Şaheser bir ‘saçmalama’

Yarın kadar yakın bir geleceği anlatan sarsıcı bir distopya, son sayfasına kadar ne olacağını ele vermeyen kurgu, su gibi akan bir kitap … Bütün bunlar bir romanı mükemmel kılmaya yeter ama hepsi bu kadar değil. Afşin Kum’un ‘Sıcak Kafa’sı en dolaysız ilişkilerin doğasından insan olmaya, ihanetten aşka en sahici meseleleri gerçekten düşünmenizi sağlıyor. Ta ki abuklayana kadar…

“İnsanlığın geleceği için insan kendini feda etmeli midir? İnsanlığın varlığı, tek bir insanın varlığından daha değerli midir? (…)  Peki uğruna öleceğin şeyin anlamını belirleyen şey ne? Onu da buldun diyelim, onu anlamlı kılan şey ne?..”

Sonsuza uzanan sorular zincirinin başında duruyormuşuz duygusu uyandıran bu bir dizi cümle,  Afşin Kum’un distopik romanı ‘Sıcak Kafa’dan. Yani pek de alışık olmadığımız bir türden. Sonuçta Türkçe’de, George Orwell’ın ‘Hayvan Çiftliği’, Aldous Huxley’nin ‘Cesur Yeni Dünya’sı ya da Jack London’ın ‘Demir Ökçe’si gibi yayımlandıktan yıllar sonra bile okuma listelerini altüst eden distopik öykü/roman örneklerine rastlamak zor. Elbette Bilge Karasu’nun ‘Gece’ romanı gibi alnımız açık dolaşmamızı sağlayan örnekler çıkmadı değil ama Türk okurlara kendi dilinde yazılmış distopya okumak nadiren kısmet oldu. Ta ki şimdiye kadar. Zira karşımızdaki; öyküsüyle, kurgusuyla, yarattığı soru işaretlerinin sarsıcı ağırlığıyla dört başı mamur bir distopya. Bambaşka bir dünya ve o dünyada çıkış yolu arayan insanların hikâyesi.

Zaman: Yakın gelecek. Yer: İstanbul. ARDS adında birkaç dakika içinde bulaşabilen korkunç bir salgın hastalık geniş kitleleri etkisi altına almış. Hastalığı kapan gerçeklikle bağını yitiriyor ve ‘abuklama’ya yani saçma sapan konuşmaya ve davranmaya başlıyor. Bu mental bozukluk/ hastlalık da konuşarak bulaşıyor. Beyne ilk girdiği andan itibaren birkaç dakika içinde yerleşiyor. Tedavisi bir yana, hasta olanla olmayanı birbirinden ayırt edecek, daha önemlisi testi yapanı hastalığı kapmaktan koruyacak güvenilir testler bile yok. Şimdilik çare, kentin ortasında dev karantina bölgeleri oluşturmak. Abukladığından şüphenilen kişileri buralara tıkmak.

Kahramanımız Murat Siyavuş nasıl olduğunu bilmese de tüm dünyada bu hastalığa yakalanıp, kurtulmayı başarmış birkaç kişiden biri. Annesinin Ataşehir’deki evinde –ki, İstanbul’da distopik bir yakın geleceğe en çok yakışan yer olduğu su götürmez- hastalığa karşı mücadele için kurulan SMK’da bir zamanlar birlikte çalıştığı insanlardan saklanırken, bir başkasına yardım etmek için şehre girmek zorunda kalıyor. Eski halinden eser kalmayan şehre, eski halinden eser kalmayan dünyaya ve hayata…

Sorun, insanın kendisinde mi?

Hikâye son sayfasına kadar ne olacağını deli gibi merak ettiren kurgusuyla su gibi akıyor. Aralarda ama sahiden çok kısa aralarda, romanın özenle yaratılan korku, endişe dolu ortamına aykırı kimi olay/olgu/ davranışlar bile bu havayı bozmuyor. Afili Filintalar’ın ağır topu, Ot dergisinin sıkı yazarı Afşin Kum’un inanılmaz kıvrak kalemi, düşünce maratonları ‘Sıcak Kafa’yı bambaşka bir okumanın da konusu yapıyor.  İletişimi imkânsız kılan ARDS hastalığına dair bu romanı, toplumsal iletişimin giderek zorlaştığı, tutarsız konuşmaların hiçbir tepkiyle karşılaşmadan alkışlandığı, saçmalamanın “Vardır bir hikmeti” diye görülmeye başlandığı bugünün sıkı bir eleştirisi olarak okumak da mümkün. Mesela, bir karakterin söylediği “Muhakeme muallakta, mamafih mecvcudiyet muazzam” cümlesi, sahiden bugünkü tartışma programlarında karşımıza hiç çıkmıyor mu? Kim bilir? Belki de sorun, bizzat insanın kendisindedir:

“İnsan dediğiniz şey, sizin sandığınız kadar değerli bir şey değildir. Yenileri çok kolay yapılıyor. Siz kendi yavrunuzu en seçkin bireylerden olsun diye el üstünde tutarsınız, kişiliği zedelenmesin diye dünyanın hışmından canla başla korursunuz. Binlerce şey öğretirsiniz, insanlık tarihinden atom altı parça- cıklara. Sosyal olsun, zeki olsun, bilgili olsun, vicdanlı olsun dersiniz. Sonra bir kulağından birkaç cümle girer ve onu hayvan benzeri bir şeye çeviriverir. Değerli yavrunuz, artık dünyanın sırtında bir yükten başka bir şey değil. En baştan onun o kadar değerli olduğuna inanmasaydınız daha iyi değil miydi?”

  • Sıcak Kafa
  • Yazar: Afşin Kum
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2016
  • Sayfa Sayısı: 188 Sayfa
  • Yayınevi: April Yayıncılık
Eren Başağan
Latest posts by Eren Başağan (see all)
Vinkmag ad

Read Previous

Zihin açan kitaplardan mutlaka okunması gereken 8 roman

Read Next

Buda kadar dingin ve sabırlı, Zorba kadar coşkulu ve tutkulu

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *