
Ali Özyurt bu kitabında kırmızıyı yazmış. Zamanın ruhunda kaybetmeyi göze alamayacağı anıları yetiştirmek için uğraşmış.
“Kendimi en özgür olduğum alan olarak hissettiğim için notlar almaya ve bir şeyler yazmaya başladığımda; ‘Yazmak zamanın ve ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır’ cümlesini henüz bir yerlerde okumamıştım. Şimdi ise bunu söyleyen ne kadar doğru söylemiş, iyi ki bir şeyler yazmışım diyorum. Yazdıklarım bir roman ya da öykü özelliği taşımıyor. Buna bağlı olarak belli bir kurgusu ya da kronolojik bir akışı da yok. Hatta kopuk kopuk oldukları bile söylenebilir. Ancak ortaya çıkan bir şey var; Duygu ve düşüncelerim. İşte şimdi zamanın elinden bir şeyler kurtarmak adına bütün bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.”
Elli yıl boyunca tutulan notların kitaba dönüşmesi ve zamanın ruhundan kurtarabildiği kadarını kurtarmaya çalışmak. 140 sayfa boyunca bu samimiyeti ve endişeyi hissediyorsunuz. Ali Özyurt giriş kısmında “paylaşmak için yazdığını” söylüyor. Geçenlerde bir yönetmen arkadaşım “Gerçek Tarih, bilimsel kitaplardan öğrenilmez; masallardan, efsanelerden hikâyelerden öğrenilir” diye bir söz söylemişti. Zaman zaman bizi belleklerimizde iz bırakan yerlerde gezdirip belleklerimizde iz bırakan şeylerle karşılaştırıyor; Kız Kulesi, Haydarpaşa Garı, Eski Galata Köprüsü altı, Çemberlitaş Ali Baba Medresesi Nargile keyfi, Yenice sigarası, Bilecik rakısı, masa örtüsü yerine serilen Saklambaç ve Günaydın gazeteleri, Felsefenin Temel İlkeleri, Gezi Direnişi.
Kitapta aslında üç kişi var. Ama hepsi aynı bedende yaşıyor. Bir aktivist, bir kanser hastası ve bir doktor. Üçü de birbirinden oldukça farklı. Üçü de birbiriyle çatışıyor aslında. Zamanda yaşananlar ile bazen biri daha baskın oluyor bazen öteki. Hüzün ile sevinç, umut ile umutsuzluk bir arada. “Ne hayata sonuna kadar asılacağım çılgın aşık Mecnun gibi ne de hayatı bırakacağım Bezgin Bekir gibi. Olduğu gibi yaşayacağım hayatı.” (sayfa:43) derken 72. Sayfadan itibaren Dünya, Türkiye, İstanbul ve Küçükyalı’dan umudunu kesmiş biri çıkıyor karşımıza. “Biliyorum birçoğunuzun üzerinde karamsarlık bulutları dolaşıyor. Zamanın ruhu üzerimize bir hayalet gibi çöktü. Godot’u bekler gibi hareketsiz bir şekilde önümüzden akıp geçen zamana esir olduk” (sayfa:59).
Hasta olarak yazdıklarını okuyoruz sonra: “Kanser olmak güzelmiş. Kanserle beraber bir yandan ölümü düşünürken diğer yandan yaşama sımsıkı sarıldım” (sayfa:9).
“Kanserle yaşamak zordur ama ironik bir şekilde insanı hayata daha da bağlar kanser. Anın değerini bilmeyi, sevdiğinize sıkı sıkıya sarılmayı öğretir” (sayfa:61).
Doktor kimliğine gelince onun farklı baktığını anlıyoruz. Kendisi anestezi ve reaminasyon uzmanı. Yoğun bakım için yazdığı: “Artık ölmeye yatan hastalarla yüz yüzeydik. Onların hayata vedalarını uzatıyor, uzatınca seviniyorduk. Oysa ömürlerine ömür katmıyor bazen yapay bir dünya yaratıyorduk canlı ölülerimiz için.” (sayfa:40).
Sonrası üç kimlik, tek kimlik olarak Gezi Direnişi notlarına başlayıp Berkin’e ve ailesine saygı ve minnetlerini belirterek devam ediyorlar.
Kitabın ikinci bölümü dergilerde ve gazetelerde çıkan haberler, son kısım ise albüm özelliği taşıyor.
Çocukluğumdan kalan anılarda soğuk okullarımızda giriş kısmında yangın malzemeleri bulunurdu. Birde devlet dairelerinde yangında ilk kurtarılacak uyarı tabelaları. Hala kullanılıyor mu bilmiyorum. Kırmızı renk en önce kurtarılacak olanı simgeliyordu. Ali Özyurt bu kitabında kırmızıyı yazmış. Zamanın ruhunda kaybetmeyi göze alamayacağı anıları yetiştirmek için uğraşmış. Kırmızı renkli kitap tamamlandığına göre sırada mavi ve yeşil renkli kitaplar olacak. Merakla bekliyorum.
- Söz Uçar Yazı Kalır
- Yazar: Ali Özyurt
- Türü: Anı
- Baskı Yılı: Ekim 2016
- Sayfa Sayısı: 143 Sayfa
- Yayınevi: NotaBene Yayınları
- Umuduna Yaşamak - 29 Mart 2019
- Şehr-i İstanbul’un gözbebeği; Kapalıçarşı - 5 Mart 2018
- “Söz Uçar Yazı Kalır” - 31 Ekim 2016