Toni Morrison’dan cesur bir adım; Sula

Sula‘nın kuvvetli kurgusu, birbirinden renkli ve unutulmaz karakterler aracılığı ile iki ayrımcılık türünün görünür hale gelmesini sağlar; ırk ve cinsiyet.

Afro-Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden Toni Morrison, mavi gözlü olmak isteyen zenci bir kız çocuğunu anlattığı ilk romanı En Mavi Göz‘ün ardından, 1988’de kendisine Pulitzer Ödülü’nü de kazandıran Beloved’ı yazdı. 1993 yılında bütün yapıtları için Nobel Edebiyat Ödülüne layık görüldü. Toni Morrisonun,  National Book Ödülü’nü almasını sağlayan 1973 tarihli romanı Sula, Sel Yayıncılık etiketiyle 2018 yılının Mart ayında okurlarla buluştu.

Sulada Ohio’ya gideriz. Küçük bir ırmak kasabasında beyazlar, toprakları bereketli vadi tabanında yaşar. Vadinin üstünde, Medallion’ın yukarısındaki mahalle, golf sahası olmadan önce Taban” adında Afro-Amerikalılara ait bir yerleşim yeridir. Onlar, yoksulluk ve sefaletin kol gezdiği bu verimsiz toprakları, sırf beyazlara üstten bakabildikleri için tercih ederler. Buranın sakinleri için merak edecek çok şey vardır ama, hem birbirleriyle fazla ilgiliydiler hem de düşünecek zamanları yoktur.

Sulaburada yaşayan Sula ve Nel adında iki kadının 40 yıl süren dostluğunu anlatır. Kendi aileleri dahil hiç kimseye, hiçbir yere ait olmayan yapayalnız, sevgisiz iki kız çocuğu birbirlerini bulur, hayata böyle tutunur ve birbirlerini tamamlarlar. Önce yalnızlığı, büyümenin sancılarını, düşlerini paylaşırlar. Daha sonra ilişkileri bir suça dair yakıcı sırrın paylaşımını da göğüsler. Birbirine zıt karakterli bu iki kız çocuğu, en yakın dost olurlar. Büyürler; Nel evlenir ve Sula koleje gider. Yolları on yıllığına ayrılsa da otuzlarında tekrar buluşurlar. Bağlanmanın, aşkın ve ihanetin yan yana yürüdüğü bir yoldur onlarınki.

Kendine has gelenekleri, yaşam tarzı olan kasaba aslında bağnaz, ilerlemeye kapalı bir yerdir. Toplumsal normlara boyun eğen, kıskanç kadınları kendileri gibi olmayanlara nefret besler. Burada başkalarının istediği gibi yaşamayanlar da vardır; Sula gibi. Ancak, kadınlar ne kendilerine ne başkalarına bu hakkı vermek niyetindedir. Diğerleri gibi olmayan, cadı”, lanetli”, uğursuz” sayılmaya mahkumdur. Kendilerine benzemeyenin bilinmezliği, ona duyulan nefret kötücül bir çizgi üstünde onları bir araya getirir.

İçini kendinizce doldurmanıza izinli olmadığınız kadın olmak ile karşı karşıya buluruz kendimizi. Sula, sadece hikayeye adını veren kişinin değil; tüm kadınların, kadın olmanın hikayesidir aslında. Romanın sıra dışı kadınları Sula, Eva, Hannah, Nel; hepsinin temsil ettiği bir şey vardır. Sula’nın annesi Hannah, kimse için tehlike arz etmeyen cinsel özgürlüğünün peşindedir. Başkalarına tuhaf gelse de onun için çok sıradandır talepleri. Nel ise, sesini, isteklerini bastıran ebeveynlerine yaptığı gibi evlilik tarafından bastırılmayı da kabul eder sonunda. Zaman içinde daha fazla sıradanlaşır, kendi büyüsünü kendisi bozar. Sonunda daracık bir hayatın içinde sıkışmış bulur kendisini.

Kötücül, otoriter, ancak onu terk eden kocasının bıraktığı tüm sorumlulukları bacağını kaybetme pahasına yerine getiren güçlü Eva, içinde yaşadığı toplumun çokça anlam yüklediği bir erkeğin yapamadığı şeyi yapıp çocuklarının karnını doyurur, hayatta kalmalarını sağlar.

Sula ise evliliğe, tehlikeye soktuğu tüm değerlere ve bunlara boyun eğenlere meydan okur. Diğer kadınların ondan haz etmemesinin en önemli sebebi kendileriyle rekabet içinde olması, onlara ait olanı beğenmeyerek yarışı kendi lehine sona erdirmesidir. Ayakta kalmak için bir erkeğe ihtiyaç duymaz. Kendisinden başka güvenecek kimsesi yoktur, hatta bazen kendisi de yoktur. Bir ilişkinin tarafı olmak, o ilişkinin derinleşmesi o ilişkinin içine çakılı kalmayı da beraberinde getirir. Sonrası birbirine ait olma, kısıtlanma, özgürlüğünden kopma, kendinden uzaklaşma demektir. O ise hiç kimseyle böyle bir döngüye girmez, herkesle arasında belirgin bir mesafe vardır. Romanın kadın kahramanları ciddi yaralar almıştır, hem de en çok güvenip sevdiklerinden. Acı kimseyi öldürmez; güvensizlikler, terk edilmeler, ihanet, yalnızlık, hiçbirisinin yok olma sebebi değildir.

Sula yalnızca cinsiyetin değil, ten renginin de ne denli büyük bir ayrımcılık sebebi olduğunu gözler önüne serer. Hor görülmek, aşağılanmak Afro-Amerikan olmanın çok doğal bir sonucudur. Trende binilecek kompartımandan, yaşanacak yere, sosyal çevreye, kiminle beraber olunacağına kadar her şeyi belirler. O kadar ki cesetleri bile görmezden gelinebilir. Savaşın yakıcı, akıl kaçırtan etkisi Shadrack’de kendini gösterir. Cepheden dönen Shadrack, ölüm korkusunu, “İntihar Günü” seçip, deliliği örgütleyerek aşmaya çalışır.

Sula, Tabanda başlayıp Tabanda biten kırk beş yıllık bir daire çizer. Bu sürede kasaba da, halkının durumu da değişir; toprak üzerindeki sefaleti atmış, zenginleşmiştir. Romanın kuvvetli kurgusu, birbirinden renkli ve unutulmaz karakterler aracılığı ile iki ayrımcılık türünün görünür hale gelmesini sağlar; ırk ve cinsiyet. Sadece bununla bile, yazmaya başladığı dönem için her anlamda cesur bir adım atmıştır Morrison.

  • Sula
  • Yazar: Toni Morrison
  • Çeviri: Ülker İnce
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Mart 2018
  • Sayfa Sayısı: 188 Sayfa
  • Yayınevi: Sel Yayıncılık

 

Okuma önerisi!

Tütüncü Çırağı – Robert Seethaler

Gökçesu Özgül’ün incelemesi; “Ve fail bir kişiydi; Tütüncü Çırağı
yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

Kısa sürede akıcı dili, duru ve sakin anlatımı ile okuyucuyu etkisi altına alabilen Tütüncü Çırağı dokunaklı ve kuvvetli hikayesi ile de zihinlerimizde yer etmeye aday.

Gökçesu Özgül
Latest posts by Gökçesu Özgül (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Kadıköy Sahaf Günleri ziyaretçilerini bekliyor

Read Next

Colson Whitehead’in romanı Yeraltı Demiryolu diziye uyarlanıyor

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *