“Yazdığım Ankara” isimli kitabında İlkin Dikmen sırtlarındaki Mustafa Kemal ve Seğmenler Anıtı’na selam verir Dr. Necati Yalçın. Analara, atlara, kağnılara… Mustafa Kemal’e hoş geldiniz diye sesleniriz birlikte.
Ankara’nın gezilecek neresi var, demeyin! Dr. Necati Yalçın Ankara’yı yazmakla bitirememiş. Yazarımız bir Ankara sevdalısı. Bu sevgi tek yönlü değil elbette. Ankara’nın tarihi, sanatı, sanatçısı, müzesi, anıtı, çiçeği, sokağı ve nice özellikleri kitapta yerini almış.
Kendi deyimiyle, “Miras değil, emanet değerlere çıkan güzergâhlarla dolu bir Ankara kitabı.” Kitabın en ilginç özelliklerinden biri, anlatılan mekânların adres ve telefonunun yazının sonuna eklenmiş olması.
İlkin Dikmen sırtlarındaki Mustafa Kemal ve Seğmenler Anıtı’na selam verir yazarımız. Analara, atlara, kağnılara… Mustafa Kemal’e hoş geldiniz diye sesleniriz birlikte.
Hamamönü, Ankara’nın en eski semtlerinden biridir, Karacabey Hamamının hem eski hem yeni hali merak uyandıran akıcı bir dille aktarılmış. Rus Sefirinin konutundan tutun, buraya neden St.Petersburg Meydanı dendiğine değin. Bu semti Saat Kulesinden, Mehmet Akif Ersoy heykeline kadar yazarla geziyoruz. Ersoy’un evi, parkı ve müzesi de ziyaret edeceğimiz yerlerden.
Cumhuriyetin diplomatları sayesinde Almanya’da can güvenliği kalmayan dünyaca ünlü beyinlere genç Cumhuriyet nasıl kucak açmış okunmadan olmaz. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kuruluş aşaması anlatılırken binaların yapımı için çağrılan dünyaca ünlü mimarlar anlatılır. Bunlardan biri de ülkemizde özgürce çalışabilmekten onur duyan Bruno Taut’dur. Bu mimarın ölümü ülkemizde olmuştur ve Atamızdan tam kırk gün sonradır, Neden? Fakülte de bir müze var. Devrim şehidi Kubilay’dan acı bir iz, o günkü şapkasıyla orada. Unutmadığımızı fısıldıyoruz minnetle.
Mustafa Kemal’in Ankara’daki ikinci mekânı, Gar’daki Direksiyon Binası, hem Fikriye Hanımın piyanosuna kulak vermiş hem de Çerkez Ethem ile Mustafa Kemal’in karşılaşmasına tanık olmuştur. Nasıl mı, Yaver Salih’e sormalısınız, o anlatır size.
Yazar kitabında Ankara’yı semt semt gezer neredeyse. Şimdi sıra Abidinpaşa’ya ismini veren valimizin Ankara için yaptıklarında. Yol, demiryolu, kente su getirme, evlerin kireçle beyaza büründürülmesi, okullar, hastane… daha neler. Üstelik bu vali kitap yazan biri. Her şeye vakit bulmuş o yokluk yıllarında. Şimdi onun yaşadığı evde her hafta Ferfene etkinliği düzenleniyor. Ne olduğu kitapta.
Kitapta kentin incisi Ankara Palas da yerini alır. Tarihi, mimarı, balosu, simetrisi… Atamızın dans ettiği o ünlü fotoğrafın olduğu salon için şöyle der yazar: “Yürüyün ortasına dek. Varsın müzik olmasın, sevdiğinizle dans edin. Bir de fotoğraf çektirin. Orijinali gibi boydan olsun.”Atatürk’ün ve sizin fotoğrafınız. Bu iki güzel fotoğrafı yan yana evimize asmamızı önerir.
Ruhi Su, Aşık Veysel ve Sabahattin Eyüboğlu gibi efsane isimlerin usta öğretici olduğu Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün umutlu öyküsünü duygu dolu satırlarda bulabiliriz. “Geceleri bir el üstümüzü örterdi,” diye anılan öğretmenlerin öyküsü…
Yine Ankara’nın heykellerinin, tarih boyunca bata çıka nerelere gittiğini merak ediyorsak sayfaları takip etmeliyiz. Tarihi Ankara Kız Lisesi’nden kimlerin mezun olduğunu okulu gezdirirken anlatacak yazarımız.
Gülhane Tıp Müzesi’ni ne yazık birçok Ankaralı bile bilmiyor. Hikâyesi oldukça ilginç. Hâlâ bazı tıp fakülteleri derslerinin bir parçası olarak müzeyi geziyormuş.
Kitapta anlatılanları birer satırla geçmek üzücü ama öyle çok şey anlatılmış ki az da olsa yazmadan geçemiyor insan. Mesela Ankara’nın Çiğdem çiçeğinin tepesine apartmanlar dikilmiş…
Çoban Mektebi’nde unutmayacağımız soru: Önümüzdeki günlerde hava nasıl olacak, olmalıymış. Anadolu Ajansı’nın kuruluşu, Opera, Küçük Tiyatro, Büyük Tiyatro, Oda Tiyatrosu ve bu mekanların hayata geçirilmesi için emeğini esirgemeyen Muhsin Ertuğrul’dan söz etmeden nasıl geçilir…
Ulus’taki Zafer Anıtı. Top mermilerini kağnı değil de neden kadınlar taşıyormuş, biliyor muyuz. Yanıtı çarığın altındaki kayalardaymış… Meydandan Yahudi Mahallesine geçiyor Ankaralı yazarımız. “Yok olmadan Yahudi Mahallesine gidin,” diyor “gecikmeyin!”
Saraçoğlu Mahallesi de Kızılay’ın ortasında. Şehrin göbeğinde sincap olur mu demeyin, olur. Mahalle yıkılmaz, ağaçları kesilmezse olmaya devam edecek. Bozkır Ankara’nın 391’i endemik 2168 tür bitkiye sahip olduğunu ve Antalya’dan sonra ikinci sırada olduğunu, ODTÜ Ormanının büyüklüğünü, kelebeklerini biliyor muyuz…
Şefik Bursalı ve Mustafa Ayaz’ın müze ve hikâyeleri yine kitabın incelikli satırlarında. “Yaptıklarım , Atatürk ve Cumhuriyet’e borç ödeme çabasıdır. Ben Mustafa’ydım, köyde marangoz olacaktım, Mustafa Ayaz oldum.”
Pembe Köşk, Birinci Meclis ve tabloları, balmumu heykellerin akıbetini, Sergi Evi’nin Opera binasına dönüştürülmesindeki emeğin hikâyesini öğrenip, bahçedeki Leyla Gencer, Muhsin Ertuğrul ve Cüneyt Gökçer heykelleri önünde, ustaları selamlayarak geldik insanlık tarihine tanıklık eden Anadolu Medeniyetleri Müzesine. Sürekli yenilenen müzeyi bir günde bitirmek ne mümkün. Ankara, Türkiye’nin kent planlaması yapılan ilk kenti. Müzede de dünyanın ilk kent planı mevcut.
“Ahi,” kardeşim anlamına gelir. Eli, kapısı, sofrası açık; beli ve dili kapalı kişidir, diye tanımlıyor yazar ve Ankara’da Ahi mekânlarının izini sürüyor. Elbette incelemekle bitecek bir konu değildir Ahilik, “Pabucu dama atılmak,” deyimi ile nasıl ilişkisi var merak ediyor musunuz?
Kitabın sonlarında Al Gözüm Seyreyle bölümlerinde, İlk Meclis’ten Çankaya’ya kadar dizilmiş onca tarihi yapı için YIKMAYIN diye yakarır adeta yazar. Friglerin başkenti Gordion’dan, Sakarya Meydan Muharebesinin geçtiği yerlere, Alagöz Karargâhına, Anıtkabir’e kadar bitmek tükenmek bilmeyen bir Ankara anlatılır kitapta.
Dr. Necati YALÇIN’a enerjiniz daim olsun, nice Ankara kitaplarına…
|
- LOKUMLU MASA - 1 Temmuz 2021
- SEKE SEKE UÇTU ÖYKÜLER - 8 Mayıs 2021
- BÜCÜRÜK’LE BÜYÜCÜ ABLASI - 6 Ekim 2020
FACEBOOK YORUMLARI