Her okuyucunun kendine göre çok farklı detayları anlamlandırarak ayrılabileceği “Yağmur’dan Sonra” özellikle şu yaşadığımız pandemi günlerinde okunması gereken bir roman.
“Yağmur’dan Sonra” Defne Suman’ın romancılık serüveninde, kendine farklı bir yer edineceğinin işaretini daha ilk satırlarda veriyor. Yazarın daha önceki romanlarında alışılagelmiş samimi ve içten diliyle okurun hemen hikâyenin içine çekilebilmesi sağlanabilirken, bu romanda yazarın bilinçli olarak satırlarla arasına koyduğu mesafeyle okurun da metne aynı uzaklıkta kalabilip her an sorgular bir şekilde satırlar arasında dolaşabilmesinin istendiği izlenimine varılabiliyor. Neredeyse her cümlede çıkartılacak türlü anlamlar peşine düşebilen okuyucunun da hikâyenin bir karakterine dönüşebileceğinin işareti de bu yolla verilmiş oluyor. Bu da metnin istenilen derinlikte irdelenebilmesine olanak sağlayabiliyor. Her okuyucuya hikâyede mutlaka kendine bir yer edindirtecek nitelikte kaleme alınan “Yağmurdan Sonra” insan yaşamına dair ne varsa gözler önüne seriyor.
Ana karakterlerin izinde zamansal boyuttaki geçişlerle metin giderek hareketlenirken aynı zamanda her bir cümle de kendi içinde deviniyor öyle ki her birinin derdi bambaşkaymış, görünenin altında esas anlatılmak isteneni okuyucuya işaret etmeye ya da metinden kopup da bağımsızlığını ilan etmeye çalışıyormuş gibi okuyucuyu her eline geçen fırsatta dürtüyor. Hem dildeki hem de içerikteki bu hareketlilik okuyucuyu metne kolaylıkla bağlayabiliyor. Romanda kullanılan birçok ögenin (kişi, yer, mekân, olay ya da durum) sembolleştirilmesiyle, anlatılmak istenen daha da boyutlanabilmiş, dahası bu ögelerin kamuflajlarının da ayrı ayrı gerçekliği sorgulatılabilir bir hâl almış. Bu yolla Suman’ın figüratif dili ustalıkla kullanıp okuyucuyu satırların daha derinine çekebildiği açıkça görülebilmekte.
Roman tüm karmaşasıyla tüm gelgitleri arasında aslında tam da yaşadığımız zamanı ve garip bir hâle dönüşen günümüz “insan” ını anlatıyor. Hikâyenin içinde yer alan Kaya, Kibel Ana, Yağmur, Bulut, Doktor, Jandarma, Muhtar ve diğerleri… Hepsi kendi bakış açılarıyla kendi bedenlerine, dahası zihinlerine hapis olmuş durumdalar… Özgürce daha da önemlisi olabildiğince “insanca” yaşamalarına imkân yokmuş gibi… Nereye gidilirse gidilsin, ne olursa olsun ki bu büyük yıkımları da beraberinde getiren, “insanın altından yeri kaydıran”, insanı yerinden yurdundan eden, öldüren (savaş, deprem, öldürücü salgın…) hiçbir şey bu durumu değiştiremiyor. Birbirini anlama, yaşamı en basit şekliyle algılayabilme, erdemli olma hâllerinden her geçen zaman daha da uzaklaşılıyor ve giderek daha da hapsolunuyor… Ta ki üçüncü salgından sonra yeryüzünde kalmayı başarabilen son insana kadar…
Roman, okuyucuyu en basit insani hâllerden, bütün dünyayı yüzyıllardır kötücül bir şekilde etkileyen siyasi, ekonomik, dini çatışmalara, özellikle teknolojik alandaki gelişmelerle küreselleşmenin doğurduğu toplumsal değişimlere ve dönüşümlere kadar adeta “Dur! Düşün!” yağmuruna tutuyor. Yazar tarafından özellikle özgür bırakılmak istenen okuyucu, hikâye boyunca yer yer satır aralarında kulağına fısıldananları dinlerken yer yer de yüzüne olanca şiddetle çarpan yağmur damlalarının etkisiyle kendi dünyasında başka başka hikâyelere girip çıkabiliyor. Her okuyucunun kendine göre çok farklı detayları anlamlandırarak ayrılabileceği “Yağmur’dan Sonra” özellikle şu yaşadığımız pandemi günlerinde okunması gereken bir roman.
- Yağmur’dan Sonra
- Yazar: Defne Suman
- Türü: Roman
- Baskı Yılı: 220
- Sayfa Sayısı: 160 Sayfa
- Yayınevi: Doğan Kitap
- YAĞMUR’DAN SONRA - 18 Mart 2021
- KÖR ADIM - 1 Kasım 2019
- Botter Apartmanı - 24 Nisan 2019
FACEBOOK YORUMLARI