Çok Derinden Yazılmış Bir Roman

Hedefi küçük tutmamış, zora aday olduğu için alkışı fazlasıyla hak eden, hissedilerek, çok derinden yazılmış bir roman “Kabuk”…

Bol diyaloglu, bol sahneli, bol kadınlı, çok duygulu, çok derinlikli, bol listeli farklı bir roman “Kabuk”. Hayatlarımızı çevreleyen kabuğun, – ailenin- insanı hem nasıl dışarı koyduğunu, hem de bazen nasıl sağalttığını üç kuşak üzerinden farklı bir tarzla ele alıyor Zeynep Kaçar. Bu kabuk ki hem bütün travmaların ve yaraların kökeni, hem de iyisi kötüsü doğrusu eğrisi ile bizi biz yapan ve ileriye fırlatan her şeyin mayası. Hatta deliliğin ve en büyük savunma mekanizması inkârın da…

İstisnasız herkesin “kabuğuyla” yani bedeniyle ilgili ciddi bir derdi var burada. Kimisi güzel olduğunu ama güzelliğin işe yaramadığını düşünür zira “bahtı” pek kötüdür. Diğerinin yüzü yanıktır, öbürü aldığı kiloları verme derdindedir; verir ama verdiği an, istediği ve hayal ettiği an değildir.  Erkek -olarak doğan- erkekliğinden memnun değildir. Zaten onun sesi-izi pek duyulmaz. Her ne kadar roman boyunca eş, enişte gibi erkeklerden bahsedilse de, “tipleme” olmaktan öteye gidemez -biri hariç- hepsi. Temeller ve dinamikler kadın karakterlerin dünyaları üzerine kuruludur. Kendi seslerinden takip ederiz çoğunu ve onları yakından tanır ve kavrarız.

Kilolu karakterin kendini anlatışına kulak verelim:

…Gerçekten zayıf bir kadın olabilecek miyim? Zayıf sıska. Böyle çöp gibi.  Rüzgâr çıkınca sevgilisinin koluna girmek zorunda kalan. Herkes ne güzel yüzün var diyor. Kimse ne güzel bir kadınsın demiyor, diyemiyor. Eh bu göt, bacak, meme, gıdı, göbekle olacak iş değil hani. Yolda dönüp bakıyorlar, güzelliğime değil, önden böyle görünen birinin götü kim bilir nasıldır diye, meraktan…”(1)

Kilo ile ilgili örüntü daha sonra da devam ediyor ve standart güzellik anlayışına yönelik dokundurmayı başarıyla yapıyor.  İnsanların “kiloyla” var olma hakkını elinden alan bakış açısı güzel irdeleniyor.

Kaybedişini kabul edemeyen, hayata bir daha gerçek anlamda dönemeyen ve takıntılarından vazgeçemeyen diğer karaktere ses verelim:

…Bense tüm gücümle tiksiniyorum reklamlardaki o mutlu çiftlerden, dekordan evlerinden etli butlu kadınlarından, bıyıksız uzun adamlarından, üstünü hiç kirletmeyen çocuklarından, biri kız biri oğlan, ne kadar sahte ne kadar yoklar, hiç olmayacaklar çünkü kimse öyle mutlu olamaz,  reklamlar bize yalan söylüyor, sattıkları şey yüzünden değil kurdukları aileler yüzünden.”(2)

Kabuğunu değiştire(bile)n karaktere ses verelim bu defa da:

…Bir erkeği sevmek garip bir açmaz. Biliyorum. Vazgeçemem sanıyor insan ama en olmadık anda vazgeçebiliyor. Onsuz olamam sanıyor, yine de olabiliyor. Bir erkek bir kadının hayatında bir boşluğu doldurmuyor, bir boşluk açıyor içinde. Usul usul oyarak kalbini…”(3)

Hayata dair kallavi, kocaman tespitlerle dopdolu satırları -her zamanki gibi- altını çizerek ilerlemekten kendimi alamadım. Zira bunları dönüp yeniden okumak pek haz veriyor, okunan anı çoğaltıyor, kitabı ikinci kez eline alana “paylaşılası” bir iz bırakıyor.

İç sesin esas olduğu, kimi kez tek paragrafın neredeyse bir sayfaya uzayabildiği, bilinç akışının yer yer kullanıldığı bir roman Kabuk. Bölümler boyunca kimin konuştuğunu anlamak için tekrar tekrar dönüp bakmak zorunda kaldım, zira pür dikkat okunması gereken bir yapı var karşınızda. “Ve”, “ama” ile başlayan cümleler bol, genelde bağlaçla cümle başlamaz fakat bu metinde sırıtmamış.

Okur, yazarın zihninin derinlikleri arasında labirentte yürür gibi ilerliyor. Açıkçası üslubu meydan okuyucu buldum. Zira kim kimin nesi oluyor diye bir diyagram çizdim ve uzun bir süre de bütün sorularıma cevap bulamadım. Ta ki romanın sonuna değin. Bulmaca çözmeyi andıran tuhaf bir duygu verdi bu bana, aynı zamanda farklı bir tarzla karşı karşıya kalmanın takdirle karışık şaşkınlığını yaşadım. Kimisi için daha kolay, kimisi içinse takibi zor bir mimari olabilir bu… Kimi listeleri ve sıralamaları pek sevdim, kimiyse kalabalık ve uzun geldi. Onlar olmasa da aynı tadı alabileceğimi düşünmekten kendimi alamadım.

Özetleyerek anlatmak yerine genellikle diyaloglu sahneleri tercih ederek daha zor bir şeyi denemiş, bu bağlamda anlatmadan göstermeyi de başarmış. Hedefi küçük tutmamış, zora aday olduğu için alkışı fazlasıyla hak eden, hissedilerek, çok derinden yazılmış bir roman “Kabuk”…

  • Kabuk
  • Yazar: Zeynep Kaçar
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Ocak 2017
  • Sayfa Sayısı: 173 Sayfa
  • Yayınevi: Sel Yayıncılık

 

  1. S: 19
  2. S: 51
  3. S: 158
Müjde Alganer
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Yordam Kitap ve Kumbara Sanat dayanışması ile!

Read Next

Doğan Egmont’tan 8 Renkli Kitap

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *