Mizahi bir dil kullanan Kit de Waal, hikâyenin “mağdur edebiyatı”na dönmesine asla izin vermiyor; yürek burkuyor fakat asla iç karartıcı olmuyor.
Çeviri: Aycan Başoğlu
Kaynak: The Independent
Kit de Waal, hayat deneyimlerini dokunaklı ilk romanı Benim Adım Leon’a taşıyor.
Annesi İrlanda, babası Antiller kökenli olan, Birmingham doğumlu Kit de Waal, 1980’ler İngilteresi’nin çocuk koruma sistemini fona alarak, melez Leon ile beyaz erkek kardeşi Jake hakkında inanılmaz derinlikteki ilk romanını yazdı. Aile ve ceza hukuku alanlarında yıllarca çalışan, koruyucu aileler ve evlat edinme konusunda kılavuzlar kaleme alan Kit de Waal, kendi hayat tecrübelerinden yola çıktığını söylüyor.
“Ben bu şekilde yetiştim, melezim, çocuk evlat edindim, sosyal görevlileri eğittim. 1981’de, Birmingham’da yaşıyordum, ayaklanmalar ve gösteriler benim evimin çok yakınındaydı.” – Bu muhteşem kitabın her kelimesinde göze çarpan özgünlük de buradan geliyor.
1980’lerdeki Lady Di’nin düğünü ve ayaklanmalar dokuz yaşındaki sevimli Leon’un gözünden anlatılıyor (gerçi çevresindeki olaylar hakkında onun bildiğinden çok daha fazlasını öğreniyoruz.)
Çift yönlü bir otobanın kenarında, bir zemin katta yaşayan Leon’un, görür görmez vurulduğu, Jake adında bir erkek kardeşi olur. Genç, hassas ve bencil annesi Carol, bebeğe bakamayacak durumdadır. Jake’in babası tarafından terk edilen ve iki küçük çocuğa bakmak için gerekli ruhsal güçten yoksun olan Carol, derin bir depresyona girerek kardeşinin bakımını tamamen Leon’a bırakır.
Sonunda, Leon mama ve bez alacak para bulamadığında, sosyal hizmetler tarafından kardeşiyle birlikte korumaya alınır, Carol da bir rehabilitasyon merkezine gönderilir. Leon ile Jake kendilerini bir anda turuncu saçlı, sevgi dolu Maureen’le yaşarken bulurlar. Ama sonra bir gün, sosyal hizmetler görevlisi, Jake’i isteyen bir aile olduğunu, Jake’in bundan böyle onlarla yaşayacağını açıklar. Leon bir başına kalmıştır.
Jake’i kaybetmek Leon’a çok acı verir. Jake’i düşünerek endişe etmekte ve umutsuzca ailesinin bir araya gelmesini istemektedir. Bununla ilgili binlerce plan kurar, kavuşacakları gün için hazırlıklar yapar. Fakat her acıyı bir diğeri izler.
Hastalanan Maureen hastaneye kaldırılınca, Leon onun kız kardeşi Sylvia’nın evine taşınmak zorunda kalır. Bir kez daha evini, okulunu, aidiyet duygusunu kaybeder. Kimsenin onu dinlememesinin verdiği acıyla, ufak tefek hırsızlıklar yapar, yalan söylemeye başlar.
Mizahi bir dil kullanan Kit de Waal, hikâyenin “mağdur edebiyatı”na dönmesine asla izin vermiyor; yürek burkuyor, evet, fakat asla iç karartıcı olmuyor.
Ümitsiz ve öfkeli Leon, bisikletini yakınlardaki bir araziye sürer. Orada, barışsever Saçaklı’yla ve huysuz bir ihtiyar olan İrlandalı Bay Devlin’le tanışır. Onlarla kurduğu arkadaşlık, Leon’a bir çıkış yolu sunar. Onlar sayesinde, Birmingham sokaklarındaki ırkçılık karşıtı hareketler, Kuzey İrlanda’daki açlık grevleri, arkadaşlığın ve bahçıvanlığın onarıcı gücü hakkında birçok şey öğrenir.
Merhametli, hatalar yapan, ama yine de niyetleri iyi olan karakterler yaratıyor Kit de Waal. Öyle ki, Carol’ı bile yargılamıyor okurlar. Leon, kısa ömründe çok fazla şey görüp duyan, ama yine de umudunu koruyan bir çocuk olarak ışıl ışıl parlıyor. Kitabı okuduğumda kollarımı onun boynuna dolamak, ona sıkı sıkı sarılmak ve her şeyin yoluna gireceğini söylemek istedim.
Bu roman tam bir şölen. Sıcak ve koca yürekli, sevimli karakterleriyle son derece akıcı bir dili var.
|
- Netflix Türkiye mayıs programı belli oldu - 23 Nisan 2022
- Halsey’den İstanbul konseri - 23 Nisan 2022
- Sepultura Türkiye’ye geliyor - 23 Nisan 2022
FACEBOOK YORUMLARI