiren öykü kahramanının ailesinin eski günlerini, göçlerini, bırakıp geldikleri toprakları anımsamasının öyküsüdür. Fasulyeler için köye dönmek isteyen babası, ilk baskı şiir kitaplarının toplanıp çerçeveletilerek duvara asılması, tümüyle kuşlarla bezeli mutfak tezgâhı, gittikçe bulunan kuyuların derinlikleri… İlk bölümün ikinci öyküsü olan “cadde” gerek anlatımıyla, örgüsüyle, gerek öykü kahramanlarıyla kitabın ilgi çekici öykülerinden biri. Tek cümleye dönüşen yoğunluk, çağrışımsal anlatımın zenginliğiyle, birleşiyor. Bir caddenin iki yanında birbirini kollayarak yürüyen bir adam ve bir kadın… Caddeye, yaşama, insanlara ilişkin keskin bir bakış… Bu arada anlatıcının sesi giriyor devreye, yazara yaptığı göndermelerle. Sonraki birkaç öyküsünde de yazara göndermeler yapan anlatıcıyla karşı karşıya kalacak okur. Anlatıya başka bir katman daha ekleyecek. Üçüncü öykü “manzara” kilise patlamasından dolayı işten çıkarılan Müslüman kilise çalışanının öyküsüdür. Bir kulağı andıran Haliç, sağda solda oynayan, gelip geçenden para isteyen Suriyeli çocuklar, bombalar, çöpler…
Kitabın ikinci bölümü “durukluğa karşı çıkmak” adını taşıyor. Bölümün ilk öyküsü “erguvan bir yöndür”, annesi öldükten tam yirmi yedi gün sonra erguvanlı eve yeni bir anne getiren babasına olan tek isyanını, yazdığı mektubu anlatır yazar olan kızına babası. Geçmişe dönüşlerle kurgulanır öykü; erguvanlar açtığı zaman evin yolunu bulmakta zorlanmaz çocuk, babasını bekler, teyzesi bir ağacın arkasına gizlenmiş çocuğu gözlemektedir. “cer dairesi” adlı öykü Haydarpaşa Garı için yazılmıştır. İstasyon şefi Vahdettin, gelip geçen yolcular… Yedi kez gelir vahdet, her birinde bir başka birliktir garı dolduran. Birinde atlardır, birinde kuşlar, birinde insanlar, kimsesiz çocuklar, sanatçılar, gençler, yaşlılar…
Üçüncü bölüm “imgelemek”, “yarık” adlı öyküyle açılır. Bir sabah damağına saplanan yakıcı bir acıyla uyanır başbakan. Derin bir yarık vardır damağında. Göndermelerle, çağrışımlarla gelişir öykü, ne kadar tanıdık olsa da büyülü gerçeküstücü bir havaya bürünür. Kitabın etkileyici öykülerinden birine dönüşür. Bölümün ikinci öyküsü “pazaryeri” pazardan kalmış yiyecekleri toplayan insanları anlatır. Üçüncü bölümün ve kitabın son öyküsü “A” renkleri seçemeyen, cambaz gibi direk tepelerine tırmanan Âdem’in iç burkan öyküsüdür.
Virgülün yaşamın acımasızlıklarından, tekinsiz yanlarından şikâyetidir bu öyküler. Yaşamın sürekliliğine müdahale eden diğer noktalama işaretlerinden şikâyetidir. Kendisinin “ezik ve kekremsi” olmasından şikâyetidir.
Simlâ Sunay bu ikinci öykü kitabıyla öyküdeki arayışını sürdüreceğini söylüyor. Kendi dilini, anlatımını bu arayışın oluşturacağını düşünüyorum. Bu arayışın varlığı, denemek, nasıl anlatmak gerektiğini öncelemek Simlâ Sunay’ın biçeminin yapısını oluşturacak. Bundan sonraki durağını merakla beklemek gerek.
- Virgülün Şikâyeti
- Yazar: Simlâ Sunay
- Türü: Öykü
- Basım Yılı: 2016
- Sayfa Sayısı: 92
- Yayınevi: Aylak Adam Yayınevi
Sahaftan
Beş Günün Öyküsü – Saadet Timur
İlk olarak Asım Bezirci’nin 1950 Sonrasında Hikâyecilerimiz adlı kitabındaki bir söyleşisinde rastlamıştım adına Saadet Timur’un. Dönemine göre ilginç gelmişti söyledikleri. Sonra zamanla kitaplarına ulaşabildim sahaflarda. İlk öykü kitabı Şeytansız İstanbul Yayınları arasında 1958’de yayımlanmış. Kitabın kapak kompozisyonu Bedri rahmi Eyüboğlu’na ait. İkinci kitap Bu Kadar Değilim 1963’te İzlem Yayınları tarafından yayımlanıyor. Ulaşabildiğim son öyküler toplamı ise Beş Günün Öyküsü adını taşıyor, Dayanışma Yayınları arasında 1982’de yayımlanmış. İzlem Yayınları’nın yayımladığı ikinci kitabın arka sayfasında ‘yazarın hazırlanmakta olan diğer eserleri’ başlığıyla bir roman ve bir oyun kitabı olarak iki kitap adı daha veriliyor. Ama yayımlandığına ilişkin kayıt bulamadım, sadece üç öykü kitabının adını yazıyor yazar sözlükleri.
1926 yılında Trabzon’da doğar Saadet Timur Ulçugür. İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirir. Edebiyat öğretmeni olarak İstanbul ve Ankara’da görev yapar. İstanbul Radyosu’nda çalışır. 1985’te genç sayılacak bir yaşta yaşama veda eder.
İlk öyküleri 1952’de Seçilmiş Hikâyeler ve İstanbul dergilerinde yayınlanır. Ardından Dost, Yeditepe, Yeni Ufuklar, Türk Dili, Ataç dergilerinde öyküleriyle, yazılarıyla yer alır. Asım Bezirci’yle söyleşisinde öyküde ‘düz bir yüzeyi derinleştirmek’ istediğini söyler. “Bunu az sözcükle nasıl yapabilirim çabası çok vaktimi alıyor. Öyle sözcüklere ihtiyaç duyuyorum ki tek başına birleşik olsun (yoğun), simgecilerin renklerini bir arada kullanmak, böyle sözcüklerin peşinde koşmak, elimdeki fırça değil kalem.”
İlk kitabı Şeytansız’da daha çok bireyin iç dünyasına, ürkek kadınların yaşamına, cinselliğe, sevgisizliğe, yitiklere yer verir. İkinci kitabı Bu Kadar Değilim de daha toplumsal konulara yer verecektir. Özellikle kadınların sıkıntıları, erkek egemen toplumda yaşadıkları sancılar, baskılar yer alacak, yenik düşen kadınları taşıyacaktır öykülerine. Beş Günün Öyküsü adlı üçüncü kitabında düz bir yüzeyi derinleştirmek isteyen öykü anlayışına daha çok yaklaşacaktır. Özellikle kadınların toplumla yaşadıkları çatışmaları, evlilik kurumunun sıkıntılarını, sancılarını, dirençli olmaya çalışan ama çoğu kez yenik düşen insanları ele alacaktır. “Sevebilmek”, “Kedi Bakışı”, “Tutsak”, “Yenilenmek” ilgiyle okunabilecek öyküler.
Kısa cümlelerle oluşan yalın, içe işleyen, özenli bir öykü dili var Saadet Timur’un. Sözcük titizliği, boşluklarla, çağrışımlarla ilerleyen anlatımı okuyucusunu içine çekiveriyor. Genç yaşında yitip gitmeseydi, günümüze, geleceğe kalacak daha çok ürün verebilseydi ne iyi olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.
- Karton Ev ve Kör Karga - 23 Ekim 2016
- Özcan Karabulut ve Şahap Sıtkı - 18 Eylül 2016
- Raftan; Yavaş Ateş, Sahaftan; Samim Kocagöz - 25 Haziran 2016
FACEBOOK YORUMLARI