Geç Gelen Şöhret

19. yüzyıl sonları Viyana sanat camiasının canlılığını, Arthur Schnitzler’in karakter yaratmadaki başarısıyla hissediyoruz.

Ne var ki üzüm şırası her zaman güçlü bir şaraba dönüşmez.” diye yazıyordu Çoşkunluk adlı edebiyat derneğinin düzenlediği şiir akşamını haberleştiren gazetelerden biri. Gazetedeki sözler sanki romanın adına da vesile olan Eduard Saxberger’in yaşamını özetliyordu.

Kim miydi Saxberger? Gençliğinde yazdığı ‘Gezintiler’ isimli şiir kitabının yazarı, kendine ‘Çoşkunluk’ adını veren genç Viyanalı sanatçılar tarafından yıllar sonra şöhreti ‘teslim edilen’ şair…

Şöhret sahibi olma dürtüsü edebi üretimi tetikler mi veya tersinden bakarsak şöhret sahibi olunca edebi üretim azalır mı? Geç Gelen Şöhret’i okudukça bu sorular ışığında Saxberger’in hayatına girmiş oluyoruz, hayatına girdikçe de dönemin Viyana’sında yetişen genç sanatçıları tanımaya başlıyoruz. 19. yüzyıl sonları Viyana sanat camiasının canlılığını, Arthur Schnitzler’in karakter yaratmadaki başarısıyla hissediyoruz. Freud’un yakın arkadaşı olan Schnitzler, arkadaşlık ilişkisinden öte Freud’un psikolojik çalışmalarının verileri ışığında, insanı en ince ayrıntısına kadar sezdiriyor ve bunu yaparken de anlatıcı sesi okura yabancılaştırmamayı başarıyor. Yazarın günlüğünden elde ettiğimiz üzere yaratmış olduğu her karakter, dönemin sanat camiasından ve yaşantısında yer alan kişilerden doğuyor. Yaşamında şahit olduğu anları, kişileri sanatına başarılı bir şekilde yansıtıyor. Schnitzler, gerçeklik ile temsiliyet ilişkisine yanılsama ve gerçekilik bağlamından yaklaşıyor. Nasıl mı?

Gerçeklik – yanılsama ilişkisi her daim roman anlatısının kaynağı olagelmiştir. Geç Gelen Şöhret’te de Saxberger vesilesiyle gerçekliğin ve yanılsamanın insanı sürüklediği duygu ve düşünce dünyasında neleri uyandırdığını final bölümünün çarpıcılığıyla bir kez daha okuyoruz. Hele bu yanılsama romanda geçen ‘şair’ karakteri ile yansıtılmışsa, Arthur Schnitzler’in yazarlık dürtüsünü düşünmeden edemiyoruz. Nedir yazarlık dürtüsü, derken kastettiğim şey? Bir metni tehdit eden en büyük tehlike unutulmuşluksa, yazar, Geç Gelen Şöhret’te unutulma kaygısına karşı mı duruyor işlediği hikâyeyle? Evet, tam da unutulmuşluğa karşı bir duruş söz konusu romanda. Eğer öyle olmasaydı aradan geçen yüz yıla rağmen 2016 yılında bu eser basılır mıydı, okuyabilir miydik Saxberger’i ve bu satırları yazma isteği uyanır mıydı? Sanırım, edebiyatı insanlığın evreni yapan özelliği de buradan kaynaklanıyor. Keyifli okumalar…

  • Geç Gelen Şöhret
  • Yazar: Arthur Schnitzler
  • Çeviri: Bilgin Ölek
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2016
  • Sayfa Sayısı: 120 Sayfa
  • Yayınevi: Aylak Adam
Ali Çatal
Latest posts by Ali Çatal (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Galip Dursun ve Korku Edebiyatı

Read Next

Babam Süt Peşinde

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *