
Dört Hükümdar dönemin karmaşık entrikalarını öğrenmenin eğlenceli ve mükemmel bir yolunu sunuyor.
VIII. Henry, I. François, V. Karl, Muhteşem Süleyman ve Modern Avrupa’nın Oluşması
★★★★
Yıllar içinde Julius Norwich’in çok çeşitli tarih kitaplarını topladım, çünkü tam da beni büyüleyen konularda kitaplar kaleme almıştı: Bizans, Sicilya, İtalya’da Normanlar vs. Gelgelelim bu kitapların hepsine dalsam da utanarak söylüyorum ki hiçbirini bitiremedim, Norwich’in son derece zarif yazımından çeşitli gerekçelerle ayrılmak zorunda kaldım. Diğerlerinden daha kısa ve dinamik olan bu yeni tarih kitabıysa belki de Norwich’in başından sonuna dek okuduğum ilk kitabı. Olağandışı bir yaklaşımla bir grup biyografisi formatının seçildiği kitap, 16. yüzyılın göz kamaştırıcı ilk yarısına, dört hükümdarın dört dev sütun gibi Avrupa’yı birlikte yönettikleri döneme odaklanıyor.
Birçok kişi gibi korkarım ben de VIII. Henry’ye gayet aşinayım. V. Karl ve I. François ile de İngiltere’nin hem askeri hem manevi açıdan daimi hasımları olarak oynadıkları roller sayesinde pek çok kez karşılaştım. Ama Norwich bunlar arasındaki bağlantıları da vurguluyor. Hepsinin birbiriyle ne kadar yakından ilişkili olduğunu bilmiyoruz çoğumuz: Rönesans evlilik piyasası, prensesleri Avrupa’da oradan oraya sürüklüyordu: V. Karl, I. François’nın kayınbiraderiydi; Karl kısa bir süre Henry’nin damadı olmaya niyetlenmiş, daha sonra onun yerine oğlu II. Felipe Henry’nin kızı Mary’yle evlenmişti. Avrupa’daki bu üç kişiliğin üçünün de aynı tarihlerde dünyaya gelmiş olmasının çok dikkat çekici olduğunu unutmayalım. Henry ile François üç yıl arayla doğmuşlardı (1491 ve 1494), hayatlarının büyük bölümünü, hadi sadece Henry adına söyleyelim, kahramanlıkta, gösterişte, erkeklikte ve savaşçılıkta diğerini geride bırakma arzusuyla geçirmişlerdi. Sanki kendi benliklerinin aynası olarak diğerine ihtiyaçları vardı. Aslına bakılırsa sadece üç ay arayla ölmüşlerdi. Daha dindar, daha mazbut olmakla birlikte hiç de yakışıklı sayılamayacak Karl, üçünün en genci ve en güçlüsüydü. Kutsal Roma-Germen imparatoru olarak gücü İspanya’dan Doğu Avrupa’nın en ücra köşelerine kadar uzanıyor, onu birbiriyle çekişen diğer iki kralın gözünde ya sağlam bir rakip ya da değerli bir müttefik haline getiriyordu.
Çoğumuz 16. yüzyıl Avrupası’ndaki iktidar mücadelelerine az çok aşinayızdır, Norwich’in anlattıklarının büyük bölümü, bunları üç büyük ego arasındaki yakın rekabet bağlamına oturtarak anlatsa bile, yeni olmasa gerek. Ama bu kitabın benim ve herhalde başkaları için cazibesi Süleyman’ın bu hikâyeye nasıl eklendiğini görmekte yatıyor. Norwich’in işaret ettiği üzere Süleyman, Lorenzo de Medici’yle birlikte İngilizcede “Magnificient” (“Muhteşem”, İskender bile ancak “Büyük” olabilmiştir) sıfatına layık görülen iki kişiden biridir. Norwich’in hikâyesinin neredeyse tamamı Avrupa sınırları içinde geçiyor, bu nedenle Süleyman’ı maalesef sadece hikâyesi Avrupa’ya dokunduğunda görüyoruz, ki bu da kitabın altbaşlığı dikkate alındığında tümüyle haklı bir gerekçe. Süleyman bu krallar arasında tek Müslüman’dı tabii, ama dördünün en zekisi (gençliğinde en azından), en hoşgörülüsü (topraklarındaki Yahudiler ve Hıristiyanlara ibadet özgürlüğü tanıyıp onları korumuştu) ve en şereflisi de oydu. İnsan, Avrupa güçleriyle antlaşmalar yaptığını, onların ise birkaç aya kalmadan bunları bozup geçtiğini görünce onun adına üzülüyor. Aslında Norwich’in Süleyman’ı anlatma tarzı, onu bahçede kavga eden üç afacanı izleyen bezgin bir yetişkin gibi tasavvur etmeme neden oldu.
Evet, Süleyman hakkında daha fazlasını öğrenmek istiyordum. Peki ya, kocasının en yakın dostu İbrahim Paşa’ya suikast yaptıran, sonraları kendi oğlu (pek ümit vaat etmeyen) Selim tahta geçsin diye kocasını yetkin bir şehzade olan Mustafa’ya karşı doldurmayı başaran entrikacı Hürrem’e ne demeli? Hürrem beni büyüleyen keskin, acımasız kadın tipine benziyor. Norwich giriş bölümünde Süleyman hakkında çok az şey yazıldığından yakınmış, ama Anthony Bridge’in yazdığı bir biyografiden bahsetmişti. (Hatırlarsınız, Bridge İmparatoriçe Theodora hakkında da bir kitap yazmıştı, birkaç yıl önce okumuştum.) Sanırım bunun izini süreceğim, bir noktada Netflix’e bağlanıp Türkiye’de yayınlanan, Süleyman’ın hükümranlığını ve Hürrem’in yükselişini konu alan “Muhteşem Yüzyıl” dizisini izlemeye de sıcak bakıyorum.
Daha önce ima ettiğim üzere bu kitap Norwich’in daha önceki bazı kitaplarından hafif, yani insan kimi zaman edebi bir ağırlığı özlüyor, ama öte yandan kitabı hazmetmeyi kolaylaştıran bir şey bu. Norwich dipnotlarda nüktedan bir yaklaşımı benimsemiş, bunları kenarda kalan ilginç bilgileri ya da güldürücü anekdotları anlatmak için kullanmış: Örneğin 1524’te Atlantik sahillerini ilk kez boydan boya tarayan İtalyan kâşif Giovanni da Verrazzano hakkında “1528’de, Guadeloupe’ta bir Karayip kabilesi tarafından yenmeseydi daha da ileri gidebilirdi” diye yazmış; Büyük Friedrich hakkında “Friedrich metresler konusunda pek parlak değildi”; Henry’nin boşanma meselesinde Leviler’e başvurması hakkında “Kral, Tesniye XXV, 5’ten alıntı yapmaya o kadar istekli değildi: ‘Kocasının kardeşi ona yaklaşacak ve kendisine karı olmak için onu alacak…’” diye yazmış. Kısacası insan Norwich’in bu kitabı yazarken çok eğlendiği hissine kapılıyor. Araya, kitapta anlatılan hikâyede önemli aktörler haline gelen papalarla ilgili hikâyeler de sıkıştırdığını fark ettim, Norwich’in kısa süre önce, Papalık hakkında bir kitap kaleme aldığı düşünülecek olursa o kadar da şaşırtıcı bir şey değil bu.
Bu kitap dönemin karmaşık entrikalarını öğrenmenin eğlenceli ve mükemmel bir yolunu sunuyor. On altıncı yüzyılın ilk yarısı simyavari bir dönemdi: 1500’de Avrupa birçok bakımdan hâlâ ortaçağı yaşıyordu: Feodal yapısı, ışıltılı şövalyelik kurumu, Katolik Kilisesi’ne sorgusuz sualsiz bağlılık. 1550’ye gelindiğinde kıta farklı bir yer haline gelmişti. Dinsel bölünmeler inançla ilgili yeni tartışmalar başlatmıştı: Protestanlık Almanya’da ilerlemiş, İngiltere ayrılıp yepyeni bir kilise yaratmıştı; Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun zorlayıcı ihtişamı yedi yüzyıl sonra çatırdamaya başlamıştı; Hıristiyanlık âlemi, ulus devletin gölgesinde kalmıştı. Savaşlar, uzlaşmalar, ihanetler, akılsızca antlaşmalar ve inanılmaz derecede pahalı şölenlere rağmen bu dönemin ihtişamını takdir eden yeni bir anlayışla karşılaşıyorsunuz, ki Norwich bu konuda gayet iyi bir kılavuz. İnsan nihayetinde gücünün zirvesinde (bugün 87 yaşında olduğundan daha bir takdir edilesi), baş döndürücü bir bilgi birikimine sahip deneyimli bir tarihçiyi okuduğu hissine kapılıyor. Norwich anlatıcı karakterlerine renk ve kişilik veriyor, ama her zaman çekici bir biçimde yapıyor bunu. Bu kitabı okuduktan sonra Norwich’in diğer kitaplarına dalma konusunda kararlılığımı tazeledim: Sanırım önce papalar hakkındaki kitabını okuyacağım, ardından Bizans ile Sicilya’yı fethetme çabasına gireceğim. Ama önce insanı merak içinde bırakan Süleyman’la daha bir haşır neşir olmam gerektiği kanısındayım.
Kaynak: The Idle Woman
![]()
|
- Netflix Türkiye mayıs programı belli oldu - 23 Nisan 2022
- Halsey’den İstanbul konseri - 23 Nisan 2022
- Sepultura Türkiye’ye geliyor - 23 Nisan 2022
FACEBOOK YORUMLARI