Resul vesilesiyle: Kitap tanıtım yazıları ne işe yarar?

Hüseyin Kıran’ın ilk romanı Resul yayımlanalı on yıl olmuş… Bugün bile üzerine konuşulmayı, bir tanıtım yazısına konu olmayı, gündeme gelmeyi hak eden bir kitap.

Resul-EDEBİYAT-ROMAN-KİTAP-KAPAĞIHer hafta, farklı mecralarda onlarca kitap hakkında, kesişimlerle daha fazla sayıda tanıtım yazısı yayınlanıyor. Esasen ilginç, çünkü Türkçe edebiyat gibi, eleştiri türünün hayli güdük kaldığı bir ortamda bile rakamsal değer oldukça kuvvetli. Kitaplar hakkında kalem tutan hayli el var çevremizde. Fakat bu noktada, öncelikle, tartışmamız gereken bir mesele var: Bahsedilen yazılar okura ne anlatıyor? Daha net bir ifadeyle, kitap tanıtım yazıları ne işe yarar?

TİMAŞ
TİMAŞ

Önceleyin şunu aklımızda tutalım: Edebiyatta rakamların yeri yoktur. Nicelik bilmez edebiyat, nitelikle ilgilenir. Bu yüzden iyi edebiyat sayfa sayısıyla ölçülmez örneğin. Yayınevlerine ödüller, bir yılda kaç kitap bastıkları üzerinden verilmez. Çoğaltılabilir tabii. Fakat ilk paragrafın sonundaki soruya dönelim şimdi.

Kitap tanıtım yazıları, her şeyden önce, yalnızca ilgilendiği kitabı tanıtmakla mükellef değildir. Başka bir derdi, sözü edilen kitabı malzeme ettiği bir inşaatı olmalıdır yazarın aklında. Aksi takdirde eleştiri yazılarının gölgesinde, gazete eklerinin yarısı reklamla bölünmüş sayfalarında, internet sitelerinin her daim “geçmiş” arşivlerinde kalır, kalmaya devam eder, tıpkı bugün olduğu gibi. Bir reklam metninden farklı kalmaz ayrıca. Olur ya, dert budur, öyle bir editoryal vizyondur ki tanıtım yazılarının “bir şeyler söylemeye” haddi olmadığı düşünülür, o başka. Detay denir, bir gömlek büyük denir, yeri değil denir, o daha başka. Akademide çalışmak için iyi bir konu: Farklı yazarlara ait tanıtım yazılarından örnekler alıp bir nitelik taraması yapsak, yazıların benzer ve farklı noktalarını çıkarsak, eserlere hangi noktalar üzerinden baktıklarına dikkat etsek, eleştiri türüne göz kırpanları kenara çeksek ve bir değerlendirsek epey şey çözülür kafamızda.

Az evvel değindiğim “inşaat” ile kastım bir fikri temel alması, onun etrafında yorumlanması ve bahsi geçen kitabı buna malzeme etmesi, söylediğim üzere. Ben tanıtım yazılarının, ancak bu şekilde, mesele ettiği bir “şey” sayesinde değerli olabileceğine inananlardanım. Öteki türlüsü, yayınevinin adını yazarın adından büyük puntoyla yazıldığı, bizzat yazarı tarafından metne uygun görülüp konulmuş başlığın atılıp yerine kitap adının konulduğu, telif sözünün dahi edilemediği, güncel kitapların dışına çıkılamayan gözle görülebilir bir durumu işaret ediyor.

Güncellik problemini (de) irdelemek adına, Hüseyin Kıran’ın ilk romanı Resul üzerinden ilerleteceğim diyeceklerimi.

2006 yılında Metis Yayınları tarafından yayımlanmış, tek baskıda kalmış bir metin Resul. Burası önemli, akılda kalsın.

Protagonistin adını taşıyan bir kitap, tanışma iddiası buradan geliyor. Okudukça Camus’nün Yabancı’sına, Dostoyevski’nin her biri kafamızda yer etmiş kahramanlarına gidiyor aklımız. Zira Resul, hiç de hafife alınmayacak bir biçimde, varoluşsal düğümlerin çıkmazından doğmuş bir kitap. O düğümleri çözmeye de uğraşmıyor hem. Karanlık, mistik, biraz Joyce, biraz Burroughs çevirileri tadında zor bir dili seçmiş yazar. Ağdasız, okurun aklına her bir bölümü tek oturuşta yazılmışı getiren bir üslupla, gelgelelim çoğu sefer tam on ikiden vurduğuna şahit olduğumuz bir metin. Resul’e varlığını hatırlatan ve bir biçimde “küçük toplumunda” onu var eden yan karakterler, kahramanın yanında yalnızca birer süs. Bir derdi var ama hepsinin, Resul’ün de onlarla elbet.

Romanda anlatılan tek satır boşa değil, tuvaletin niyesi bile.

“Her şeyi, herkesi görüp bilerek ve her şey ve herkes tarafından görülüp bilinerek yaşamak zorunda olmanın en kesin biçimde kesintiye uğradığı o yere, tuvalete kapanmakta bir sakınca görmedim artık. İşeme ve dışkılama mekânının bu kutsal dokunulmazlığına, bu solgun hâlenin koruyuculuğuna sığınabileceğimi ve hiç değilse bir süre kendimi kendimle eşitleme imkânının bulunduğunu, burada sus içinde kalabileceğimi ve rahatsız edilmeyeceğimi keşfedeli epey oluyordu.” (s. 76)

Varoluşsal meselelerin yanında, gerçeküstücülük de tartışılabilir metnin içinde. Fakat bayağı bir durum değil buradaki, yine varoluşa giden bir yol ya da çıkılan yeni bir sokak yalnızca. Öyle ki özdevim[i] geliyor insanı aklına. “Kendiliğinden yazın” kavramı bu tekniğe dâhil, yani Resul’deki dil üzerine söylenenlere paralel, ağdasız, müdahale edilmeksizin dizilmiş cümleler var karşımızda. Kimi noktalarda metni içinden çıkılmaz, diyalog kurulamaz bir hale getirse dahi, Resul’ü farklılaştırdığı, kıymetlendirdiği kesin.

İşin kötü yanı şu: Resul’ün adı, hayli miktarda değer biçilip, aynı oranda değer görmeyen kitapların arasına yazılmış durumda. Bu durumu şöyle açıklayalım: Kitabın basıldığı yıl iki önemli mecrada yayımlanan eleştiri yazıları[ii][iii] bir ilk romanın duymayı tahayyül edebileceklerinden fazlasını içeriyordu. Daha yakın bir örnek, çeşitli listelerde geçtiğimiz yılın en iyi kitaplarından biri olarak gösterilen Ayhan Geçgin’in Uzun Yürüyüş’ü, Hüseyin Kıran’ın yapıtlarına ithaf edilmişti.

Bütün bunlara karşın Resul’ün ikinci baskıyı yapamaması bizi bambaşka bir yere, yazının ta en tepesine götürüyor şimdi, aynı zamanda bencilce bir umudu da içinde barındırıyor:

Kitap tanıtım yazıları ne işe yarar?


 

[i] Gerçeküstücülükte bir teknik.

[ii] Kemal Varol, “Kara bir roman”, Radikal Kitap, Temmuz 2006

[iii] Semih Gümüş, “Acının yarattığı resul-adam…”, Milliyet Sanat, Haziran 2006

  • Resul
  • Yazar: Hüseyin Kıran
  • Yayınevi: Metis Yayıncılık
  • Sayfa Sayısı: 144
  • Baskı Yılı: 2006

Kerem Görkem
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Çocuk kitaplarını çocuklar değerlendirdi

Read Next

Hayatı Yeniden Keşfedin

One Comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram