Polisiye Dosyası: “Polisiye Roman Yazmanın Kuralları”

 

Polisiye severlerin okuma alışkanlıkları ve isteklerini göz önüne alarak yazmıştı romanlarını Willard Huntington Wright ya da S.S. Van Dine.

Polisiye roman bir oyundur. Hatta daha da ileri gidip, bir spor olduğunu bile söyleyebiliriz. Fakat yazar okuyucusuyla “centilmen”ce bir oyun oynamalıdır. Küçük numaralar yapsa bile dürüstlüğünü mutlaka korumalıdır. Yazar, zekice yöntemler kullanarak okuyucunun ilgisini sürekli olarak yazdıklarında tutmayı başarmak durumundadır. Öz saygısı yüksek bir polisiye yazar, cinai roman yazmanın herkes tarafından bilinen, ama yazılı olmayan kurallarına uyar.

Bu satırları 1928 yılında, polisiye roman yazmanın kurallarını koyarken yazmıştı Willard Huntington Wright. Tanıdık gelmeyebilir ama polisiye okuyucuları onu romanlarında kullandığı “müstear”la, S.S.Van Dine adıyla hatırlayacaklardır. Romanlarını okumayanlar bile, “polisiye roman yazmanın kuralları” başlığı altında topladığı yirmi önermeden mutlaka haberdardır.

Peki şart mıdır bugün bu kurallara uymak? Elbette hayır. Farklı türde polisiyeler yazılamaz mı? Kuşkusuz evet. Öyleyse Willard Huntington Wright, namı diğer S.S.Van Dine ve kurallarının ne önemi var diyebilirsiniz. Önemi var, çünkü bu kurallar polisiyelerin özellikle klasik ya da “altın” çağın karakteristiklerini kavramak, polisiye yazımının değişim yönünü saptamak açısından önemlidir. Önemlidir, çünkü dedektif romanlarının klasiklerini karakterize eden ve onları kendilerinden önceki ve sonrakilerden ayıran en önemli özellik, hiç şüphesiz belli kalıp ve kuralları bıkmadan tekrarlamalarıdır.

Teoriden Pratiğe

Polisiye tarihinin bu önemli yazarı bir süredir yeni bir edisyonla Türkçeleştiriliyor. Benson Cinayeti Olayı (1926) ile başlayıp -yazarın ölümü nedeniyle- Kış Cinayeti Olayı (1939) ile sonlanan on iki maceralık Philo Vance serisinden bugüne kadar yalnızca ikisi Türkçeye çevrilmiş, uzun yıllar boyunca S.S.Van Dine ve detektifi Philo Vance ülkemizde hak ettiği şöhreti yakalayamamıştı. Bu nedenle yazar hakkında -üstadımız Erol Üyepazarcı’nın güzel önsözünden de yararlanarak- biraz bilgilenmekte yarar var.

Willard Huntington Wright (1888-1939) Harvard Üniversitesi’nde antropoloji ve etnoloji öğretimi gördükten sonra Münih ve Paris’te eğitimine devam etmiş, edebiyata meraklı, “tam teşekküllü” bir entelektüeldi. Nitekim ABD’ye döndüğünde Los Angeles Times gazetesinde edebiyat eleştirmeni olarak çalışmaya başladı. Ayrıca dönemin önemli dergilerinde sanat ve edebiyat üzerine eleştiri yazıları da yayımlanıyordu. Resim, müzik ve edebiyat eleştirileriyle adını duyuran Wright, 1916’da dönemin eleştirmenlerinin çok beğendiği “The Man of Promise” (“Umut Adamı”) adlı deneysel bir roman da yazmıştı.

S.S. Van Dine varlığını Wright’ın hastalığına borçludur. Vereme yakalanan ve uzun bir nekahat dönemine giren Wright, yatakta hoşça vakit geçirmek için polisiye edebiyatın enginlerine açılır. Rivayete göre 2.000 civarında polisiye okumuş ve hatırı sayılır bir bilgi birikime sahip olmuştur. Önce eleştirmenlik refleksiyle polisiye edebiyat hakkında bir inceleme kitabı kaleme alır; “The Great Detectives Stories” (“Büyük Detektif Romanları-1928)… Aynı yıl, bu romanların ortak noktalarını tespit edecek, “Polisiye Romanın Yirmi Kuralı”nı yazılı hale getirecektir.

Kendisine güveni tamdır Wright’ın. Bu türün sırrını çözdüğüne olan inancıyla teoriden pratiğe geçmeye karar verir. Ne var ki polisiyeler o yıllarda edebiyatın -saygın yazar, eleştirmen ve yayınevlerince küçümsenen- “üvey oğludur”. Aslında Wright’ın kendisi bile o küçümseyenler tarafındadır. Bu yüzden 1926 yılında –tefrika şeklinde- yayımlamaya başladığı romanlarında gerçek ismini kullanmaktan imtina edecek ve S.S.Van Dine imzasını kullanacaktır. S.S. Van Dine’in asıl kimliği ortaya çıkıp Wright “ciddi” çevrelerin kınamalarıyla karşılaştığındaysa artık iş işten geçmiş, dedektifi Philo Vance okuyucular tarafından benimsenmiş ve yazdıkları hem hatırı sayılır bir gelir hem de ün kazandırmıştır Wright’a. Bundan böyle Willard Huntington Wright ismi giderek silikleşecek, S.S.Van Dine ise edebiyat tarihine mal olacaktır. Ne var ki ünün ve kazancın tadını yeterince çıkaramaz; 1939’da henüz 51 yaşında, geriye sadece 12 Philo Vance macerası bırakarak hayata gözlerini yumar…

Kurallarla Bağlanmış Romanlar

Polisiye edebiyatın kült metinlerini yayımlamayı önüne koyan Labirent Yayınevi’nin serinin tamamını programına aldığını ilan etmesi sevindirici. Yayımladıkları ilk üç kitaptan -“Kış Cinayetleri”, “Ejder Cinayetleri” ve “Gracia Allen Cinayetleri”- yayınevinin S.S.Van Dine dizisinde kronolojik bir sıraya bağlı kalmayacağı anlaşılıyor. Aslında hoşlandığım bir durum değil. Ancak dizi içindeki romanların birbirinden bağımsız oluşu nedeniyle bunun bir sorun yaratmayacağını da söylemeliyim.

Romanlar üzerinde ayrı ayrı durmak gereksiz. Bunu yerine S.S.Van Dine’in polisiye anlayışını tanıtmak, önceliği de dedektif karakterine, yani Philo Vance’a yer vermek istiyorum.

Philo Vance’ın sevimsiz bir dedektif tipi olduğu konusunda neredeyse fikir birliğine varılmıştır. Doğrusu S.S.Van Dine’in tasviri de fikirleri destekler mahiyette; “epeyce kısa boylu, zayıf, kaslı bir vücudu olan zarif bir kişiydi. Düzgün yüz hatları ona güçlü ve sert bir ifade veriyor ama aynı zamanda dışarıdan hiç hoş görülmeyen şüpheci bir soğukluk da bu yüzde kendini belli ediyordu. İtici gri gözleri, düz ince bir burnu; hem gaddar hem çilekeş olduğunu gösteren bir ağzı vardı. Resim sanatında ve Eski Mısır Tarihi dalında bir uzmandı. Pek çok konuda bilgi sahibiydi. Suçluların maskesini indirmekte usta olduğu insan psikolojisindeki derin bilgisinden yararlanıyordu. Zengin ve kültürlüydü”…

Kısacası sevimsiz ama karizmatik bir kişilik… Ama o dönemin diğer ünlü dedektiflerini -Sherlock Holmes’u, Hercules Poirot’u, Gideon Fell’i- göz önüne getirdiğinizde pek de yadırganacak bir tipleme sayılmaz. S.S.Van Dine romanlarının en büyük zaafı dedektifinin –aslında yazarın kendisinin- bilgi birikimini, aldığı antropoloji ve etnoloji eğitimini sergilemek uğruna uzun açıklamalara girişmesi. Mesela “Ejder Cinayeti”ni okuduğunuzda -dünyanın dört bir yanından örneklerle- ejder mitolojisi dersi almış sayabilirsiniz kendinizi.

Hikayesine, kurgusuna ve üslubuna bakıldığında, S.S. Van Dine’in tutarlılığının ve koyduğu kurallara bağlılığının hakkını teslim etmek gerekir: Kurallar arasından cımbızladığım ifadelerinde “cinayet tamamen tabiat kanunlarına bağlı kalınarak çözülmelidir (…) Cinayetin yöntemi de, onu araştırma şekli de tamamen mantıklı ve bilimsel olmalıdır (…) Cinayet, okuyucunun onu anlamasına olanak verecek, açık bir şekilde anlatılmalıdır. Yani, okuyucu kitabı bitirip cinayetin hangi ipuçlarıyla çözüldüğünü öğrendikten sonra kitabı yeniden okuyup, aynı ipuçlarını kendisi de bularak cinayeti çözebilmelidir” görüşlerini savunan yazarın karmaşık ama akılcı bir kurgusu var. S.S.Van Dine’ın polisiyeleri yazarla okuyucu arasında, okuyucunun yenilmeye mahkum olduğu bir satranç maçı gibi ilerliyor.

Bazı romanlarında “ürpetici” bir gizem atmosferi yaratmaya çalışmakla birlikte cinayet sanatına zihin okuma, ruh çağırma, suya bakma ya da fal gibi ruhsal güçler katılmasından yana değildir Van Dine. Tam bir aydınlanmacıdır. Dedektif ardında türlü metafizik, fantastik, olağandışı nedenler varmış gibi görünen gizemi çözmek zorundadır. Onun zaferi akıldışılığına karşı aklın, hurafelere karşı bilimin zaferi olmalıdır. Bu noktada romanlarını toplumu batıl inançlardan kurtarmak için yazan Hüseyin Rahmi’yi anmadan geçmeyelim.

Kurgunun karmaşıklığına karşın hikayesi, dili, kişileri çok sadedir. Cinayet üzerine öylesine yoğunlaşmıştır ki aşırı bir edebi dilden özellikle kaçınır, aşk hikayelerine, “Jules Verne tarzı” fantezilere, gizli cemaatlere, tarikatlara ya da mafya gibi gruplara hiç yüz vermez. Pek çok klasik polisiye roman yazarı gibi Van Dine’in romanlarında da olayın başlangıcı ile bitişi arasındaki süre kısadır.

Sonuç olarak polisiye severlerin okuma alışkanlıkları ve isteklerini göz önüne alarak yazmıştı romanlarını Willard Huntington Wright ya da S.S. Van Dine. Bu alışkanlıklar yüz yıl öncesine ait olmakla birlikte günümüz alışkanlıklarıyla pek çok noktada örtüşüyor. Alışkanlıkların en önemli kesişme noktası “merak duygusu”. Okuyucuya kendi hayatında baskıla(n)mış olduğu arzuları ve duyguları okuduğu kitapta vermek ve hissettirmek arzusu vardı Van Dine’de. Bu işi çok da iyi başarmıştı…

Vinkmag ad

Read Previous

Sol Liberalizm ve Taraf

Read Next

Aklımdaki Che

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *