Yaz tatili geldiğinde insanlar akıcı kitaplar okumayı daha çok tercih ediyor. Kitap satın alırken de tercihlerini bu yönde yapıyorlar.
Özellikle böylesine sıcak havalarda evinizde, balkonunuzda ya da kumsalda kurgusundan sizi uzaklaştırmayacak kitaplar seçmeniz gayet normal. Kitap Eki olarak, İdefix’in yaz aylarındaki satış oranlarına göre kitapseverlerin en çok tercih ettikleri kitapları derledik.
1. Elia İle Yolculuk
Zülfü Livaneli ve Nazlı Berivan Ak’ın söyleşisi için TIKLAYINIZ
Dünyaca ünlü sinema ustası ve yazar Elia Kazan, kendini bir Amerikalı ya da Yunan gibi değil, bir Anadolulu gibi hissederdi. Pek çok oyuncuyu da birlikte çalışmaya “Anadolu gülüşü” dediği yetenekle ikna ederdi.
Bu yetenek onu, hayatı boyunca taşıyacağı “işbirlikçi” etiketinden kurtaramadı. McCarthy dönemindeki hataları, onu ömür boyu kovaladı. Üçüncü Oscar’ını bile üzüntüyle kaldıran Kazan, belki biraz avunmak ve arınmak için annesinin dizlerine koşan bir çocuk gibi, memleketi Kayseri’nin yollarına düştü. Kaderini bilen ama ölmeden önce ona karşı mücadele eden bir Yunan trajedi kahramanı gibi.
Kadim Anadolu, bambaşka ilkelere sahip, farklı deneyimler yaşamış iki insanı, Zülfü Livaneli ve Elia Kazan’ı belki de tek ortak yolculuklarına çıkarmayı başardı.
2. Hayvanlardan Tanrılara – Sapiens
Zafer Köse’nin incelemesi için TIKLAYINIZ
Kitabın en iddialı ve en ilgi çekici bölümü, kuşkusuz, insanlığın geleceğiyle ilgili tezlerden oluşan son sayfaları. Artık insanlığın evrime müdahale etmeyi de aşarak, doğrudan evrimi yönetecek aşamaya yaklaştığına dikkat çekiliyor. Genetik bilimindeki canlı özelliklerinin kopyalanması gibi gelişmeler, yeni türler veya çeşitler üretme olanağı yaratıyor. Artık itaat için silahlı güçlere, gönüllü kölelik için çeşitli medya manipülasyonlarına gerek kalmayabilir, genetik bilimi bu işi çok daha sade biçimde halledebilir.
3. İmamın Ordusu
İmamın Ordusu, sembolleşmiş bir kitaptır. Türkiye’de “kitapların bombalardan daha tehlikeli” bulunduğu bir dönemde, yasaklara, baskılara karşı gerçeği savunmanın sembolüdür…
Ahmet Şık’ın, gerçekler karanlıkta kalmasın diye ödediği bedelin sembolüdür. İfade özgürlüğüne sahip çıkmanın ve dayanışmanın sembolüdür. İktidarın, Cemaat’in istediği her şeyi verdiği, Cemaat’e dokunanın “yandığı” günlerde Ahmet Şık, bu kitabı nedeniyle hapse atıldı. İmamın Ordusu, yayımlanmadan yasaklandı; 2011’de internetten “000Kitap” adıyla okurlara ulaştı.
O gün FETÖ komplosunun mağduru olan Şık, bugün FETÖ’yle ilişkisi olduğu iddiasıyla bir kez daha Silivri’de.Bir yanda Pensilvanya’daki İmam, iktidardaki suç ortakları ve 15 Temmuz’da halkın üzerine yağan bombalar var, diğer yanda da her baskı döneminde cezaevine giren bir gazeteci. Gazetecilik onurunun ve aydın namusunun kanıtı İmamın Ordusu, yeniden okurlarla buluşuyor. Ahmet Şık, “dokunmaya” devam ediyor… (Tanıtım Bülteninden)
4. Bağırmayan Anne Baba Olmak
Anne babaların aileleri için istediği aşağı yukarı aynıdır: sakin, karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı bir aile ortamı.
Bağırmayan Anne Baba Olmak şiddetsiz iletişimi anlatıyor. Hal Edward Runkel dünyayı ilişki ilişki, tek tek sakinleştireceğine inanıyor. Yeni bir metot, “üç günde çocuğunuzu nasıl muma çevirirsiniz” türünden bir ebeveynlik yöntemi sunmuyor. Aksine, kendinize odaklandığınızda ve böylece sakin kalabildiğinizde yaşamakta olduğunuz sorunları hiç yaşamayacağınızı söylüyor.
Önerileri uygulamak size sadece çocuklarınızla ilişkilerinizde değil, tüm ilişkilerinizde faydalı olacak. Yeni bir bakış açısı kazanacaksınız ve bu pencereden baktığınızda sizi zorlayan sorunlar bambaşka görünecek.
Bağırmadan, öfkelenmeden, “hadi” demeden çocuk büyütmek mümkün, denemeye ne dersiniz? (Tanıtım Bülteninden)
5. Olağanüstü Bir Gece
Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak “suç” işler. Böylece yeniden “hissetmeye” başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, “hayatın en dibindeki lağımlara” sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır.
6. Homo Deus; Yarının Kısa Bir Tarihi
Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens’le insan türünün dünyaya nasıl egemen olduğunu anlatan Harari, yeni kitabında insanın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunda yeni bir türe, Homo deus’a evrildiği bir gelecek kurguluyor.
Geleceğe dair öngörüler yarını çoğu zaman bugünün benzer bir yansıması olarak ele alır. Gelecekte hayal bile edemeyeceğimiz bir teknolojiye sahip olacağımızı düşünür, yine de özgürlük ve eşitlik gibi hümanist değerlerin bize yol göstereceğine inanırız. Homo Deus, bu tür beklentileri güçlü argümanlarla geçersiz kılarken, her sayfasında provokatif iddialarla okurunu alternatif gelecek ihtimalleri üzerinde düşünmeye davet ediyor.
7. Aeden – Bir Dünya Hikayesi
Geri dönmüyorlardı!
Artık niye Dünya’da olduklarını biliyorlardı.
Yaşam enerjisinin bu şekilde yağmalanmasına izin vermeyeceklerdi, ne pahasına olursa olsun ona sahip çıkacaklardı.
Evrende hata yoktu, tesadüf yoktu!
Nihayet anlamışlardı.
İnsan doğulmaz, insan olunurdu.
Masalla gerçeği ayırt edebilecek okurlara…
8. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun “gönderen”inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: “Sana, beni asla tanımamış olan sana”. Kadın büyük tutkusunu hep bir “bilinmeyen” olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde “taraflar” değil, sadece tek bir “taraf” vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi? Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda “mutlak aşk” kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!
9. Huzursuzluk
Zafer Köse’nin incelemesi için TIKLAYINIZ
Sevilay Uztutan’ın incelemesi için TIKLAYINIZ
İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.
Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi… Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.
10. Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda
AKP ve Fethullahçılar…
Bir dönem öncesine kadar Türkiye’yi siyasal ve toplumsal olarak birlikte dönüştüren iktidar ortakları…
Yakın geçmişin yol arkadaşları…
Şimdi “Yeni Türkiye”nin savaşan güçleri olarak karşımızdalar.
Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda, Fethullahçılar’ın kanlı darbe girişimine giden yolun nasıl hazırlandığını gösteriyor, Türkiye’nin yakın geçmişine dair ayrıntılı bir analiz sunuyor. (Tanıtım Bülteninden)
11. Fi-Çi-Pi
Fi
Fi, deneyimin içinde kaybolmak yerine korkmadan deneyime sahip olmanın yolculuğudur. İçinde bolca bulunan manipülasyon, seks, aldatma ve aldanma hikâyeleri belki herkesin dikkatini çekebilir ama gerçeklerden yola çıkılarak ulaşılmak istenen yerde sadece farkındalık vardır.
Fi güzelliğin lanetlendiği, zekânın yağmalandığı, iyinin kurban edildiği ve kasaba kurnazlığıyla yönetilen bu gezegende, içine doğduğumuz bu kutsal hayatı kutlamak için yazılmıştır. Kendi potansiyelini keşfetme cesareti gösterebilmiş gerçek kişilere, çatlama cesareti gösterebilmiş tohumlara adanmıştır. Bir kişiye duyulan aşktan daha acımasız bir şey var mıdır?
Çi
Hayat, insanın kendi potansiyeline ulaşabilmesi için dikkatle, incelikle, muhteşem bir zekâyla dizayn edilmiştir. Yapman gerekeni yapamıyorsan, olamıyorsan, doğamıyorsan hayat çok acıtır, anlaman için hırpalar, yorar. Seni sen yapabilmek için ne gerekirse yapmaya hazırdır.
Bu kitap ‘kendine gelmek’ için burada olduğunun farkına varabilenlere yazıldı. Fi ile çıkılan yolculuğun tek durağıdır Çi. Sadece farkındalığa giden, değiştiren, mutlaka geliştiren bir yoldur bu ama sunduğu seks, macera, intikam, ihtiras sizi aldatmasın, zordur.
Hayatı değil sistemi yaşadığımızı fark edenler, harakete geçmek için işaret bekleyenler, umursamayanlara karşı umursayanlar, hissedemeyenlere karşı hissedenler adına ve kendi tekamülünde kaybolmuşlar için yazılmış, dengeye adanmıştır. Hayat harekete geçen herkesi varması gereken yere götürür.
Pi
Can Manay’ın Duru’ya duyduğu açlıkla çıkardım seni yola, Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını Deniz’le anlatmaya çalıştım sana… Beni takip etmen için yolumuzu onların hikâyeleriyle süsledim. Anlamları da hemen hemen her satıra gizledim. Çünkü Pi’deydi asıl anlatmak istediklerim. Çaresizdim. Vazgeçemezdim. Sana bu manzarayı mutlaka göstermeliydim. Seninle nihayet burada buluşmak için çok emek verdim.
Şimdi yine gel benimle, birlikte yürümeye devam edelim. Savaşların savaşılarak kazanılamayacağını, asıl zaferin ancak doğrudan ayrılmayınca kazanıldığını Özge anlatsın sana, Yaptığımız her şeyin evrende dönüp dolaşıp bize nasıl geri geldiğini Can’dan dinle, Analiz edebildiğimiz kadar güçlü, sadeliğimiz kadar güzel, gerçekliğimizdeki samimiyet kadar eşsiz olduğumuzu Bilge’de gör, Kendi değerini başkalarının gözünden biçenlerin acısını Duru’yla anla, Ve Deniz’in düşüncelerinde tanış geleceğin insanıyla… Gel benimle. Yolumuz uzun değil, Nihayet sana gidiyoruz, bana… BİZ’e. Sorgulanmamış, analiz edilmemiş bir yaşam hiç yaşanmamıştır.
12. Kuşlar Yasına Gider
Serdal Keskin’in incelemesi için TIKLAYINIZ
Doğan Yalçın’ın incelemesi için TIKLAYINIZ
Kuşlar Yasına Gider, baba ile oğulun “uzaklara baktığı”, “babanın eskiyi hatırlayarak ölümü beklediği”, çocukların babaya “sessiz bir merhametle nefes verdiği” insanın içine işleyen bir eserdir. Kahramanları, “bulanık ve uğultular içinde olan dünyada” incitmekten kaçınan, hatır bilen, “aldatmayıp aldatılan”, “kapılarını kilitlemeyen”, yardımsever insanlar olan ‘merhametli bir romandır’ Kuşlar Yasına Gider…
- Netflix Türkiye mayıs programı belli oldu - 23 Nisan 2022
- Halsey’den İstanbul konseri - 23 Nisan 2022
- Sepultura Türkiye’ye geliyor - 23 Nisan 2022
FACEBOOK YORUMLARI