Özlem Özdemir yanıtladı: “Yazarlıkla yaşamayı istiyorsanız çok satan yazar olmadığınız sürece bu, hiç kolay değil.”
Döviz kurunun sürekli hareketlilik gösterdiği ve akıllardaki soru işaretlerinin arttığı bir ekonomik daralma ile karşı karşıyayız. Bir ekonomik krizin içinde miyiz, yoksa kriz teğet geçilebilir mi; işsizlik oranları artar mı, satın alma gücümüz düşer mi? Bu gibi sorulara çeşitli cevaplar ve çoğu zaman da spekülasyonlar üretiyoruz. Son günlerde, ürünlere konulan ek vergiler de tedirginliğimizi oldukça artırdı.
Örneğin, kağıda konulan ek vergi haberiyle, özellikle sosyal medyada, kitaplara ve onları alım gücümüze dair tartışmaya ve fikir üretmeye başladık. Bir ekonomik krizin; yayıncılık sektörünü, çalışanları, okurları ve yazarları doğrudan etkileyeceği de aşikar…
Bu nedenle bizler de Kitap Eki takipçileri için, merak edilen soruları muhataplarına, yani yayıncılık sektörünün emekçilerine ulaştırmaya karar verdik. Onlardan biri de Kırmızı Kedi Yayınevi‘nden çıkan Cumhuriyet Işığında Söyleşiler kitabının yazarı Özlem Özdemir oldu. Özdemir ile ekonominin durumu, yayın dünyasının ve yazarların bu durumdan nasıl etkileneceği üzerine oldukça aydınlatıcı bir röportaj yaptık. İyi okumalar dileriz…
-
Öncelikle sorulabilecek belki de en klişe soru ile başlayalım. Sizce nereye gidiyor ülke ekonomisi?
İlk olarak ben ekonomist ya da bu alanda uzman bir gazeteci değilim. O nedenle bu soruya ancak gelişmeleri takip eden bir yurttaş olarak yanıt verebilirim. Açıkçası, her nereye gidiyorsa, orasının iyi bir yer olmadığı ortada. Üstelik gittiği yeri yetkililerin bile henüz bildiğinden emin değilim. Benim aklımın almadığı bir kayıtsızlık ya da rahatlık var adeta. Hatta ülkenin en tepesinden kriz olmadığı söyleniyor. Yine yönetim tarafından yapılan harcamalara, alınan kararlara bakılınca da kriz yok gibi sanki? Ancak öte yandan gün geçmiyor ki, yerli bir markamız konkordato ilan etmesin. Mesela, bu röportajdan az önce Beta’nın da iflas erteleme istediğini okudum. Bütün bunlar çok ama çok üzücü gelişmeler. Ekonomimiz nereye gidiyor bilmiyorum ama gittiği yere varmadan bir an önce müdahale edilmezse, açlıkla karşı karşıya bile kalabiliriz.
-
Peki, bir ekonomik krizin içinde miyiz yoksa siyasilerin iddia ettikleri gibi bu, kısa süreli bir ekonomik daralma mı?
İddianın ötesinde olduğumuzu düşünüyorum. Keşke iddia olsa ve bizi yönetenlerin dedikleri gibi dış güçlerin oyunu olsa da, gerçekten krizde olmasak. Ama işte maaşlar, alım gücü, marketteki fiyatlar ve işsizlik ortada, bunları yok mu sayacağız? Saysak ayrıca yok mu olacaklar? Keşke ama gerçek böyle yok edilebilen bir olgu değil ki, sadece bir süre saklayabilirsiniz ama varlığını yok edemezsiniz. Tuvalet kağıdının 60 TL olacağını birkaç yıl önce kim düşünebilirdi? Hatırlıyorum, ben çocukken kriz değil ekonomik buhran denirdi. Çocukluğumdan bu yana bu kaçıncı buhran bilmiyorum ama bunun diğerlerinden farklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü daha önce ülkemiz politik ve sosyolojik açıdan hiç bu kadar karışık ve kırılgan bir atmosferde değildi. Bir kere rejim değişti! O nedenle olanlar, söylenenler, yapılanlar ve yapılmayanlar için bazen ne diyeceğimi bilemiyorum çünkü çoğu şeyi anlamıyor ve içime sindiremiyorum. Sadece bütün bu yaşananların sonuçlarının kısa süreli olmayacağını biliyorum.
“Genç Cumhuriyet, yokluklar içinde kağıdından tekstiline her alanda fabrikalar kurarak, kendi yağında kavrulan bir ülke yaratmıştı. Geçen 90 yılda üzerine taş koymadık ama var olanları niye yok ettik?”
-
Olası bir ekonomik krizin fazlaca etkileyeceği sektörlerden biri de yayıncılık. Peki, neden böyle? Yalnızca kâğıdın yurtdışından ithal edilmesi yüzünden mi, yoksa başka nedenler de var mı?
