
Stendhal’ın 1830 yılında yayınlanan başyapıtı Kızıl ile Kara, dünya edebiyatının en önemli romanlarından biridir.
A. Ömer Türkeş’in incelemesinden…
Sınıfsallık Stendhal’in anlatısının her yerine sinmiştir. Ellerine ne geçirse kardır diye düşünen kurnaz köylüler, soylular gibi davranmaya çalışan görgüsüz burjuvalar, devrimin kazanımlarını yok etmek için komplolar kuran soylular ve bütün bunlardan daha beter bir kirlenmişlikteki kilise “erbabı”, sınıfsal aidiyetlerine uygun karşıtlıklar ve geçici uzlaşmalar içerisinde eksiksiz resmedilir. Bu renkli resim donuk değildir ama, kişiler birbirleriyle, eşyalarla ve mekanlarla ilişkileri içerisinde varolurlar. Mesela, zengin burjuvanın mülk edinme ve bu mülkleri soyluların şatolarına benzetme tutkusunu şöyle anlatır; “Hani Almanya’nın Leipzeg, Frankfurt, Nuremberg gibi tezgahlarıyla tanınmış şehirlerinde çevresinde sanki kendi hallerinde bırakılmış, yine seyrine doyulmayan bahçeler vardır; Fransa’da onların eşini bulabileceğinizi hiç ummayın. Franche-Comte’de insan ne kadar duvar yaptırır, topraklarının dört yanına birbiri üzerine sıralanmış taşları ne kadar yığarsa komşularının saygısına o kadar hak kazanır”.
Romana uzun bir köy tasviri ve buna eşlik eden endüstrileşmenin getirdiği değişimlerle başlamış Stendhal. Ancak bu tarz tasvirlerde Balzac ya da Hugo kadar titiz bir üslubu yok. Çünkü romantiklerin yazma üslubunu benimsemiyor Stendhal, hatta Chateaubriand’dan yirmi sayfa olsun okuyamadığını itiraf ediyor. Çünkü ona göre romantik üslup; “söylenmesi tamamen gereksiz pek çok ufak şey, işitilmesi kulağa hoş gelen pek çok küçük yalan”dan başka bir şey değil! Balzac, Stendhal’in bu bilinçli tercihini eleştirse de, onun yeteneğini şu sözlerle teslim edecektir; “Az sözcük yetiyor M. Beyle’ye; kahramanlarını eylem ve diyalogla karakterize ediyor; okuyucuyu tasvirlerle yormuyor da dramatik zirveye doğru koşturuyor; ve bunu bir tek sözcükle, bir tek işaretle başarıyor”.
Soylusu, işçisi, köylüsü, rahibi ya da belediye başkanı, ister kadın olsun isterse erkek; Stendhal’in kahramanları etleri ve kemikleriyle, erdemleri, tutku ve zaaflarıyla gerçek insanlardır. Ancak belli bir tarihe ve topluma; Fransız devriminin ardından gelen çalkantılı günlere aittirler. Eylemleri ve duyguları bu süreç tarafından belirlenir. O, roman sanatını yol üzerine konmuş, aynı anda hem masmavi gökyüzünü, hem de çamurlu kaldırımları yansıtan bir aynaya benzetmişti. Kendi roman kahramanları da işte böyle görünürler okuyucuya; “hem soylu, hem bayağı; hem alçakgönüllü, hem bencil”.. İşte onlara sözünü ettiğim canlılığı ve tipikliği veren de bu çok katmanlı yapılarıdır. “Stendhal onların tipikliklerini, çevredeki hareketlerini koşullandıran iç dünyalarını inceleyerek, psikolojik çözümleme yoluyla ortaya koymuştur”.
A. Ömer Türkeş’in incelemesinin tamamını okumak için TIKLAYINIZ
![]()
|
- Netflix Türkiye mayıs programı belli oldu - 23 Nisan 2022
- Halsey’den İstanbul konseri - 23 Nisan 2022
- Sepultura Türkiye’ye geliyor - 23 Nisan 2022