
Atölyelerin, yıllar süren araştırma ve okumaların, biriken tecrübelerin ve üzerine ince ince düşünülmüş bir çocukluğun eseri İyi Aile Yoktur.
“Az ya da çok: Hepimizin kendini başkalarının karşısında zavallı, savunmasız, gülünç hissettiği anlar mutlaka olmuştur. En azından çocukken yaşadıklarımız başkaları tarafından küçük görülmenin, hatta bazen hiç görülmemenin insanı nasıl yaraladığını sarsıcı biçimde göstermiştir. Çok sonra başka nedenlerle küçük görüldüğümüzde, bunu genellikle o erken deneyimin diline çeviririz.“
Mağdurun Dili – Nurdan Gürbilek
Metropollerin, iletişim teknolojisi ürünleriyle çepeçevre kuşatılmış modern bireyleri olarak yakınmalarımız, mutsuzluklarımız da sürekli değişiyor. Tükenmişlik hissediyoruz, depresyona giriyoruz, kaygı ve endişe bozuklukları ile mücadele ediyoruz. Küresel çağ elbette dönüşen şikâyetlerimize de paket çözümler sunuyor, kişisel gelişim kitapları, rahatlama seansları gibi kısa sürede çözüm vaat eden göz alıcı seçeneklerle karşımıza çıkıyor. Tüm bunların içinde bir yerde de bazen çocukluğumuza iniyor. Peki, sahiden nesillerdir hata üzerine hata yaptığımız bir konuyu kişisel gelişim kitabının içerisinde bize önerilen bir nefes egzersizi ile düzeltmemiz, tüm arızalarımızdan oracıkta arınmamız mümkün mü?
Nihan Kaya ile Kırgınlık isimli kitabı ve içindeki Duvar isimli öyküsü ile tanıştım. Bir çocuğun diliyle yazılmış, sonunda epeyce şaşırdığım bir öykü Duvar. Öykünün kahramanı olan çocukla bu kadar benzer hislere sahip olmamıza rağmen neden çok şaşırmıştım bu sona? Evet, kendimle kendim arasına yıllar boyu kalın bir duvar örülmüştü. Açılan küçücük bir delikten çocukluğuma bakıyordum, şimdi ne kadar arızam varsa hepsini duvarın arkasındaki o çocuğu onarmakla tedavi edebilirdim, anlıyordum. İşte bu kavrayış sürecinde Nihan Kaya’nın katılımcılarının hikâyeleri ile daha da kapsamlı hale gelen ve İyi Aile Yoktur isimli onuncu ve son kitabına da büyük katkılar sağladığını düşündüğüm Çocukluk Atölyeleri ile tanıştım. Bu atölyelerin, yıllar süren araştırma ve okumaların, biriken tecrübelerin ve üzerine ince ince düşünülmüş bir çocukluğun eseri İyi Aile Yoktur.
Hepimizin ilk ve temel meselesi olduğu halde üzerine düşünmekten, konuşmaktan kaçındığımız yok saydığımız şeylerden bahseden kitap, arkasından ciltlerce daha yazılabilecek bir isimle çıkıyor: ” İyi aile yoktur” ve bizim iyilik tanımı ayarlarımızla oynamaya başlıyor. Kitabın belki de en vurucu yanı bize kendi anne-babalarımızdan, onlara da anne-babalarından miras kalan iyilik algısını sarsması. Nihan Kaya kitabında birçok kez günlük istismara, kötülük olduğunu fark etmediğimiz, kabul etmediğimiz istismara değiniyor:
“Herkesin çocuğa zarar verdiğini bildiği şeyler, cinsel ve fiziksel istismar, anne-babanın boşanması, anne-babadan birinin ölümü, ihmal gibi durumlardır. Bunlardan birinin gerçekleşmesi halinde herkes çocuğa karşı anlayışlı olur, çocuğun acısını takdir eder, zararı elden geldiğince telafi etmeye çalışır. Fakat çocuğa asıl zarar veren günlük istismarın farkına çoğumuz varamayız.”
Çocuğu anne-babasından bağımsız bir birey olarak düşünebilmeyi öğretiyor Nihan Kaya bizlere bu kitapta. Kendi iradesi dışında dünyaya gelmiş, etrafındaki her şeyi hayatında ilk kez gören, devler dünyasında varlığını anlamlandırmaya çalışan ve en temel dürtüsüyle hayatta kalmaya çalışan çocuğu sayılan tüm özellikleri ile görebilmeyi öğretiyor.
“Gerçek anlamda sahip olduğumuz tek şey, kendimizdir. Hayatta hiç kimse yoktur ki onunla kurduğumuz ilişki kendimizle kurduğumuz ilişkiden değerli olabilsin. Kendi yalnızlığını sağlıklı şekilde kuramayan kimsenin, bir başkasıyla sağlıklı bir ilişki kuramayacağı gerçeği de aynı sebepten.”
Çocukken bir birey olarak kabul görmüş, kendi özerk alanımıza sahip olabilmişsek kendimiz ile sağlıklı bir ilişki kurabilmemiz mümkün, aksi halde bize verilen, dayatılan ve nesillerdir süregelen “iyilik” algısını sürdürüp, bu hastalıklı sürecin bir parçası haline geliyoruz.
Var olan tek gerçek kötülüğün sapkın cinsellik olduğu yanılgısı toplum tarafından öyle içselleştirilmiş ki, bir çocuğun cinsel istismarı dışında ona yapılan kötülüğü görmeyi reddediyoruz. Ve asıl cinsel istismarı tam da bu reddedişle biz gerçekleştiriyoruz. Ona cinsellikle ilgili en acımasız mesajı vererek, ileride sağlıklı bir cinsellik geliştirme şansını elinden alıyoruz. Benliği yok sayılmış, acıları reddedilmiş bir çocuk tüm bu olanları idrak edip çocukluğunu onarmadıkça, başa çıkamadığı o acıları bir başkasına – çoğu kez kendi çocuğuna- aktarmaktan başka ne yapabilir?
Peki, hasarlı bir anne-babanın sağlıklı çocuk yetiştirmesi mümkün mü? İşte tam bu sorunun cevabını arıyor, örnekler sunuyor Nihan Kaya. “Çocuğumuzla olan ilişkimiz kendi ebeveynimizle olan ilişkimizin devamıdır” diyor. Bu noktada kendi çocukluğumuzu neden tamir etmemiz gerektiğini anlıyoruz. Yıllar boyu birçok şekilde yok sayılmış, kabul görmemiş benliğimizde duyduğumuz sancılar, onlarla ne yapacağımızı bilmediğimiz ve sıkıca baskı altında tuttuğumuz acılarımızla sağlıklı bir yaşam sürdürmek mümkün değil. Henüz kitabın hemen başında anlatıldığı üzere çocuğun kendisine yapılan yanlışların yanlış olduğunu bilmemesi nedeniyle çocukluğun cehennem olduğunu idrak etmemiş bir ebeveynin, kendi çocukluğunun yaralarını kısmen de olsa sarmaya niyetlenmemiş anne-babanın çocuğunun benliğini geliştirmesi için ona fırsat vermesi olası değil.
Yalnızca anne-babalar yahut öğretmenler için değil, içinde bir yere sığdıramadığı, nasıl ehlileştireceğini bilemediği bir acıyla sürekli bastırarak yaşayan tüm yetişkinler için de yazılan bu kitabı okumak için ilave bir motivasyon gerekirse, yine yazarın kendisine, kitabın en başına dönmek gerekiyor, yalnızca bir cümleyle, kendi yüreğinin içinden okur-yazar ilişkisinin tüm zincirlerinden arınmış bir cümleyle söylüyor:
“Yeryüzünde kırgın bir çocuk kalmayana dek yazacağım”
Çocukların yaralanmadığı bir dünyayı düşleyerek okuyalım.
![]()
|
- Çocukluk Bitti, Çıkabilirsiniz - 9 Ekim 2018