Etkileyeceği değil etkilemeye çoktan başladığı desek daha doğru olur. Aslında yayıncılık sektöründeki KDV oranının yüksekliği sektörü epeydir zorluyor. İnşaat ya da mücevher sektöründe uygulanmayan KDV oranının yayıncılıkta uygulanması çok kötü. Bu nedenlerden biri. Okuma yazma oranı zaten ülkemizde kitap satışlarına bakıldığında halen yeterli düzeye ulaşmış değil, bu da başka bir neden. Ancak kağıdı yurt dışından almamız, bu krizin en ağır sonucunu yaratacak olan en önemli neden. Yani zaten daha önceden yaralanmış bir sektöre vurulan son darbe. Bir ülkenin nasıl olur da kağıt fabrikası olmaz? Olmaz da değil, var olan fabrikası özelleştirme adı altında niye kapatılır? Bu bir ülkeye yapılan en büyük kötülüklerden biri bana göre. Neden kendimizi dışa bağımlı hale getirmekte ısrar ediyoruz? Okumuş yazmışlarımızın bile zamanında beğenmediği genç Cumhuriyet, yokluklar içinde kağıdından tekstiline her alanda fabrikalar kurarak, kendi yağında kavrulan bir ülke yaratmıştı. Geçen 90 yılda üzerine taş koymadık hadi ama var olanları niye yok ettik? Bugün ondan geriye satılmayan neyimiz kaldı? Ben de bunu soruyorum, acaba neden?
-
Sizce kriz, yayıncılık sektörünün küçülmesine neden olur mu? Yani, butik yayınevlerinin kapandığı ve işsizliğin arttığı bir sektör mü bekliyor bizi?
Maalesef. Bazı yayınevleri baskılarını ertelemeye ve baskı sayılarını azaltmaya başladı bile. Sektör ister istemez küçülecek, bu da işsizliği beraberinde getirecektir. Türkiye’de ekonomik gücü yerinde olan zaten beş ya da altı yayınevi ancak var. Onlar bile yayın politikalarını bu gelişmelere göre düzenleyeceklerdir. Kaldı ki, kağıt bulmak da bir başka sıkıntı olacaktır. Alabilecek durumda olanlar bile Türkiye’nin kırılgan ekonomisinde kağıt satın alacak firma bulmakta zorlanabilirler. Butik yayınevlerinin ise ne yazık ki pek şansı olacağını düşünmüyorum. Zaten çok satan kitaplara bakıldığında zar zor ayakta duranların, böyle bir krizle baş edebilmeleri çok zor.
-
Peki, yazarların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazı çok satan yazarlar hariç, aslında kendi kitabından en az kazanan kişiler de yazarlar oluyor. Kriz belki de en çok onları etkileyecek.
Ah, ah… Karşıki dağları yıkacak bir ah çektim bu konuda, neyse ki internetten duyulmuyor. Bu konu, yıllardır hep büyük bir yara. Evet, çok satan bir yazar değilseniz, alacağınız telif ile bir iki aylık kiranız çıkarsa bu sevindirici bir şeydir. Oysa bu kriz ortamında sanırım o günler bile güzel kalacak. Ama dediğim gibi bu, kriz yokken de var olan bir problemdi. Türkiye’de (ve hatta dünyada da) yazının, içeriğin niteliğinin değeri neredeyse yok ki! Popüler kültür böyle bir şey, çok satar olmak çok iyi yazar olmak demek olmadığı gibi, az satar olmak da kötü yazarsınız demek değil. Ama yazarlıkla yaşamayı istiyorsanız (en azından Türkiye için) çok satan yazar olmadığınız sürece bu hiç kolay değil. Sanırım artık imkânsız olarak tanımlanabilir…
-
Özellikle yazar adaylarının dosyalarını bastırabilmek için yayınevi bulmada daha da zorlanacağını söyleyebilir miyiz?
Evet, artık yayınevi bulmak, özellikle yazar adayları için daha da zorlaşacaktır. Ama karamsar olmamalarını, ilk başlarda üzülseler de, geri çevrilseler de, vazgeçmemelerini öneririm. Gerçekten yazar olmak isteyen, yeteneği varsa ve de çok çalışırsa, mutlaka amacına ulaşır. Ama sabırlı olmak şart. Tecrübeyle sabittir…
-
Peki, basılı yayına olan talebin elektronik mecralara kaymasına sebebiyet verir mi ekonominin durumu? Siz aynı zamanda bir internet portalında (OdaTV) gazetecisiniz. Peki, kitaplarınız da okurla elektronik olarak buluşsun ister miydiniz?
Öncelikle düzelteyim, ben OdaTV’de çalışmıyorum, onlar ile serbest olarak çalışıyorum. 1 yıldır Çin Uluslararası Radyosu’nda editör ve radyo programcısı olarak çalışıyorum. Dijital bir çağdayız artık ve hayatımızın hemen her alanı da son yıllarda buna göre yeniden düzenleniyor. Doğal olarak da pek çok alanda internetin kapladığı yer büyüyor. Buna yayıncılık ve okuma alışkanlıkları da dahil. Yani, elektronik mecralara uzun zamandır bir kayma görülüyor ama ekonomideki kriz bunu ne kadar hızlandırır bilemiyorum. Dünyada e-kitap epey yaygınlaşıyor ama Türkiye’de henüz sektörü değiştirecek boyutta bir talep olduğunu sanmıyorum. Hâlâ kitabı elinde tutarak okumayı seven, altını çizen, yazarlarla temas kuran, imza günlerine giden fazlaca insan var. Ama birkaç kuşak sonra bugün öngördüğümüz şeylerin bile ötesinde bir değişim olacağını düşünüyorum. Yapay zekanın ilerleyişine bakılırsa, belki de filmlerde izlediğimiz gibi tüm kitaplar çiplerle hafızalarda olacaktır, kim bilir? Ve bana gelince, kitaplarımın e-kitap olmasını elbette isterim. Benim için önemli olan okunması, okurun hangi yolu sevdiği onun zevkine kalmış, okunsun yeter. Ekim ayında 2 kitabım birden çıkacak. Belki o kitaplar zamanla e-kitap olarak da okura ulaşır çünkü bu kez geleceğin yetişkinlerine yazdım. Ne kadar çok kişiye erişirse o kadar görevimi yapmış olurum.
-
Gazeteciliğinizden söz etmişken, sizce ekonomik kriz gazeteleri nasıl etkileyecek? Bu sektörde bir küçülme yaşanır mı?
Bu soruyu yanıtlamadan önce ülkemizdeki gazetelere ve gazeteciliğin durumuna bakmak lazım. Bana göre medyada uzun zamandır çok büyük bir kağıt israfı yaşanıyor. Tek sesin yaygınlaştırılması için bu kadar çok gazeteye ihtiyaç var mı? Bir elin parmakları kadar olan muhalif gazetelerin durumu ise zaten zordu, artık daha da zorlaşacaktır. İktidar muhalif ses istemiyor. Bu gazeteler de reklam ve basın ilan kurumundan gelir elde edemedikleri için, zaten komik sayılacak maaşları bile ödeyemeyecekler ve matbaa borçları nefes aldırmayacaktır. Ne yazık ki, yakın gelecekte işsiz gazeteci sayısı daha da artacaktır ve ben az satan gazetelerin kapanabileceğini de düşünüyorum.
-
Sizce önümüzdeki dönemde, birçok yayıncının daha popüler kitapları basmayı tercih edeceğini ve buna bağlı olarak basılan kitapların da niteliksizleşeceğini söyleyebilir miyiz?
En emin olabileceğimiz gelişme bu olabilir. Yayıncıların da omuzlarına çok büyük yük binmiş durumda. Onlar da haklı olarak risk almak istemeyecekler, satacağını bildikleri kitapları basarken, ne kadar nitelikli bir eser de olsa, satmayacak kitapları eleme yöntemine gideceklerdir. En azından kendi maliyetini çıkaracağına inanılmayan kitapların yayınlanma şansını ben artık görmüyorum. Bu da tabii ki piyasada safsatalar ve okura hiçbir katkısı olmayan kitap yığınlarıyla dolu raflar ve gittikçe kültürel bir çölde yaşamak demek. Okumayan bir toplum ise yaşamaya değer bir geleceğe erişemez…
-
Son olarak, olası bir krizi aşmak için okur, yayıncı ve yazarlar nasıl davranmalı sizce? Bu alanda bir dayanışma sergilenemez mi?
Söylemeden geçemeyeceğim, dayanışma kelimesinden çok sıkıldım. O kadar suistimal edildi ki, artık gerçek anlamda dayanışmanın gösterilmesi için fabrika ayarlarımıza dönmemiz lazım toplumca. Ve bu krizi aşmak, ne okurun ne yayıncının ne de yazarların görevi. Bu görev; ülkeyi yönetmeye talip olan, 16 yıldır ısrarla bundan vazgeçmeyen ve de parlamenter rejimimizi değiştirip Başkanlık rejimine geçersek dünyanın en mutlu ülkesi olacağımızı vaat edenlere düşüyor. Yayıncı, okur ve yazar zaten kendine düşen ne varsa fazlasıyla yerine getirir. Ama devlet bu konuda önlem almazsa hiç kimsenin yapabilececeği bir şey yok. Pek çok insan seslendirdi, ben de sizin aracılığınızla buradan söylemiş olayım: SEKA’yı yeniden açalım, yayıncılıktaki vergi oranını düşürelim. Bu yöntem her alan için geçerli. Satın almayı bırakıp üretime dönersek, bir iki yıla toparlanmaya başlarız. Bu bereketli topraklara ve üzerinde yaşayan güzelim halka daha fazla yazık etmeyelim. Üretirsek, dayanışma da peşinde gelecektir.
- Sabahattin Ali’nin kitapları artık telifsiz - 3 Ocak 2019
- Ece Erdoğuş Levi her şeyi baştan anlatıyor - 17 Ekim 2018
- Özlem Özdemir yanıtladı: Ekonomik kriz yazarları nasıl etkileyecek? - 28 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI