
Ripley serisinde yer alan romanlar –Patricia Highsmith’in pek çok romanındakine benzer bir şekilde- karanlık ama eğlencelidir. Her şey oyun havasında gelişir.
Asıl adı Mary Patricia Plangman olan Patricia Highsmith (1921-1995), hiç şüphe yok ki polisiye edebiyat tarihinin en önemli ve özgün yazarlarından birisidir. 1950 yılında yayımlanan ilk romanı “Strangers on a Train” (“Trendeki Yabancılar”) ile edebiyat kariyerine parlak bir giriş yapmış, polisiyeye farklı bir bakış getiren ve ardından gelen kuşaklar üzerinde büyük bir etki yaratan romanları -başta Alfred Hitchcock olmak üzere- pek çok yönetmen tarafından sinemaya da aktarılmıştı.
Highsmith’in kariyerinde Ripley serisinin özel bir yeri var. Beş kitaplık bu serinin ilk iki kitabı dışındakileri Highsmith’in en iyileri arasında saymak diğerlerine -aklıma hemen ”Trendeki Yabancılar”, “Carol”, “El Sürçmesi”, “Küçük g.”, “Cam Hücre” geliyor- haksızlık olur. Ne var ki bugün Patricia Highsmith adı en çok sevimli kötüsü Ripley ile birlikte anılıyor.
Türkiye’de karşılığını bulan bir yazar Highsmith. İşin doğrusu karşılığını bulması biraz gecikmeli oldu. İlk kez 1975 yılında, “Ripley Under Ground” romanı -”Şamata” ismiyle- çevrilmişti.okuyucuların belki serinin ortasından başlanması nedeniyle Ripley’i yeterince kavrayamamasının, belki de kötü bir karakterin başrolde görünmesine ısınamamasının sonucudur, 1991 yılına gelene dek, hiç bir yayınevi Patricia Highsmith romanlarına el atmadı. 1991 yılında Remzi Kitabevi-Çilekli Dizi içinde ard arda yayımlanan “Becerikli Bay Ripley” , “Ripley’ in Oyunu” ve “Ripley Karanlıkta” ile keşfedilen Highsmith’in o günden bu yana pek çok romanı türkçeleştirildi. Ancak yine de Ripley serisi eksikliydi. Bu eksiklik Can yayınlarının yeni edisyonu içerisinde yer alan “Ripley ve Peşindeki Çocuk” ile giderilmiş oldu.
Ripley’in dayanılmaz çekiciliği
Tom Ripley karakteri 1955’de yayımlanan “The Talented Mr. Ripley” (“Becerikli Bay Ripley”) ile dünyaya gelmişti. Yirmili yaşlarda, ufak tefek dolandırıcılıklarla hayatını kazanan, sevimli, her dolancı gibi ikna kabiliyetine sahip genç bir adam. Tesadüfler sonucu, zengin bir adamın oğlu ile arkadaş olmuş, paranın tadını almış, arkadaşlıkları sona erince arkadaşını öldürmüş, sahte bir vasiyetname düzenleyip öldürdüğü gencin servetine konmuş, güzel ve kültürlü bir kadın olan Héloise ile evlenmişti. Bundan böyle hayatını Paris yakınlarındaki villasında, karısıyla birlikte, ince zevklerin tadını çıkararak sürdürecekti.
Highsmith, bu ilk Ripley macerasını yazdığında -muhtemelen- bir seriye dönüştürmek fikrine sahip değildi. Ancak kitap özellikle Avrupa’da büyük ilgi gördü. Önce Fransa’da 1957 yılı Grand Prix de Littérature Policière”i “Polisiye Roman Büyük Ödülü”nü) kazandı. 1960 yılında Fransız yönetmen René Clément tarafından -Fransız-İtalyan ortak yapımı bir prodüksiyonla- eliyle “Plein Soleil” (“Kızgın Güneş”) adıyla -final sahnesi biraz değiştirilerek- sinemaya uyarlandı. Başrollerini Alain Delon ve Maurice Ronet’in paylaştıkları film de çok başarılı oldu. Ardından 1964’de İngiliz Polisiye Roman Yazarları Derneği’ nin “Gümüş Hançer” ödülünü kazandı. Bu denli başarı ve büyük ilgi, Patricia Highsmith’in 1970 yılında Ripley’i yeniden canlandırmasına yol açacaktı.
1970 yılında yayımlanan “Ripley Under Ground” (“Ripley Karanlıkta”) romanında Tom Ripley, sahtecilik ve cinayet dallarındaki “becerisini” bir kez daha kullanmak zorunda kalır. Ölen bir ressamın tablolarını taklit ederek büyük paralar kazanmış ama foyası bir sanat koleksiyoncusu tarafından ortaya çıkarılmıştır. Koleksiyoncuyu öldürmek Ripley’in kitabında “meşru müdafaa”dan başka bir şey değildir. Dört yıl sonra gelen “Ripley’s Game” (“Ripley’in Oyunu”) romanında cinayet sanatını profesyonelliğe döker. “The Boy Who Followed Ripley”de (“Ripley’i İzleyen Çocuk”- 1980) kendisine gençliğini hatırlatan bir yeniyetmeyi kanatları altına alacaktır. Son Ripley romanını 1991 yazar; “Ripley Under Water” (“Ripley Su Altında”). Bu romanda Ripley, komşu eve taşınan ve onu çok eskilerden tanıyan bir çiftin şantajından kurtulmak için yine en iyi bildiği yola, cinayete başvuracaktır.
Klasik polisiyeler bir detektifin karanlıkta kalmış suçları aydınlatması etrafında kurgulanır. Ripley serisinde ise tam tersini yapıyor Higsmith. Katil -Ripley- apaçık ortada, cinayeti nasıl işlediğini, delilleri nasıl yok ettiğini daha baştan biliyoruz. Yazar, gerilimi Ripley ile polisler arasındaki kovalamacaya yüklüyor ve elbette Ripley’in psikolojisine. Giderek okuyucu ile Ripey arasında bir yakınlaşma tesis ediyor. Öyle ki sanki kendimiz yakalanacak gibi endişeleniyoruz.
Highsmith’in Tom Ripley karakterini yaratırken Dostoyevski’den -elbette “Suç ve Ceza”dan- ilham almış. Polisiye edebiyatın -kendi eserlerini de içine kattığı- “suspense” tarzını tarif ederken şunları söylüyor; “Suspense türünün güzelliği şuradadır. Bu türde yazar eğer isterse hiçbir fiziki eylemi anlatma gereği duymadan, çok derin konulara eğilebilir, çünkü bu türdeki eserlerin genel çatısını zaten yaşamın içinden çıkan hususlar oluşturur. “Suç ve Ceza” bu anlatmak istediklerimin en muhteşem örneğidir ve ben Dostoyoevski’ nin eserinin bu bağlamda “suspense” türü bir eser olarak nitelendirilebileceğine inanıyorum.”
Ripley serisinde yer alan romanlar -yazarın pek çok romanındakine benzer bir şekilde- karanlık ama eğlencelidir. Her şey oyun havasında gelişir. Özellikle ilk romanda Tom’un arkadaşını öldürmesi sanki gerçekte yaşanmamış gibidir. Aslında bu, yani gerçekle oyunu yer değiştirmek durumu, Ripley’in gerçeklikle baş etme yöntemi. Böylelikle neredeyse kendisi bile inanır arkadaşının mirasçısı olduğuna. Ancak yalan ve suçla kurduğu dünyasının kırılganlığın farkındadır. Gerçeğin açığa çıkma tehlikesi altında tedirgindir ve bu tedirginlik onu -hayatını savunmak adına- sürekli suç işlemeye sevk eder.
Tom Ripley, olumlayamayacağımız ama olumsuzlamaya da gönlümüzün elvermediği bir kahraman tipi. Yani bir anti-kahraman. Eğitimli, güzel sanatlara yatkın, taklit yeteneğine sahip, kendini sürekli geliştirmek isteyen, karizmatik, kibar bir adam. Ama aynı zamanda soğukkanlı ve bencil. Bu kişilik özelliklerine sinmiş incelikli bir kötülüğü var Ripley’in. Ancak söz konusu kötülüğü kışkırtan, onu çalmaya, öldürmeye, ahlaki sınırları çiğneyip geçmeye iten neden sahip olma arzusudur ki bu arzu içinde yaşadığımız sistemim doğal sonucudur. Kısacası Tom Ripley çağımıza uygun, sahici bir roman kahramanıdır ve elbette içimizdeki kötülüğü kışkırtacaktır…
- Yetenekli Bay Ripley
Çeviri: Esra Birkan
312 Sayfa
- Ripley Yer Altında
Çeviri: Cihan Kaplan
383 Sayfa
- Ripley’nin Oyunu
Çeviri: Samim Sakacı
320 Sayfa
- Ripley ve Peşindeki Çocuk
Çeviri: Tülin Cansunar
381 Sayfa
- Ripley Su Altında
Çeviri: Nihal Önol
352 Sayfa
- Yazar: Patricia Highsmith
- Yayınevi: Can Yayınları
- Mary Shelley’in Yaratığı - 4 Şubat 2018
- Jules Verne’in Fantastik Dünyası - 28 Kasım 2017
- Dorian Gray’in Portresi; Yazarını Yok Eden Roman - 19 Ekim 2017
FACEBOOK YORUMLARI