
Ferrante her romanında yaptığı gibi, Yetişkinlerin Yalan Hayatı’nda da hiçbir duygu ve davranışın boş olmadığını ya da bir boşluğu doldurmak adına yaşanmadığının ve yazılmadığının altını çizmek istiyor. Bu durumlar asla erkek dünyası üzerinden anlatılamayacağı için elbette her romanın odağına kadınları koyuyor.
Bir romanı kaç farklı kavram üzerinden, kaç farklı bakış açısıyla, kaç farklı tartışma zemini üzerinden, kaç farklı noktadan ele alabilirsiniz? Yetişkinlerin Yalan Hayatı. Şunu hemen belirtmek gerekiyor; bu romanı okuma esnasında, bitirdikten hemen sonra ve bitirdikten bir süre sonra gündelik hayatımızda yaşadıklarımıza, gündelik duygularımıza tam ve yerinde atışlar yapıyor, bu yüzden dimağımızda benzersiz bir tat bırakıyor diyemeyeceksiniz. Bu kadar basit olmayacak anlamını bulan şeyler, hissettikleriniz. Başka bir şey var! Daha başka, daha derinde, yüzeye çıkıp kendisi için -hemencecik- ben buradayım dedirtmeyecek, basitçe görüp, anlayıp, bulamayacağımız bir şey, hatta şeyler.
Elena Ferrante’nin kendisiyle açıklanabilir bir durum mu bu? Hayır. Yetişkinlerin Yalan Hayatı romanının ve Napoli Romanları serisinin yazarının ayrıntılı hayat hikayesi ile de açıklayamazsınız bu durumu. Çünkü hakkındaki hiçbir ayrıntı netleşemiyor. Netleşmesine izin vermiyor. Yetişkinlerin Yalan Hayatı ile birlikte Napoli Romanları başlığı altında toplanan Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım (L’amica Geniale) Yeni Soyadının Hikayesi (Storia Del Nuova Cognome) Terk Edenler ve Kalanlar (Storia Di Chi Fugge E Di Chi Resta) Kayıp Kızın Hikayesi (Storia Della Bambina Perduta) romanlarının yazarı Elena Ferrante 1991 yılında yazdığı ilk romanı Belalı Aşk (L’amore Molesto) için yayıncısına; “Bu kitap için hiçbir şey yapmayacağım. Çünkü yeterince yaptım. Onu yazdım.” diyerek bir mektup gönderiyor. Mektubunda ayrıca; hiçbir şekilde fotoğraf vermeyeceğini, hiçbir gazete ve TV kanalında görünmeyeceğini, ödül törenlerine katılmayacağını, kendisine sorulan soruları yalnızca yazılı olarak cevaplayacağını belirtiyor. 2015 yılında istisnai bir söyleşi veriyor fakat sınırlı soru ve cevap çerçevesi içerisinde. Bu romanlar karşısında tüm bu magazinsel bilginin bir önemi var mı? Elbette yok. Fakat okurun dimağında, duygularında, benliğinde oluşan capcanlı his, harika romanlar okumanın canlı tutan hisleri ister istemez merak duygunuz harekete geçiriyor. Ferrante’nin kendisi ile özdeşleşen, anlattığı hikayelere de yansıyan net olmayan durumlar, olaylar nereye evrilirse evrilsin veya nasıl bir bilgiye ulaşılırsa ulaşılsın bitmeyen muğlaklık hissi belki de, onu ve romanlarını güzel kılan en önemli unsur.
Kendi Yalanını Bulan Gerçekler
Yetişkinlerin Yalan Hayatı, Napoli tepelerinde rahat bir çocukluk geçiren Giovanna’nın günün birinde babasının onu kötü şöhretli halası Vittoria Hala’ya benzediğini söylediği sözleri işitmesiyle başlıyor. Babasının annesiyle günlük bir konuşma esnasında söylediği sözler Giovanna’nın rahat hayatının geri kalan kısmında onu rahatsız etmeye, bu benzetmeden duyduğu huzursuzluk onu, geniş bir zaman diliminde, beklenenin tam aksi yönde değişmesine sebebiyet veriyor. Elena Ferrante hikayeyi Giovanna’nın anlatımıyla bize aktarmaya başlar başlamaz hiçbir oyalamaya, tansiyon yükseltmeye, beklenenin cazibesini artırma oyunlarına gerek duymaksızın şu satırları yazıyor: “Evden ayrılmadan iki yıl önce babam, anneme benim çok çirkin olduğumu söyledi. Bu cümle annemlerin evlenir evlenmez satın aldıkları, San Giacomo di Capri tepesinde bulunan Roine Alto’daki evde, alçak sesle telaffuz edildi. Her şey –Napoli görüntüsü, soğuk Şubat ayının mavi ışığı, o sözcükler- dondu kaldı. Bense kayıp gittim ve bana bir öykü vermek isteyen ama aslında bir hiç olan, bana ait sayılmayan, gerçekte ne başlamış ne de sonuca ulaşmış bu satırların içinde hala kaymaya devam ediyorum: Hiç kimse, şu anda yazan ben bile bu anlatı yumağında ipin ucu görünecek mi yoksa bu çözmesi mümkün olmayan, acıdan bir çile mi, onu bilmiyorum.”
Giovanna’nın babasının Vittorya Hala’yı kastederek yapmış olduğu bu çirkinlik benzetmesi Giovanna’nın bedenini ve ruhunu hedef tahtasına çevirmeye yetiyor. Üstelik kendisinin de vurguladığı gibi, “kendisine ait olmayan” bir öykünün içine kaymış buluyor kendini. Buna karşılık Giovanna’nın ilk hamlesi aile içinde kötü şöhrete sahip olan Vittoria Hala ile tanışmak oluyor elbet. Kişisel değişimini başlatacak olan bu ilk hamleyi Giovanna’nın büyüme hikayesi olarak sınırlamak sığ bir dimağ ile romanı okumaya benzeyeceğinden hemen belirtmem gerekiyor ki; Giovanna’nın Vittoria Hala’yı tanımaya başlamasından sonraki süreçler onun yetişkinlerin dünyasını tanıma, onların stratejisiyle ilerleme konusunda önemli adımlar atmasına sebebiyet veriyor. Giovanna’nın aileye ilişkin öğrendiği her bir detay çocukluğun yitimi değil de, ergenlik döneminin yetişkinlere uyum sağlama çabası ve önemli eşiklerden geçme deneyimleri olarak sunuluyor. Bunun içinde Giovanna’nın erkekleri tanıma, kadınları anlama, aynı yetişkinler gibi yalan söylemeyi öğrenme, gerçeklerin şeklini değiştirip sunma, riyakarlık ve her türde yolunu bulma davranış modelleri var. Fakat ince ama çok önemli bir farkla diyebileceğimiz şekilde Giovanna, bir ergen olarak yetişkinlerin karmakarışık dünyasına aynı onlar gibi olarak (yalan söyleyerek, riyakarlıkla, gerçekleri olabildiğince menfaatine uydurarak) ayak uydurmaya çalışmaktansa baştan sona yalanlarla dolu olan bu yetişkin düzen içerisinde kendi doğrularının organizasyonunu iyi yaparak eşlik etmesi zaten “kendisinin olmayan bir öyküdeki” büyüme hikayesinin en önemli farkı olarak karşımıza çıkmasını sağlıyor. Bu küçük ama önemli fark Yetişkinlerin Yalan Hayatı romanını kendi kategorisinde benzersiz kılıyor.
Kadın / Erkek / Sınıf / Düzen Farkı
Giovanna yeni çıktığı yolda kendi yürüme, yön bulma, davranış oluşturma serüvenine tanıklık etmeye başlarken aynı zamanda 90’lı yılların başına tekabül eden Napoli yaşamının sınıf farklarını, yoksulluğunu, mücadelesini, kadın ve erkeğin toplum içerisindeki konumlanma biçiminin de irdelendiği bakış açılarını okumaya başlıyoruz. Ferrante ideal yaşamı iyi şartlarda tutturmuş bir ailenin düzenin bir cümleyle bozup, üç kuruş parayla kıt kanaat geçinen insanların huzursuz şartlarıyla eşitleyip üzerine düşünmemizi isteyerek önemli bir ironiyle karşı karşıya bırakıyor bizleri. Roman boyunca meydana gelen kişisel, ailesel, toplumsal, sınıfsal kırılmaların, eşik atlamaların her bir detayında romanın o ilk paragrafına dönüş yapıyoruz aslında. Babasının Giovanna’yı “çirkin” halasına benzetmesinin kendisinin ömrü boyunca kurtulmak için çalışıp didindiği alt sınıfı sembolize ediyor olması, ailedeki erkelerin kadınlar üstündeki tahakkümünün olumsuzluktan besleniyor oluşu, kadınların erk gücü besleyen görmezden gelmelerinin (öyle ki evin ölü erkeğinin duvardaki fotoğrafının aile üzerindeki tahakkümünü devam ettirmesi gibi) sınıf bilinci üzerine dahi etki yaptığını, yukarı Napoli’den aşağı Napoli’ye doğru çıkılan yolun katmanları arasında birçok sosyolojik, sınıfsal, ekonomik, psikolojik okuma ediminin yansımaları olması gerçeği yetişkinlerin içinde bulundukları dünyaya ilişkin neden “yalan” bir hayat çeperini sapasağlam şekilde oluşturduklarını gösteriyor. Giovanna’nın duyduğu bir cümle basit bir büyüme hikayesini tetiklemiyor yani. İlk başlarda istemsizce içine doğduğumuz ve yaşamaya başladığımız ahlaki, sınıfsal, psikolojik, kültürel ve en önemlisi “yalan” düzenin Giovanna’nın vücut bulduğu karakter yapısı üzerinden sorgulanması, sonra bozulması, bozulduktan sonra el yordamıyla fakat kendi doğruluk vasıtalarını kullanarak yeniden yapılandırılmasına her bir okuyucu olarak duyduğumuz elzem doğruluk ihtiyaçlarımızın dile gelmesi, hatta neredeyse duygusal bağlamda yüzde yüz karşılığını bulması açısından da önemli oluyor.
Bir diğer önemli ayrıntı olarak; romanın baş karakteri ergenlik döneminde olan bir genç kız. Kız çocuğu olmak Ferrante romanlarının ana izleği. Tek bir atışta bir çok hedefi vurmanın formülü diyemeyeceğiz kadar katmanlarını öznel durumlar üzerinden kuran, baştan sona kurgu bir romanda dahi gerçekliği su götürmez derecede düzenin kendisini birebir yansıtan detaylar hayatın içinde kız çocuğu olmanın yükünü her defasında gözler önüne seriyor. Vittoria Hala, üzerinden tanımlanan çirkinlik ve kötülüğün, (yani bir “kadın” üzerinden tanımlanan, “erkek” değil) bu kavramlarla hiç ilgisi olmayan ve aile geçmişiyle ilgili -kendisine bu sıfatlar yakıştırılmadan önce- bir haber yaşayıp giden Giovanna için, (yani ergen bir “genç kız” için, ergen bir “genç erkek” için değil) dönüm noktasının başlangıcı olarak tekabül etmesi varlığımız üzerine bindirilen yüklerin eşit olmadığının en çarpıcı göstergesi. Kadının aile içinde bir çocuk, aile içinde genç bir kız, ailesini kurmuş evli bir kadın, toplum içerisinde kadın, sınıfsal farklar içerisinde kadın, erkeğin bakış açısıyla kadın, kadının kadına bakışıyla kadın, anne olarak kadın olma durumları neredeyse ilmek ilmek işleniyor. Klasik anlamda bildiğimiz feminist öğretilerin kat kat üstüne çıkan kadın anlatımı romanın isminin içinde geçen “yalan” kavramını da altüst ediyor. Ferrante her romanında yaptığı gibi, Yetişkinlerin Yalan Hayatı’nda da hiçbir duygu ve davranışın boş olmadığını ya da bir boşluğu doldurmak adına yaşanmadığının ve yazılmadığının altını çizmek istiyor. Bu durumlar asla erkek dünyası üzerinden anlatılamayacağı için elbette her romanın odağına kadınları koyuyor. Sorgusuz sualsiz aidiyetler ve geri dönüşü olmayan dönüşümler ve değişimler kadın varlığı ve yaşama katkısı üzerinden değer buluyor çünkü.
Sonuç Olarak Elena Ferrante Gerçeği
Olumsuzun bize öğrettikleri, kalıcılığı, canlılık veren hisleri; daha da önemlisi en “iyi niyetli” olanların dahi içinde zamanla büyüyerek geliştiği “kötülük hislerinin” ve ailelerin geçmişlerinin etrafını çeper gibi saran “yalan” gerçeğinin çoğu zaman kendini ifade etmenin tek yolu olarak karşımıza çıkması Yetişkinlerin Yalan Hayatını çok iyi bir roman yapmakta. Yazının başında belirttiğim yüzeye çıkıp kendini hemen belli etmeyen şeylerin içinde bulunduğumuz yalan çeperlerinin sarıp sarmaladığı gerçekler olduğunu artık biliyoruz. Bunu eninde sonunda yaşarken kaçtığımız ne varsa, hayatın gerçeği olarak öğreniyoruz.
Elena Ferrante ile ilgili çoğu bilgi muallaklığını hala korumakta. Meraklı bir gazeteci Elena Ferrante olarak tanıdığımız yazarın asıl isminin Anita Raja olduğunu yıllar önce ilan etti ama, kimin umurunda! Napoli’de yaşadığı düşünülen yazarın kadın mı erkek mi olduğu bilgisi bile net değil. Fakat her romanını kadınlar üzerine kurgulamış, hikayelerini kadınlar üzerinden anlatmış bir yazarın tüm bu romanlar üzerine 2015 yılında yazılı olarak verdiği söyleşisinde kendisine sorulan bir soruya, onu “erkek” olarak tanıtan gazetecilerin bunu kadınları zayıf görme dürtüsüyle yaptıkları cevabını vermesi onun kadın olduğu konusunda beni yüzde yüz ikna etmekte. Kısaca Ferrante’nin hayatı üzerine söylenen bol tartışmalı sözler romanın ismine yaraşır biçimde Yetişkinlerin Yalan Hayatı’nın bu derece iyi roman oluşunun tesadüf olmadığını göstermekte.
Ayrıca kitabın çevirisine imza atan Eren Yücesan Cendey’e ellerinize sağlık demeden geçmek istemiyorum. Hikayedeki sınıfsal farklardan dolayı meydana gelen anlatım ve dil farklarını (Yukarı Napoli – Aşağı Napoli) temiz bir çeviriyle aktarabilmek zordur. Bu anlamda bir okuyucu olarak romanı bu denli temiz bir çeviri ile okumanın konforunu yaşattığı için teşekkür ederim.
Yetişkinlerin Yalan Hayatı romanını alınacak kitaplar listesine ekleyin lütfen.
- Yetişkinlerin Yalan Hayatı
- Yazar: Elena Ferrante
- Çeviri: Eren Yücesan Cendey
- Türü: Roman
- Baskı Yılı: Ekim 2020
- Sayfa Sayısı: 339 Sayfa
- Yayınevi: Everest Yayınları
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021
FACEBOOK YORUMLARI