
Manguel’e göre, insanlık hallerini daha iyi kavramanın yolu, Gılgamış’tan Don Quijote’ye, Babil Kulesi’nden Hal’in Ekranına, bütün insanlığa mal olan kült hikâyelerle efsaneleri araştırmakta yatıyor.
Hikaye anlatırken biraz daha rahatım diyor Manguel. Çünkü bilimsel formülasyonlardan farklı olarak, hikayeler kesin ve net yanıtlar beklemedikleri (aslında onlara karşıdırlar) için, çözümler ya da tavsiyeler sunmaya zorlandığını hissetmeden bu alanda istediğin gibi dolaşmak mümkündür..
Kelimeler Şehri; Alberto Manguel’in Massey Konferansı sunumunun kitaplaştırılmış hali.
Dünya üzerinde bir arada yaşamamızın nasıl mümkün olacağının sorgulandığı, toplumlar arasında giderek artan tahammülsüzlüğe toplum mühendisleri yerine edebiyat cephesinin, yazarlar, şairler, sanatçılar ve “hikâyelerin” aracılığıyla nasıl cevap verilebileceğinin anlatıldığı bir sunum.
Hikâyeler insanlığın ortak değerleridir ve dil, din, ırk ayrımlarından etkilenmeden herkesi insani bir paydada birleştirirler.
Manguel’e göre, insanlık hallerini daha iyi kavramanın yolu, Gılgamış’tan Don Quijote’ye, Babil Kulesi’nden Hal’in Ekranına, bütün insanlığa mal olan kült hikâyelerle efsaneleri araştırmakta yatıyor.
Bunu en iyi şekilde kitabın ilk başlığı olan “Kassandra’nın Sesi”nde ifade ediyor Manguel.
“…/ okuduğumuz hikayeler, başkalarının geçmiş deneyimlerinden, kendi başımızdan geçmişçesine tat alabilmemize olanak sağlar.
Belli koşullar altında, hikayeler bize yardımcı olabilirler. Kimi zaman bizi iyileştirebilir, aydınlatabilir ve yol gösterebilirler. Her şeyden önce, bize halimizi hatırlatabilir, şeylerin yüzeysel suretini yarıp geçebilir ve altında yatan akımları ve derinliklerin farkına varmamızı sağlayabilirler.
Hikayeler bilincimizi besleyebilir ve dolayısıyla kim olduğumuzu değilse bile en azından olduğumuzu bilme yetisine, bir başkasının sesiyle yüzleşmenin getirdiği temel bir farkındalığa yol açabilirler.
…
var olduğumuzu bilmek için, algıladığımız ve bizi algılayan başkaları olduğunu bilmemiz gerekir.
Hikaye anlatıcılığı, bu çift taraflı algılama görevi için en uygun yöntemlerden biridir..”
Gılgamış Destanı’ında Gılgamış ile Enkidu ( şehrin surlarının içindeki kral ve dışındaki vahşi adam.) arasında geçen hikayeler günümüze uyarlandığında yapay uygarlık ile doğal dünyaya denk düşer. Manguel “bu hikayelerde bir öğreti varsa, o da öteki’nin varoşumuzu mümkün kıldığıdır” der ve ilave eder; “bir’in kim olduğunu bilmemiz için iki’ye ihtiyacımız vardır”
Burada biraz soluklanıp size tekrar Alberto Manguel’den bahsetmek istiyorum.
Evet tekrar..
“Borges Hakkında Çok Az Bilenen Gerçekler” başlığı altında (*) yazdığım Borges’in Evinde isimli kitabın yazarı da Alberto Manguel..
Daha 16 yaşındayken, Borges’in akşamları evine gelip kendisine kitap okumayı isteyip istemeyeceğini sormasıyla ve bunu kabul etmesiyle hayatının akışı değişen ve benim en kıskandığım insanların başında gelen Alberto Manguel.
Kelimeler Şehri kitabında;
“Niçin kimliğin tanımlarını kelimelerde arıyoruz ve böylesi bir arayışta hikâye anlatıcısının rolü nedir? Dil, dünya tahayyülümüzü ne şekilde belirliyor, sınırlandırıyor ya da genişletiyor? Anlattığımız hikâyeler kendimizi ve başkalarını algılayışımıza nasıl yardımcı oluyor? Böylesi hikâyeler, bütün bir topluma, doğru ya da yanlış, bir kimlik ödünç verebilir mi? Son olarak, hikâyelerin bizi ve içinde yaşadığımız dünyayı değiştirmesi mümkün müdür? sorularına yanıt arıyor.
Hal’in Ekranı (Hal; Stanley Kubrick’in yönettiği 2001: A Space Odyssey filmindeki üstün bilgisayar. Şimdilerde yapay zeka diyoruz) başlığı altındaki sunusuna şöyle başlıyor Manguel;
Daha iyi, daha mutlu bir dünya istediğimizi söylediğimizde, genellikle özel olarak kendimiz için daha iyiyi ve daha mutluyu kastederiz. Her nasıl oluyorsa, kötülüklerimizin kabahati her zaman ya komşumuzda, ya işgalcide, ya yoldan çıktığı için içimizden birinde ya da surların dışında pusuda bekleyen düşmanda, zorla içeri girmekle bizi ebediyen tehdit eden Barbarlarda yatar. Konstantinos Kavafis, ünlü bir şiirinde, artık barbar diye bir şey olmadığının bize ansızın söylenebileceği bir günün gelebileceğini belirtir. ‘Peki şimdi, ne yapacağız biz böyle barbarsız?” diye sorar Kavafis. “Bir türlü çözüm yoluydu bizim için bu insanlar.”
ve bir nevi yazarlara tavsiyeler niteliğindeki şu sözlerle devam ediyor;
“Edebi bir metin daima başka okumalara, başka yorumlamalara açıktır, çünkü, belki de, dogmadan farklı olarak, hem düşünce hem ifade özgürlüğüne izin verir ve bize tahayyül gücü bahşeden o önemli genler gibi, kendi kendini üretebilir niteliktedir. Hiçbir edebi metnin bütünüyle özgün, tam anlamıyla biricik olmayıp kendinden önceki metinlerden kaynaklanmasını, alıntılar, yanlış alıntılar, ve başkaları tarafından yaratılarak tahayyül ve kullanım yoluyla dönüşüme uğrayan söz dağarcıkları üzerine kurulmasını dokunaklı buluyorum. Yazarlar ilk hikaye ya da son hikaye diye bir şeyin olmadığı gerçeğinde teselli bulmalıdırlar.”
Bu sözlerin, benim gibi “kurmaca yazar adaylarına” cesaret verdiği ve yol gösterdiği bir gerçek.
Buradan şu sözlerle çıkalım ve yazıyı noktalayalım..
“Bütün hikayeler, aslen, yorumladığımız hikayelerdir ve hiçbir okuma masum değildir.”
(*) Borges’in Evinde http://kitapeki.com/borges-hakkinda-cok-az-bilenen-gercekler/
![]()
|
- Dünyanın en eski restoranında Hemingway yemek yemiş, bulaşıkları Goya yıkamış! - 31 Mart 2018
- Dünyanın İlk Kitap Kasabası - 23 Şubat 2018
- Bütün Romanlar, Hava Durumu İle Başlar..! - 28 Ocak 2018
FACEBOOK YORUMLARI