Kanseri Yen, Kardeşim

Keşke kanseri yenmenin herkes için geçerli bir formülü olsa.
Ama savaşacağız. Saldırgan hücreleri ve onları besleyen sistemi yeneceğiz! Hep beraber!

Zuhal’e

Bir akşam evinizde uzanmış dinleniyorsunuz. Televizyonda dizi izlerken bir yandan da eşinizle veya çocuğunuzla şakalaşıyorsunuz. Kafanızı büyük ölçüde boşaltmışsınız, hoş bir miskinlik durumundasınız. Evde yüzler gülüyor. Telefon çalınca ağır hareketlerle uzanıp bakıyorsunuz. Öğrenciliğinizden beri iletişiminizin hiç kesilmediği bir arkadaşınızın adını görüyorsunuz ekranda. Açıyorsunuz. Arkadaşınızın sesi alabildiğine kederli, acılı. Nasıl olduğunuzu soruyor. İyiyim demeniz yetmiyor. Uzun açıklamalar, ayrıntılı bilgiler bekliyor sizden. Peş peşe yönelttiği soruların ardından öğüt verme aşamasına geçiyor. Yemeniz veya yememeniz gereken bir şeyle ilgili yeni öğrendiği bir bilgiyi aktarıyor, yapmanız gereken bir egzersizden söz ediyor, falanca doktora görünmenizi heyecanla öneriyor. Konuşmayı erteleme, konuyu geçiştirme şansınız yok. Israrlı biçimde kabul etmenizi bekliyor. Hatta size güvenmiyor, yarın gelip doktora da sizinle birlikte gitmek istiyor.

Yarım saat sonra, eski işyerinizden bir arkadaşınız geçerken uğruyor. Benzer bir diyalog da onunla yaşıyorsunuz. Peşinden bir akrabanız arıyor.

Bir kanser hastası, kendisine böyle davranılmasına kısa sürede alışıyordur. Onca zorluk, onca dert arasında, çevresindeki insanların aşırı ilgi ve üzüntülerinden kaynaklanan yükleri de taşımak zorunda kalıyordur. Aynı gün üç dört kez denk gelmesini değil de bu dostların birer gün arayla aramalarını diliyordur.

İnsan kanser olunca başka bir canlı türüne dönüşmüyor ki. Elbette öncekinden çok farklı bir durumdur artık yaşadığı ama her şeye rağmen, “normal” insandır. “Normal” haldeyken nasıl ilgilenilmek, dayanışma içinde olduğu dostların varlığını hissetmek insana iyi geliyorsa, kanserken de öyledir. Ve aynı şekilde, ara sıra kafasını dinlemeyi, boş boş zaman geçirmeyi tercih edebilir.

Sağlık veya başka nedenle derde girmiş bir dostumuza yönelik ilgimiz, kendimizi rahatlatmaktan çok onun beklenti ve gereksinimlerine yönelik olmalı. Her bir kişiye yönelik çözüm farklıdır mutlaka. Mesafeyi ve ilgiyi dengeleyecek bir iletişim, kolay değil. Dostumuzun her an yanında bulunmaya hazır olduğumuzu, elimizden geleni yapacağımızı bilmesini isteriz, ama bunu aralıksız biçimde anlatmak yerine, diyalogumuzun gücüne ve onun hislerine güvenmek zorundayız.

Böyle bir konuda söz söylerken, en iyisi dostlarımıza, büyüklerimize, kardeşlerimize bir mesaj göndermektir. Nazım’ın “Mesaj”ını!

MESAJ

Hastalar,
Kardeşlerim,
İyileşeceksiniz.
Ağrılar sızılar dinecek.
Yumuşak, ılık

Bir yaz akşamı gibi inecek
Ağır, yeşil dalların arasından rahatlık.

Hastalar kardeşlerim,
Biraz daha sabır, biraz daha inat.
Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat.
Kapının arkasında dünya, dünya cıvıl cıvıl.
Kalkacaksınız yatağınızdan, gideceksiniz.

YANLIŞ ELEŞTİRİ, YANLIŞ MUHALEFET

İlaç veya sağlık sektörünün herhangi bir alanında çalışıyorsunuz, diyelim. Sonuçta, ticari piyasalarda kabul edilebilir etkinliklerin dışında kalabilir mi, yaptığınız iş? Başka bir sektördeki herhangi iki şirket birbirinden ne kadar farklıysa, çalıştığınız şirket de onlardan o kadar farklıdır. Yaptığınız iş o kadar benzerdir.

Şirketiniz kâr ettiği sürece varlığını sürdürecektir. Hükümetlerle veya basınla hileli ilişkiler falan geliştirme ortamı bulunmayan bir ülkedeyseniz, mecburen rakiplerinizden daha kaliteli işler yapmaya, müşterilerinizi memnun etmeye çalışacaksınız. Her durumda, şirketinizin ana hedefi ve temel politikaları, bütün sektörlerdeki bütün şirketlerle hemen hemen aynıdır ve siz ancak o yönde işe yaradığınız sürece oralarda kalabilirsiniz.

Bazılarının görüşüne göre, insanların kişisel kazancını artırmak için sürekli uğraşması, birbiriyle rekabet etmesi, genel olarak insanlık için faydalıdır. İlk bakışta doğruluk payı çokmuş gibi görünüyor. Bu durumda kanser alanında da daha faydalı ilaçlar geliştirmek, daha iyi yöntemler bulmak, onları daha iyi tanıtmak, pazarlamak gerekecektir. “Kanseri Yen” kitabındaki verilerden anlaşılacağı üzere, bu hastalığının tedavisi yolunda, henüz istenen düzeyde değilse de yıllardır bir ilerleme sağlanıyor.

Sağlık konusuna ticari biçimde yaklaşmanın bu gelişmeye katkısı ve zararı genişçe tartışılacak bir mesele. Ama konunun tartışılmayacak bir yönü var: Koruyucu tıp alanındaki çalışmalar ticari bir mantıkla yürütülemez.

Gündelik hayatınızda, kanser hastalığının aslında basitçe tedavi edilebileceğine inananlarla sıkça karşılaşıyorsunuzdur. Bu alanda büyük paralar kazanan güçler izin vermediği için insanları kurtaracak ilaç ve yöntemlerin ortaya çıkarılamadığını iddia ederler.

Oysa sistemin doğasına en uygun olan, bir yöntem veya araç geliştirerek rakiplerin önüne geçmek. Piyasada para kazanmanın en kabul edilebilir yolu bu. Bir profesör veya bir mucit, gerçekten köklü çözüm olacak bir bitki, bir madde, bir yöntem bulduğunda, zaten yine o piyasanın egemenlerine, o satıcılara büyük paralar kazandıracaktır. (Bilimsel, sanatsal, düşünsel çalışmaların motivasyonunu sağlayan şey, çoğu zaman para veya şöhret değildir. Ama bu konu, bu yazının kapsamına girmiyor.)

KAPİTALİZM ÖLDÜRÜR, İNSAN KURTARIR İNSANI

Sağlık ve ilaç alanında çalışanların mobilya sektöründe veya ayakkabıcılıkta çalışan kişilerden daha ahlaksız olduklarını iddia etmenin hiçbir mantığı olamaz. Ama daha ahlaklı olduklarını kabul etmeyi gerektirecek bir kanıt da bulunamaz. Sorunu komplo teorileriyle ve kanıtlanamaz iddialarla açıklamaya çalışmak, sistemin sürekliliğini sağlamaktan başka ne işe yarayabilir?

Tedavisi çok zor bir hastalık olan kanserin oluşumunu önlemenin aslında o kadar da zor olmadığı düşüncesi yaygın biçimde kabul ediliyor. Fakat kazanç getirmeyecek böyle bir işe dünyanın bilim potansiyeli, onca değerli bilimsel emek gücü nasıl yönlendirilecek? Varlık amacı kâr etmek olan firmaların koruyucu tıp çalışmalarına yönelmesi beklenebilir mi? Demek ki sorunun özü “piyasa” denen şeyin doğası gereği kâr amaçlı etkinliklere odaklanması.

Bu açıdan bakınca, son on yıllarda kanser tedavisi yönünde önemli gelişmeler sağlanmasına ama kansere yakalanma oranının çok daha fazla artmasına şaşmamak gerekiyor.

Belli ki, insanların kanser olmasının, daha doğrusu önlenebilecekken kanserlerin önlenememesinin temel nedenlerinden biri kapitalizmdir. Bu üretim anlayışı ise sadece bir sektörle sınırlı değil, her alandaki ekonomik etkinlikte, hatta her türlü insan etkinliğinde belirleyici. Sistemin bütününü göz ardı edip sadece bir alandaki çarpıklıkla ilgilenmek, herhalde bezirgânlara en faydalı muhalefet biçimi olsa gerek.

Dünyanın ve ülkenin kuşkusuz çok değerli bilim insanları kanser belasını yenmek için çalışmalar yürütüyor. Profesör Camgöz ve Plant da ortak kitaplarında bu çalışmaların ne kadar kapsamlı olduğunu, ne kadar zor bir iş olduğunu anlatıyor. Kanserle mücadele eden dostlarımız adına umut verici çalışmalar yapıldığı kesin. Kardeşlerimizin, dostlarımızın aklını karıştırmak yerine, hekimlerine güvenmeleri yönünde telkinde bulunmak daha gerçekçi, daha faydalı görünüyor. Hele kamu kurumlarındaki bilim ve sağlık emekçilerine!

Biz ne limonuz, ne mum, ne çınar.
Biz, insanız, çok şükür,
Çok şükür, biliriz,
Umudumuzu ilacımıza katmasını.

YILGINLIK YOK, DİRENİŞ VAR!

Prof. Dr. Mustafa Camgöz ve Prof. Dr. Jane Plant; İngiliz üniversitelerinde yetişmiş iki bilim insanı. Kitaptaki anlatıcı onlardan Mustafa ve Jane diye söz ediyor. Meslekten olmayan insanlara konuyu anlaşılır fakat bilimsellikten taviz vermeden anlatan bir kitap bu. “Kanser aslında kendi hücrelerimizin yoldan çıkmasından başka bir şey değildir.” diye tanımlayarak işe başlıyor ve aşama aşama ayrıntılara giriyor.

Kanseriyenin_kapak.indd

Kansere neden olan genler, bunların devreye girmesini ve devreden çıkmasını nelerin tetiklediği, hücrelerin etkinliğindeki değişimler, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farkı, başlıca özellikleri, şekere, aside karşı tepkileri, hormonların, büyüme faktörlerinin, proteinlerin konuyla ilgisi, bitkisel ilaçlar gibi çeşitli konular ele alınıyor.

Keşke kanser belasının net bir çözümü, onu yenmenin herkes için geçerli bir formülü olsa. Son yıllarda kısaca ifade edilen görüşlerle ve kesin kanaatlerle yaşamaya öyle alıştık ki bir kitaptan da sadece kesinlikli sonuçlar elde etmeyi bekliyoruz.

Kanseri Yen’in bu beklentiye karşılık gelecek yönleri var. Özellikle beslenme önerileriyle ilgili çeşitli tablolar, bölüm sonlarında hastaya ve hekime maddeler halinde öneriler bulunuyor. Kitabın genelinde ise, savunulan düşüncelerin kanıtlarına, veriler ve sonuçlar arasındaki korelasyonlara yer veriliyor. Bilimsel bir konuda okuduğunuz ve duyduğunuz her bilgi için kaynak sormanın önemini daha bir hissediyorsunuz. Hakemli bir bilimsel yayında yayımlanmamış hiçbir çalışmayı ve hiçbir veriyi kaynak kabul etmemek gerekiyor.

Kanıtlanmış bilgilere göre, kanseri önlemeye yönelik uygulamalar, kanser hastalarının tedavi aşamasında da tedaviye yardım işlevini yerine getiriyor. Bu ikisi apayrı şeyler değil. Konuyla ilgili çok açık ve önemli bir bilgi veriliyor: “Batılı beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzı, kanser oranları üzerinde çarpıcı bir etkiye sahip.” Amerika ve Avrupa’nın sanayisi gelişmiş ülkelerinde, Asya ve Afrika ülkelerine oranla çok daha fazla kanser hastalığının ortaya çıktığını biliyor muydunuz?

“Atalarımız on milyonca yıl boyunca küçük gruplar halinde karınlarını doyurmak için avlanmanın yanı sıra gezinerek yenilebilir yumru kökleri, yapraklı bitkiler, fıstıklar, çeşitli tohumlar, iri ve küçük taneli meyveler aramışlar, ara sıra da hayvan yakalamışlardır.” diyerek yazarlarımız temelde konuya nasıl yaklaştıklarını ortaya koyuyor. Aynı şekilde DNA’larımızın yüzde 99’unun aynı olduğu en yakın akrabalarımız şempanzelerin büyük oranda ot obur beslendikleri hatırlatılıyor. Daha önemlisi, yılda ortalama 4 kg kadar katkı maddesi yiyor oluşumuz. Paketlenmiş yiyeceklerde ve içeceklerde kullanılan katkı maddelerinden 4 kg’lık bir karşımı masanın üzerinde düşünebiliyor musunuz? Koca bir zehir yığını gibi! Yarısını bir kerede yemeye kalksak belki de ölür gideriz.

Kuşkusuz en önemlisi, mücadele etmek. Bir açıdan bakınca, zaten yaşamak, mücadele etmek değil mi? Konunun önemi büyüdükçe bu gerçek de büyüyor. Kanser meselesinde de aslolan mücadele!

Hep beraberiz dostlar! Büyüklerimiz, kardeşlerimiz, Nazım’la birlikte “Yaşamak gerek!” diyoruz. Ellerimizi uzatıyoruz size, yüreğimizi uzatıyoruz. “Ayak direyip / Dayatmasını.” bilen insan özelliklerinize inanıyoruz.

Hastalar, kardeşlerim,
İyileşeceğiz.
Ağrılar, sızılar dinecek.
Yumuşak, ılık bir yaz akşamı gibi inecek
Ağır, yeşil dalların arasından rahatlık.

***

Eklemekte fayda var: Camgöz ve Plant’in bu bütünlüklü kitabını, Tıp Bu Değil ve Tıp Bu Değil-2 kitaplarıyla peş peşe okumak, özellikle düşünsel bakış açısını genişletmek yönünde faydalı olacaktır. İlknur Arslanoğlu editörlüğünde yayımlanan Tıp Bu Değil’de, Kanseri Yen ile büyük ölçüde örtüşen, ama bazı açılardan tartışma nedeni olacak bilgiler ve daha önemlisi düşünsel nüanslar bulunuyor.

Ayrıca, “Taş Devri Diyeti” kitabıyla popülerleşen, geçen yıl yitirdiğimiz değerli bilim insanı Prof. Dr. Ahmet Aydın’ı da burada anmak gerek. Zaten Tıp Bu Değil’de de makalesi var. Ve onun çizgisinde çalışmalar yapan, ziraat alanında eğitim almış Ali Çerçel’in beslenme üzerine çalışmalarını da dikkate almak gerek.

  • Kanseri Yen
  • Yazar: Prof. Dr. Mustafa Camgöz, Prof. Dr. Jane Plant,
  • Baskı Yılı: Haziran 2016
  • Sayfa Sayısı: 319 Sayfa
  • Yayınevi: Doğan Kitap

 

  • Tıp Bu Değil
  • Yazar: Kolektif
  • Editör: İlknur Arslanoğlu
  • Baskı Yılı: 2013
  • Sayfa Sayısı: 288 Sayfa
  • Yayınevi: İthaki Yayınları

 

  • Tıp Bu Değil-2
  • Yazar: Kolektif
  • Editör: İlknur Arslanoğlu
  • Baskı Yılı: 2013
  • Sayfa Sayısı: 432 Sayfa
  • Yayınevi: İthaki Yayınları

 

  • Taş Devri Diyeti
  • Yazar: Prof. Dr. Ahmet Aydın
  • Baskı Yılı: 2009
  • Sayfa Sayısı: 200 Sayfa
  • Yayınevi: Hayy Kitap

turkali_kitapeki

 

Zafer Köse
Latest posts by Zafer Köse (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Mutluluk Festivali Başlarken…

Read Next

Araftaki Kadın Sesi

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *