Genç yetişkin türünde yüksek tempolu ve akıcı gerilim romanları basmayı kendine düstur edinmiş DEX Yayınları, bu sefer başarısını Marisha Pessl’in üçüncü romanı olan “Yokdünya’da Uyanış” ile kanıtlıyor.
Genç yetişkin türünde yüksek tempolu ve akıcı gerilim romanları basmayı kendine düstur edinmiş DEX Yayınları, bu sefer başarısını Marisha Pessl’in üçüncü romanı olan “Yokdünya’da Uyanış” ile kanıtlıyor. Rhode Island eyaletinin Warwick adlı şehrinde başlayan hikâye, Beatrice Hartley ve dört yakın arkadaşının ortak bir travmasını merkeze alıyor.
Lise son sınıfta gizemli bir şekilde ortadan kaybolup daha sonra ölü bulunan Jim, tüm grubun yakın arkadaşı ve Beatrice’in de erkek arkadaşıydı. Beş arkadaş, Beatrice, Kipling, Whitley, Martha ve Cannon, Jim’in ölümünün yarattığı etkiyle dört bir yana savrulduktan bir sene sonra bir doğum günü partisinde başladıkları noktada buluşuyorlar. Beatrice, kederle bir şekilde yaşamayı öğrenmiş bir kız olarak karşılarına çıkıyor fakat eskiden kendi evi sayılabilecek o eve gittiğinde anlıyor ki Jim’in ölü bulunduğu nehirde Jim ile beraber bütün geçmiş de boğulmuş, unutulmuş ve aslında gruptan hiçbiri Beatrice’in gelmesini beklemiyormuş. Bu unutuluşa rağmen güzel geçen gece, kendisine Muhafız diyen ürkütücü bir adamın kapıyı çalmasıyla son buluyor.
Muhafız, beşinin de bir araba kazasında öldüğünü ve şu an Yokdünya olarak adlandırılan bir arafta kapana kısıldıklarını söylüyor, buradan sadece bir kişi kurtulabilir ve kurtulmanın tek yolu da beş kişi tarafından yapılacak oylamada kurtulacak kişiyi seçmek. Gerçeği kabullenme ve gerçekle yüz yüze gelme aşamasına kadar beşi de hem birbirlerinden hem kendilerinden kaçmak için hapsoldukları zaman döngüsünde deneyebilecekleri her şeyi deniyorlar. Alkol komasına girmekle başlayıp intihar etmeye çalışmakla geçen akşamlar hep aynı sabaha doğuyor. Bir süre sonra nefret ettikleri bu döngü onlara arkadaş olduklarını tekrar hatırlatıyor. En yakın arkadaşlarının ölümünü aydınlatmak için hep birlikte mücadele etmeye çalışıyorlar fakat bu yolu içlerinden sadece birinin hayatta kalacağı gerçeğini bilerek gittikleri için sona kansız, gürültüsüz ve kestirmeden ulaşamıyorlar.
“Süregelen tekrarlanma deneyimi, insan olmanın doğasına aykırıydı ve size, gözümü bile kırpmadan bunun katlanılmaz olduğunu söyleyebilirdim.”
Kitabın kurgusu eğlenceden arındırılmış bir Bugün Aslında Dündü* ekseninde dönse de karakterlerin yavaş yavaş açığa çıkardığı sırları, pişmanlıkları ve hataları hikâyeyi okurun gözünde gerilimi bitmeyen bir Sisifos okuması yapmaya yöneltiyor. Karakterlere adını koyamadıkları bir güç tarafından verilmiş bu cezayı talihsizlik, gerçek dışılık ya da yaptıklarının bedeli olarak yorumlamak karakterlere nazaran okurun tercihi oluyor. Fakat Sisifos’un ittiği kayayı bırakmak beşinin içerisinden sadece biri için kurtuluş, diğerleri için ise ölüm anlamına geliyor. Herkesin kendi ipini çekmesi gereken bu kitapta, beş genç başka hiçbir seçenekleri olmadığı için fedakâr olmayı ve birlikte yaşadıkları hayaletleri bırakmayı öğreniyorlar. Çünkü her biri, çok yakında kendilerinin de birer hayalete dönüşebileceği korkusuyla yaşıyorlar. Pessl, gençlerin yaşadığı gerilimi hissettirmeyi başarıyor ve okuru sonu gelmeyen bir labirente itiyor. Hikâyeyi, içine bir parça fantastik öğeler yerleştirilmiş genç yetişkin türündeki diğer kitaplardan ayıran en önemli özelliği, okuru her sayfanın alt metninde sorduğu şu soruyla rahatsız etmesi; Gün bittiğinde o günü tekrar yaşamak için sonsuz sayıda fırsatınız olsaydı gerçekten ne yapardınız?
*Groundhog Day (Harold Ramis, 1993)
|
- İngiltere’de tüyler ürpertici bir Cadı Kızı hikayesi - 30 Mayıs 2019
- Yokdünya’ya Uyananlar - 18 Nisan 2019
- Minik patilerin sihirli dünyası: Kediler Ülkesi - 31 Temmuz 2018
FACEBOOK YORUMLARI