
Ali Özyurt’un Umuduna Yaşamak isimli kitabı yazma amacı yaşananları kayıt altına almak, zamanın ruhunda kaybolmasına izin vermemek.
Umuduna Yaşamak, Ali Özyurt’un ikinci kitabı. Kitap 4 alt başlıktan oluşuyor.
1. İstanbul Tabip Odası ile tanışma ve 30 yıllık aşk
2. Gezi süreci
3. Türk Tabipler Birliği’nden insan manzaraları
4. Söyleşi, konuşma ve yazılar
Ali Özyurt kitabın girişinde kitabı yazma amacını şöyle belirtiyor:
“Bir acemi yazarın elinden geldiğince samimi bir dille yazdığı bu kitabın Türk Tabipler Birliği (1953) ve İstanbul Tabip Odası (1929) tarihlerini yazacaklara kaynak olmasını diliyorum.”
Ali Özyurt’un ilk kitabı olan Söz Uçar Yazı Kalır‘da zamanın ruhunda kaybolmak diye bir cümle kurmuştu. Sanırım tam da böyle. Bu kitabı yazma amacı yaşananları kayıt altına almak, zamanın ruhunda kaybolmasına izin vermemek. Bunu yaparken TTB ve İstanbul Tabip Odasının geçtiği önemli süreçlerdeki basın açıklamalarını, söyleşileri gazete ve tv haberlerini de anılarıyla birlikte metin içine ustaca yerleştirmiş. Bir kitabı okurken bende yaptığı çağrışımlar benim için önemli. O zaman bir kitabı, bir şarkıyı ya da bir filmi beğeniyoruz belki. Hah tamam işte tam da bu, ben bu anı yaşamıştım, ben oradan geçmiştim, ben bunu hissetmiştim diyoruz. Size bu kitabın bende yaptığı çağrışımlardan bahsetmek istiyorum.
İlk yaptığı çağrışım Özyurt’un diğer kitabını okuduğum zaman olan bir anın yeniden yaşanmasıydı. Bir dostum, gerçek tarihin yazılı tarihten değil anılardan hikâyelerden masallardan öğrenen ilebileceğini söylemişti. Çünkü resmi tarih daima kazananlar tarafından yazılıyordu. Ali Özyurt sanırım bunu yapmaya çalışmış.
İkinci yaptığı çağrışım ise “Türk Tabipler Birliği’nden insan manzaraları” bölümünü okurken oldu. Dr. Gençay Görsoy, Dr. Raşit Tükel, Dr. M. Taner Gören, Erdal Atabek, Selim Ölçer, Özen Aşut, Gençay Gürsoy, Eriş Bilaloğlu, Özdemir Aktan gibi hepsi birbirinden değerli öğretim üyelerinin ve doktorların yaşadıklarını okurken bir filmi hatırladım. Ahmet Haluk Ünal’ın 2011 de çektiği Saklı Hayatlar filmi. Film, Çorum olaylarından kaçan bir ailenin İstanbul’da tıp Fakültesinde okuyan kızlarının yanına yerleşmesini ve yaşadıkları dramı anlatıyordu. Bu filmde fotoğrafçılık hakkında bir diyalog geçiyordu.
Mesleğinde çok iyi olan, dünya çapında tanınan bu insanların derdi neydi? Bu insanlar çok para kazanıp çok rahat şekilde yaşayabilecekler iken neden hiç tanımadığı, tanışmayacağı ve bir çıkar sağlayamayacakları insanlık ve doğa için bu kadar çok uğraşmışlardı? Neden bu kadar bedel ödemişlerdi? Sanırım bu insanlar denizi düşlüyorlardı. Sırtlarını denize dönüp önlerindeki su birikintisine bakmayı ya kendilerine yedirememiş, ya tercih etmemiş ya da yapamamışlardı.
Üçüncü çağrışım ise bir şarkıydı. Livaneli’nin uzun zamandır dinlemediğim bir şarkısı gelip oturmuştu kulaklarıma ve beynime.
Ali Özyurt’un kalemine, beynine, yüreğine sağlık.
![]()
|
- Umuduna Yaşamak - 29 Mart 2019
- Şehr-i İstanbul’un gözbebeği; Kapalıçarşı - 5 Mart 2018
- “Söz Uçar Yazı Kalır” - 31 Ekim 2016