Yordam; kuramsal kategoride 3, edebiyat kategorisinde ise 2 yeni kitapla yolculuğuna devam ediyor.
Kuramsal anlamda büyük bir boşluğu dolduran Yordam Kitap yakın zamanda edebiyat alanında da iddialı bir yolculuğa başlamıştı. Yordam; kuramsal kategoride 3, edebiyat kategorisinde ise 2 yeni kitapla yolculuğuna devam ediyor.
Yordam Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan 3 kitap; Ulusun Ölümü ve Arap Devriminin Geleceği, Çin’in Yirminci Yüzyılı ve Ortaçağ Tarihi
Yordam Edebiyat etiketiyle ise Çehov’un iki cilttlik, Taşra Hikayeleri ve Kent Hikayeleri raflardaki yerini aldı.
Ulusun Ölümü ve Arap Devriminin Geleceği Vijay Prashad, daha önce yine Yordam Kitap tarafından yayımlanan Arap Baharı, Libya Kışı’nın ardından yeni bir kitapla Arap devrimine ve Ortadoğu’nun geleceğine bakıyor. Bir gazetecinin keskin gözleriyle, bir akademisyenin bilimsel titizliğini ustaca kaynaştıran Prashad, bizi 2010’dan bu yana Ortadoğu’da yaşanan baş döndürücü değişimlerin izinde bir yolculuğa çıkarıyor. Lübnan’ın El Kaide kontrolündeki bölgelerinden Mısır’ın varoşlarına, Rojava Devrimi’nden AKP’nin başını çektiği karşı-devrim kampına, Prashad’ın peşinde olduğu soru hep şu: Nasıl oldu da Arap devrimi emekçilerin ellerinden çalındı ve kanlı bir mezhepsel çatışmaya dönüştürüldü? Prashad, Arap Baharı’nın ne Tahrir Meydanı’nın ara sokaklarında ne de Şam’ın pazar yerinde yenildiğini düşünüyor. Ona göre, Arap Baharı Washington’da, Paris’te, Tahran ve Moskova’da olduğu kadar Riyad’ın, Doha’nın ve Ankara’nın saraylarında da bozguna uğratıldı. Bölgesel sorunlara tarihsel bir perspektiften bakan Prashad’ın geliştirdiği yanıtlar, sadece yenilginin nedenlerine dair tespitlerden ibaret değil, aynı zamanda bölge emekçilerini bekleyen tehlike ve olanaklara dair mutlaka kulak verilmesi gereken ipuçları da sunuyor… |
Çin’in Yirminci Yüzyılı Çin’in Yirminci Yüzyılı, dalga boylarını ölçen, akıntılardan geriye kalanları inceleyen, yıkıcı ve yapıcı güçleri yeniden değerlendiren, devrimlerin ve geri çekilmelerin ardından inatla eşitliğe giden yolu takip eden bir yapıt. Ülkesi Çin’in yanı sıra Avrupa ve ABD’de yaptığı akademik çalışmalarla, Çin üzerine aydınlatıcı bir külliyatın oluşmasına önemli katkılar sunan Wang Hui, bu kitabında, 20. yüzyıl boyunca Çin’de yaşanan politika değişikliklerine ve devrimlere odaklanıyor. Yapıtına, 1911 Devrimi ve Çin’de çağdaş siyasetin doğuşuyla başlayan Hui, siyasi yaşamdaki ilk kımıldanmaların,1960’lardaki radikal tomurcuklanmanın ve daha yakın dönemdeki liberalleşmenin izlerini sürerek bügünkü yol ağzına kadar geliyor. “Yüzyılın özü, 1911 Devrimi’yle başlayıp 1970’lerin ortalarındaki Kültür Devrimi’nin sonuna kadar süren ‘uzun devrim’dir,” diyen Hui, Çin’in 20. yüzyılındaki “siyasileşme”yi üç veçhede inceliyor: siyasi bütünleşme, kültür ve siyaset, halk savaşı. Wang Hui, “siyasileşme”yle birlikte “siyasetsizleşme”nin de önemine dikkat çekiyor: “Parti, halk savaşı koşullarında kitle çizgisiyle içli dışlıydı; düşünceleri ‘kitlelerden kitlelere’ taşıyarak devasa bir gügüç yaratıyordu. Ama iktidar partisi çoğu zaman kitlelere yabancılaşıp sıradan yoz bir siyasi makineye de dönüşüyordu. Ben bu olguya Partinin katmanlaşması, yani siyasetsizleşmesi diyorum.” Peki bunca dalganın ve siyasi tartışmanın ardından, gerçekten eşitlikçi ve katılımcı bir sistem kurabilmesi için Çin’in bugün ne yapması gerekiyor? Hui’nin tartıştığı bu kritik soru, yeni bir süper güç olma yolundaki ülkeye dair ilerici tartışmaları da yeniden gündeme getiriyor… |
Ortaçağ Tarihi Ortaçağ tarihini, feodalizmin kuruluşu, gelişmesi ve sonra kapitalizmin serpilmesi ve ilk burjuva devrimleriyle birlikte çöküşü çerçevesinde ele alan Ortaçağ Tarihi, 5. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasındaki sınıf mücadelelerinin kapsamlı bir panoramasını sunuyor. Tarihsel materyalist yöntemi evrenselci bir bakış açısıyla birleştiren eser, Ortaçağ tarihini Batı Avrupa feodalizmiyle sınırlayan alışıldık bakış açısının ötesine geçerek, Avrupa, Ortadoğu, Hint ve Çin tarihlerinin birlikte düşünülebileceği bir çerçevve sunuyor. Tarihin akışını imparatorlukların, krallıkların ve aristokratların hâkimiyet ve iktidar mücadelelerinden ibaret görmeyen yazarlar, köylülerin, zanaatkârların ve işçilerin mücadelelerine odaklanarak materyalist tarih-yazımının parlak ve incelikli bir örneğini sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bu mücadelelerin |
Seçme Öyküler 1 Dimov’un sakalı ise tüccarların sakalına benziyordu. Tabii, Dimov eğer bir ressam ya da yazar olsaydı, o zaman herkes sakalının tıpkı Zola’ya benzediğini söylerdi. “Çekirge”den Mezarlıktan iyi bir ruh hâliyle döndük. Ama aradan bir hafta geçmeden, genelgelerle yasak edilmeyen, ne var ki tamamıyla izin de verilmeyen yaşam, o sert, o yorucu, o anlamsız hayat, yine eskisi gibi akıp gitmeye başladı. “Kılıflı Adam”dan ‘Daha başka duygular…’ diye düşünüyordu… ‘Bunlarda hiç duygu olmadığı çok doğru… İşte şimdi amirlerimin evine ziyarete gideceğim, imza defterine imza atacağım… Bütün bunları yaparken insan hiçbir şey duymuyor ki! Öyle işte, boşu boşuna… Yani bir çeşit tebrik makinesi…’ “Ünlem İşareti”nden Klasik Rus edebiyatında eleştirel gerçekçiliğin en gerçek, en olgun temsilcisi sayılan Çehov, hikâyeleriyle Rus edebiyatını olduğu kadar dünya edebiyatını da zenginleştirmiştir. “Yazı yazma sanatı, aslında kötü yazılanları çizme sanatıdır,” sözleriyle yazı anlayışını ifade eden; yalın dili ve ilk bakışta sıradan görünen çarpıcı karakterleri ile Çehov, derinliğin resmini yüzeyde yapmayı başarmış ender yazarlardan biridir. Kent Hikâyeleri, Çehov’un sadece mekân değil, bürokrasinin, yoksulluğun, çözümsüzlüğün, yalnızlığın merkezi olarak da ele aldığı kenti, çeşitli şekillerde sergilediği hikâyelerden yapılmış bir seçki, bir okuma önerisidir. Hasan Âli Ediz’in güzel Türkçesi ile… |
Seçme Öyküler 2 “Eh!” dedi. “Siz bana nasıl yaşadığımı soruyorsunuz! Biz burada nasıl yaşayabiliriz? Yaşamıyoruz ki, ihtiyarlıyoruz, şişmanlıyoruz, sönüp gidiyoruz. Birbirinden ayırt edilmeyen günler ve geceler, sönük, anlamsız, en küçük bir iz bırakmadan geçip gidiyor. Gündüz para kazanmak, akşamları kulüp, katlanamadığım kumarcılar, içkiciler, kısık sesliler topluluğu. Bunun neresi iyi?” “İoniç”ten Bize okuma yazma değil, tinsel yetenekleri açığa vurmak için özgürlük gerek. Okullar değil, üniversiteler gerek. “Asma Katlı Ev”den Benim bütün hastalığım, yirmi yılda bütün kasabada bir akıllı insan bulabilmem ve bu bulduğum kişinin de bir deli oluşudur. “Altıncı Koğuş”tan Matematik derslerinde bazen can sıkıntısından hava bile donup buz hâline gelirken bahçeden sınıfa bir kelebek uçarak girer; çocuklar başlarını kaldırır, uçan şeyi, kelebek değil de yeni, acayip bir yaratıkmış gibi, merakla seyretmeye başlar; işte tıpkı bunun gibi, bizim can sıkıcı küçük istasyona düşen bayağı bir şampanya da bizi eğlendiriyordu. Konuşmadan oturuyor, kâh saate, kâh şişelere bakıyorduk. “Şampanya”dan Taşra Hikâyeleri, Çehov’un sadece mekân değil, bir ruh, bir karakter olarak ele aldığı taşrayı, çeşitli şekillerde sergilediği hikâyelerden yapılmış bir seçki, bir okuma önerisidir. Hasan Âli Ediz’in güzel Türkçesi ile… |
- Netflix Türkiye mayıs programı belli oldu - 23 Nisan 2022
- Halsey’den İstanbul konseri - 23 Nisan 2022
- Sepultura Türkiye’ye geliyor - 23 Nisan 2022
FACEBOOK YORUMLARI