
Sabahın Bir Devamı Vardı, on beş öyküden oluşuyor. Birinci öyküden başlayarak metaforlar kullanıyor yazar. Öyküler dokunaklı, güncel ve gerçekçi. Toplumsal konulara yer verilmiş…
Twitter’dan görüp karar veriyorum bu sefer okuyacağım kitaba. İsmi ilginç geliyor öncelikle. “Devamı neydi acaba?” diye merak edip aldığım ve iç sayfadan özgeçmişini okuduğum kitabın yazarının “Güneş Sepeti” isimli öykü kitabıyla 2016 Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görüldüğünü, Türk Dili ve Edebiyatı okuduğunu, edebiyat öğretmenliği yaptığını öğreniyorum.
Yazar Muzaffer Kale; Bir Günlük Güneş, Gözlerim Akşama Ölür, Acıtmıyor Boynumu Dünya, Işıktan Kalan Kırılma, Hiçbir Şeyi Unutmadım, Sakın Zar Atma, Lirik Aksan, Menekşenin Sayılı Günleri isimli şiir kitaplarıyla tanınmış bir şair aynı zamanda.
Kitap on beş öyküden oluşuyor. Birinci öyküden başlayarak metaforlar kullanıyor yazar. “Işıklarla oynayanı ışıktan uzak tutun demedim mi ben!” (“Işıklar” adlı öyküden)
Lirik aksan öykülerde de kendini gösteriyor. Kaçıncı Gün Bugün isimli öyküde “Bir zamanlar yalnızca duygu olduklarını biliyorum cümlelerin. Sonradan kendilerini geliştirmişler büyümüş ve yetişkin birer düşünce olup çıkmışlar.” cümleleri etkileyici. Aynı öyküden birkaç cümle daha; “Akıl defterine yazılabilecek ve yazılmayacak olanlar diye bir şey söz konusu olamaz. Akıl defterine yazılamayacak olan hiçbir düşünce yoktur. Yasak çalışmaz akıl defterine. Akıl defterinin sayfaları sayılmaz. Sayfa bitince kendiliğinden çevrilir sayfa. Yepyeni bir sayfa!”
Öyküler dokunaklı, güncel ve gerçekçi. Toplumsal konulara yer verilmiş. “Yıldızlı” öyküde olduğu gibi flash back ve içe bakış kullanılıyor. Sürpriz son, ters köşe yapmış yazar.
Bazen Hiçbir Şey Görünmüyor isimli öykü “Gerçekten, bazen ne kadar bakarsan bak, hiçbir şey göremediğini sanıyorsun. Her şey her an gözüne görünecek diye bir şey yok. Yok öyle bir şey!” diye bitiyor. Okuyuculara öyküye tekrar bakmalarını öneriyorum. “Her ay eksiksiz bir şekilde hesabına yatan kiradaki 6 evin adresi ve buna ait bilgiler, defterin ilk sayfasındaydı.” Cümlesi ve adamın daha sonra sergilediği aylak adamlık fark edilebilir.
İnsan kendisiyle nasıl yüzleşebilir, insanın kendi sağlamasını yapmak için nasıl bir işlem gerekmektedir. (“Bir Yolculuk Yapıyorduk isimli öyküden”)
Aklımda bir öykü vardı, onu toparlayacaktım; ama salondaki telefon çalıp “ batakçının” önde gidenine yarım saat laf anlatmak zorunda kaldığım için…Telefonu kapattıktan sonra, o öyküden zerre kadar eser kalmadığını fark ettim. “Unuttuklarımızın deposu” diye bir yer olmalı. Oraya gitmiştir o da belki. Bakarsın rastlantı eseri olarak bir tel bir tele değer, ummadığın bir zamanda karşına çıkıverir. (“Yanında Kâğıt Bulundurmayacaksın” isimli öyküden). Çok tanıdık geldi bunlar. Etken “batakçı” olmasa da! Sonunda bir telin diğer bir tele değmesi de ferahlatıcı yazanlar için. Hep değsin o teller birbirine. İnce bir mizahi dil kullanılmış bu öyküde. Adamın kumar tutkusu Onat Kutların “İshak” isimli kitabında yer alan öyküsünde, kahvehane sahibi tarafından kâğıtları elinden alınan ve boş durmaktan bilye oynamaya bile razı pokercilerin kâğıtsız oynayışındaki (hepsi içlerinden kâğıtları tutuyorlar. Mış gibi yaparak oynuyorlar) tutkuyu hatırlattı.
Okuyucu olarak bir şeyler yazmak kolay! Eleştirmen olmadığımdan dil, kurgu, biçem, üslup incelemesi yapmadan, teknik incelemeye girmeden bir solukta severek okudum.
![]()
|
- Kıbrıs yakın tarihini Çağla Konuloğlu’ndan okumak - 3 Nisan 2018
- Feride M. Hikmet’in Kıbrıs ve Türkiye Aşkı - 22 Mart 2018
- Sabahın Bir Devamı Vardı - 7 Mart 2017
FACEBOOK YORUMLARI
One Comment
Muzaffer Kale’nin yazdıklarını daha iyi değerlendirmek için Ubeydullah Günel’in şu eleştirisinin okunmasını öneririm:
http://www.abcgazetesi.com/sait-faik-hikaye-armagani-neden-hikayeye-verilmedi-37132h.htm